Cehalete Teslim Olmamak…

24 Temmuz 2014 Perşembe

Ahh! İçime koca bir “Ahh” yerleşiyor günlerdir.
Türkiyem her geçen gün cehalete teslim olurken değerler tek tek yok oluyor yaşamımızdan. Geride çok büyük bir boşluk bırakarak. Yeri doldurulamayan ve bu gidişle doldurulamayacak olan bir boşluk...
“Hocaların hocası” dedik hep onun için. O Sevda Şener.
Eğer bugün ülkemde tiyatro eleştirisinden, tiyatro kuramlarından söz edebiliyorsak… Tiyatro sanatını bir aydınlanma ve çağdaşlık aracı olarak görmekte direnebiliyorsak… Eğer bugün bir avuç insan hâlâ onun bilimsel yanıyla ilgilenip araştırmaya, öğrenmeye, yeni yollar aramaya, farklı sorular sormaya yönelebiliyorsa… Yine bir avuç insan nitelikli tiyatro bilincini genç kuşaklara aktarmaya kararlıysa ve aktarabiliyorsa… İnanın bütün bunlarda Sevda Şener’in rolü büyüktür.
Bize armağan ettiği eserler, dostluğu, her daim güler yüzü… Bunları anlatmaya ise bu köşeler yetmez.

***

Bu haftanın bir başka acı haberi Paris’ten geldi. Piyanist Verda Erman aramızdan ayrıldı. (Biliyorum, her ölüm erken ölüm… Biliyorum her insanın yaşamı çok değerli… Ama yaşamı boyunca yeryüzünü daha güzel, daha anlamlı kılmaya adamış bir insan için 70 yaş çok, hem de çok erken!) Verda Erman “harika çocuk”larımızdandı. Sadece müzik yeteneğiyle değil, kişiliğiyle de gönüllerde taht kurdu.
Hiç unutmuyorum, 60’lı yılların ortalarında Paris’te bir yandan Yüksek Gazetecilik Okulu’nda okurken bir yandan da Türkiye’deki gazetelere “Paris Mektup”ları yollardım. Verda’nın Marguerite Long- Jacques Thibaud Uluslararası Piyano Yarışması’nda birinciliği, Paris Kenti ödülünü kazanması üzerine bütün gazeteleri “Verda Erman” bombardımanına tutmuştum. O gün bugün her karşılaşmada o günleri andık. O gün bugün her konserinden sonra ona hayranlığım ve sevgim arttı.
Yitirdiğimiz her iki değerin tüm sevenlerine, tüm yakınlarına sabırlar diliyorum. Işık içinde var olsunlar.

***

Şu içinde yaşadığımız günlerde bu kayıplar, bizi her zamankinden daha çok kahrediyorsa, bu biraz da ülkemde adım adım cehalete, karanlığa, geriliğe teslim olmamızdandır.
Her ama her alanda sıradanlığın yüceltilmesindendir.
Birbirinden farklı alanlarda vasatın altına düşülmesindendir.
Niteliksizliğin baş tacı edilmesindendir.
Cehaletin, bilgisizliğin, hoyratlığın alkışlanmasındandır.
Haydi bir adım daha ilerleyip şunu da itiraf edelim: Bırakın hoyratlığı, magandalığı, bilgisizliği alkışlamayı; hırsızlığı, ahlaksızlığı, yalanı ve talanı bile sorgulayamaz olduk.
Cumhuriyet ilkeleriyle kazanılmış tüm değerler, yerlerini kin ve öç alma duygularına, o değerlerle hesaplaşmaya, çıkar ilişkilerine bırakırken bütün mesele bu gidişata teslim olmamakta.
Geçen hafta Türkiye’nin aydınlık yüzünden iki yıldız kayarken işte haberler arasından seçtiğim iki haber:
1) Milli Eğitim Bakanlığı, özel okulla yeni standart getirdi: Dershaneler okula dönüştürülürken ilkokul, ortaokul ve liselere ibadethane zorunluluğu getirildi. “sağlık odası” ve “oyun odası” ise zorunlu değil, isteğe bağlı bırakıldı.
2) Diyarbakır’da bir kahveye saldırı düzenlendi, camları kırıldı. Bırakılan notta “Bir daha ramazanda açarsanız kendinizi yok bilin. Hizbullahi Cemaat” yazıyordu.
İşte böyle Sevgili Okurlar. Sadece 10 Ağustos’ta değil, her gün yaptığınız seçimlerde, cehalete, yozluğa, karanlığa geçit vermemeniz dileğiyle…  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kaburga sohbetleri 28 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları