Yaşarken efsane olanlardan...

06 Ocak 2024 Cumartesi

Ayla Algan. Tiyatro ustası, tiyatro büyücüsü. Sinema oyuncusu. Türkiye’yi temsil ettiği yarışmalarda ülkesine ödüller kazandıran şarkıcı. Sayısız öğrenci yetiştiren bir eğitmen. Oyunculuğunu araştırmacılığıyla bütünleyen bir usta. Yaratıcılığa tutkun insan. Yaşamını sanata, yaratıcılığa adamış bir fenomen... 

Muhsin Ertuğrul’un sevgili “kızı”. ”Hamlet”lerin en dişisi. Paris’te “Olympia” Müzikholünde ilk sahne alan Türk sanatçı. New York Actors Theatre’da ve Living Theatre’da, hem öğrenci hem oyuncu. Paris’te Odeon Tiyatrosu’nda Nâzım Hikmet’in “İnsan Manzaraları”nı, Theatre de la Coline’de Gorki’nin “Ölü Canlar”ını Yaşar Kemal’in Ortadirek’inin Elif’ini Fransızca oynayan. Berlin’de S Schaubühne Tiyatrosunda oyuncu ve yönetmen... L.C.C. BİLSAK, TAL ve Ekol Drama Sanat Evi gibi eğitim kurumlarının kurucularından, yöneticilerinden. Anadolu ağıtlarının yürekli anası. Risk almaktan korkmayan bir kahraman!.

AYLA-BEKLAN ALGAN...

60’lı yıllardan başlayarak Ayla Algan ve Beklan Algan’ın tiyatromuzda açtığı ufuklar sonsuzdu. Bu sanat alanının sınırlarını yıktılar, tiyatroyu “yenilediler”. Sadece tiyatro yapanları değil, izleyiciyi de düşünmeye yönelttiler. Bunları yaparken de her an birbirlerini tamamladılar. Ayla Algan’ın salt oyunculukta ustalaşmakla yetinmeyip “oyunculuk” anlamlarını çoğaltması çarpıcıydı. Muhsin Ertuğrul’dan kaptığına inandığım insan ilişkilerini sürdürmesi, onun ideallerini benimsemesi, hoca-çırak ilişkisini genç kuşaklara aktarması son ana dek sürdü.

Ayla Algan’ı bu yukarıdakilere benzer binlerce tanımla anlatabiliriz. Ama eksik kalır.

Onun kadar sevecen, onun kadar yüreği sevgi ve şefkat dolu, güzellik ve iyilik dolu, tepeden tırnağa merak, tutku, coşku dolu bir insan az bulunur. En büyük özelliklerinden biri anaç olmasıydı. Bireyselliğini korur, ekip için her şeyi yapardı. Hiç unutmuyorum. 1994 yılıydı. Belçika’nın Anvers kenti, Avrupa Kültür Başkenti seçilmişti. Limanda koskoca bir “Nuh’un Gemisi” kurulmuştu. Her ülke bir hafta boyunca o tekneye konuk olup sahne sanatlarını sunacaktı. Bu işin küratörlüğünü ve programasyonunu yapma görevi bana verildi. Aydın Tezer ve yedi kişilik dans ekibi kontenjanımızın yarısını doldurmuştu. Ayla Algan ve Erol Keskin “Troy“ oyunuyla, Genco Erkal “İnsan Manzaraları’yla ve Uğur Yücel üç kişilik müzik ekibi ve “İstanbul” oyunuyla, Işıl Kasapoğlu tüm tekniği halletmek üzere ekibe katıldı. Anvers’e vardık. 

Her akşam bir oyun ve gemi dolup taştı. Ama içerideki seyirci kadar dışarıda da seyirci birikiyor, kuyruklar dinmiyordu. Sonunda şu oldu: İçeride oyun oynamadığı her akşam Ayla dışarıda biriken o kalabalığa, şarkılar söyledi bir performans yaptı kimseyi geri döndürmedi.

Bir hafta boyunca kim üşüdü, kim hastalandı, karnın mı aç, berikinin ateşi mi var, dansçının ayağı, Erol’un sırtı mı ağrıyor. Herkesin derdine derman buldu, hepimizin anası rolünü üstlendi... Hiç unutmadım. 

Benim yaratıcı, güzel, tiyatro büyücüsü, çalışkan arkadaşım, huzur içinde uyu.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kaburga sohbetleri 28 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları