Bir ‘lunapark cinayeti’nin ardından...

03 Ekim 2019 Perşembe

(Bu makaleyi yayına verirken bile boğazı kocası tarafından kesilerek öldürülen bir kadının, Kadriye Ecim’in haberini geçtiler.)

Söyleyecek söz bulamıyorum. “1 Ekim 2019 günü, akşam haberlerinde dinlediğim çok üzücü bir yerel haber” diyerek sayfayı çevirmem imkânsız. Her defasında “Yok artık bu kadar alçaklık da olacak şey değil!” diyorum. Hemen ardından ortaya yeni bir alçak çıkıyor. Sözünü ettiğim en taze alçak Manisa’nın Salihli ilçesinde ortaya çıktı. Henüz 34 yaşında genç bir baba olan Eren Erbahçeciler, Manisa Su ve Kanalizasyon İdaresi’nde çalışan sade bir vatandaşımızdı. O gün, 9-10 yaşlarındaki kızına güzel bir gün geçirtmek için lunaparka götürdü. Belki bütçesinden ayırdığı mütevazı parayla onu kaç değişik oyuna sokabileceğini, ondan sonra da neler yedirebileceğinin hesabını yapıyordu. Sonra bir jeton tartışması çıkmış, şerefsiz görevli jeton atmadığını iddia etmiş. Erbahçeciler ise tabii ki attığını söylemiş, kavga çıkar çıkmaz da K.S., silahını çıkarıp genç babayı kurşun yağmuruna tutmuş.
Lütfen geleneksel “Aman Allah’ım ne korkunç ya!” diyerek sayfayı çevirme alışkanlıklarınızı köşeye kaldırın, kendinizi o küçük kızın yerine koyun. Ömür boyu, o yaşadığı kâbus ötesi dramı unutma şansı var mı? Daha sonra hangi siyasi lider, kim hakkında, hangi ağır lafları etmiş, Ali ne cevap vermiş, Veli ne demiş, herhangi bir şekilde bunları umursama fırsatı olacak mı bu kızımızın? Hangimizde onu ömür boyu teselli edecek kapasite var? Yalnız kızı mı? Arkasında bıraktığı babasını, ailesini, yakınlarını izledim cenaze videosu boyunca... Sözün bittiği yer! Empati duygunuzu, yani karşınızdaki insanın o anda ne hissettiğini algılama çabanızı, her an canlı tutun lütfen. Sayılamayacak kadar faydasını göreceksiniz.
Maalesef cezalar caydırıcı değil. Ama ben herhangi bir hükümetin basit tuzaklarına düşmem. Düşüncesiz dernekler gibi “Hadi idam cezası konulsun” diye tempo tutmam. İdam cezasını bir hükümet buna benzer gerekçelerle devreye sokup geri getirse, yarın öbür gün uydurma bahanelerle bunu hangi siyasi karşıtlarına karşı kullanabileceğini çok iyi bilirim. Yani konumuz idam tartışması yapmak değil. Ama lütfen başka yaratıcı fikirler bulun. Böyle bir alçağa ne ceza verirsiniz? Üç kuruşluk jeton tartışmasından kızının önünde bir babaya önce iftira atıp, ardından ona son nefesini verdiren bir mikrop var karşınızda...

Hangisini sayalım?
Size yalnız son bir çarpıcı örneği hatırlattım. Hangisini sayalım? Yalnız son iki yılda buna benzer yaşanan adilikleri saymaya kalksanız ortaya ansiklopedi çıkar. Daha birkaç hafta önce kızının önünde “Ölmek istemiyorum” feryatları içerisinde son nefesini veren annemizi mi hatırlayalım? Ya da annesinin sevgilisi tarafından dövülerek öldürülen beş yaşındaki küçük Eymen’in son anlarını düşünüp insanlığımızdan mı utanalım? Peki ya İstiklal Caddesi’nde iki alçak tarafından bıçaklanarak öldürülen İTÜ’lü Halit Ayar kardeşimiz? Onu unutmadınız herhalde... Sokak ortasında kendisinden para talep eden iki cani serserinin kurbanı olmuştu. Onun acısı ve utancı geçti mi içinizden? Onun ailesinin acıları hiç dinecek mi sanki?

Boks değil, cinayet seyreyleyen ‘polis’ler...
Bir ay önce Batman Otogarı’nda yaşanmış Suat Yüksekbağ cinayeti ise inanın saydıklarımdan bile daha korkunç: Bir “ödenmemiş kan parası” bahanesiyle, masum bir genç, binmiş olduğu otobüsten alçaklar tarafından indiriliyor, otobüs şirketinden, otogar yetkililerinden hiçbir tık yok; ama durum daha da vahim: Abisi bir başka kavgada birini bıçaklayıp öldürdü diye, o ailenin mensubu olmaktan başka suçu olmayan Suat Yüksekbağ, otogarda bıçaklanarak yerlerde can çekişirken, kamuya açık alanda bilinçli olarak öldürülürken 5 polis, o, anda işlenmekte olan cinayeti seyrediyor. Şimdi haklarında soruşturma açılmış veya açığa alınmışlar, ne işe yarar? Bana sorarsanız onların suçu katilden daha fazla! Onlar vatandaşın malını ve canını korumak için devletten maaş alıyorlar. Ama çarpık uygulamalı bazı tartışmalı yasalardan korktukları bahanesiyle başlarına bir idari soruşturma veya ceza gelmesin diye silahlarını çıkarıp katliamı durdurmuyorlar. Tam tersine belki insanlığını devreye sokacak olan başka vatandaşların yaralıya yaklaşmasını engelliyorlar! Sanki katil işini kimse karışmadan rahat bitirsin diye... Halkın arasından “vurun şunu lan” diye insanlar bağırırken, maaşını ödediğiniz polis, “bir şey yok” diyor. Katil ne kadar ceza alırsa, o polislere bence bunun net iki katını vermeniz lazım! Katilin ortalıkta görüntülü video- telefon konuşması geziyor: “Bütün ailesinin kanını bardağa koyar içerim”. O polisler, akşam evde ne diyeceklerdi ailelerine? “Bugün bizim korumamız altında bir adamı acayip katlettiler ama olaya bulaşmamayı başardık” mı diyecekler? Sorsanız size dinden imandan söz açarlar, mangalda kül bırakmazlar! Demek dinden, kul hakkından, merhametten de anladıkları bu kadar! Tabii ki bu sözüm tüm polislere değil, bu meslekte yer almayı hak etmeyen bunlar gibi bilinçsizlere...
Örnekler sonsuz... Öldürülen kadınlarımız, yani kanayan en büyük yaramızdan sürekli söz ediyoruz. Ne yazık ki gün geçmeden yeni bir “sözde erkek” eline tabanca ya da bıçak alıp bir kadın öldürmesin!

İşin kökeni: Sevgi ve eğitim yokluğu!
Tabii ki her şey dönüp dolaşıyor, eğitime geliyor ve ailelerinden gördükleri veya görmedikleri şefkate... Çocuklarına sarılmadan, onları öpüp koklayıp kucaklamadan büyütmeyi büyük meziyet sanan anlayışın yurdun birçok yerinde süren egemenliği... İlköğretim veya liseye ne kadar gidip gitmedikleri ve orada alıp alamadıkları eğitim... Öpüşmenin ve sevişmenin yasak olduğu ama her türlü adam öldürmenin, bıçakla, tabancayla, bombayla, gırtlak sıkarak, döverek, kafasını taşlarla ezerek insan öldürmenin olağan görüntü sayıldığı televizyon ekranlarımız... Erkek egemen toplumun bireylerinin kendi içlerinde “insan öldürme yetkisi”ni kullanmayı doğal bir hak olarak görebildikleri zavallı bir toplum olarak her gün tescil yiyoruz. Yasalar yetersiz, polis görev ve salahiyetleri, kanunları ve uygulaması daha da yetersiz! Toplumda, kadına ve çocuğa yönelik şiddet, herhangi bir konudan “erkek”lerin birbirine yönelik şiddeti her yerde tetikte bekleyen bir canavar gibi. Buna tabii bir de “trafik terörü” ve “siber zorbalık” konularını da eklememiz lazım. Ama onları da ayrı olarak ele alacağım.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Erken seçim mi dediniz? 18 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları