2003 yılından bu yana kısa film, belgesel, deneysel yapımlara imza atan yönetmen Şenay Ertorun "Hayalet Deniz" belgeselinde su altında yaptığı çekimler ile denizin yüzeyinde görmüyor olsak da müsailaj tehlikesinin devam ettiğini gösteriyor. Filme dair sorularımızı yanıtlayan Ertorun “Ekolojik yıkıma yeryüzünden değil denizin içinden bakmak istedim” diyor.
Hayalet Deniz filmi nasıl ortaya çıktı? Müsilaj tehlikesi sizin için özel bir duyarlılık mı?
“Şimdiye dek çeşitli konularda 13 film yaptım. Bu film ise ekoloji duyarlılığımla ilgili. 2011 yılından beri dalış yapıyorum ve şunu gördüm: Deniz maviden yeşile döndü ve pandemiyle birlikte Körfez’de müsilaj patladı. Müsilajı oluşturan faktörlerden en önemlisi atıklar. Marmara’dan gelen yığınlar da Körfez’de birikti. Büyük bir sanayi çevresinin olması da tetikleyicilerden. Çekimleri yoğunlukla Kocaeli’nde yaptık ama Marmara Bölgesi’nde hala müsilaj aktif. Dipte, kumların altında damar damar şeklinde oluşuyor, ayırt etmesi de zor. Ölmeye başladığı zaman örümcek ağı gibi yukarı çıkıyor. Dipte ve yüzeyde deniz yaşamına ciddi zarar veriyor.”
Filminizde dipte oluşan müsilajın görüntüleri yer alıyor. Önümüzdeki yıllarda müsilaj yeniden gündemimize gelecek mi?
“Büyük ihtimalle yeniden patlayacak. Şu an hala neden oluştuğunu anlayamıyoruz. Dipteki birtakım canlılar denizin dengesini sağlar. Bu gibi istilacı türleri engellerler. Ancak son dönemde denize karışan ileri biyolojik atıklar deniz canlılarına zarar vererek ekosistemi bozuyor. Görünürde müsilaj yok çünkü deniz çöp toplayanlarıyla çekip aldılar ama dipteki duruyor.”
Filmin yapılış sürecinde engeller ile karşılaştınız mı?
“Denizi kirleten sanayi atıklarının önüne geçmemiz gerekiyor. Ekolojik yıkım hep yeryüzü üzerinden anlatıldı ben denizin içinden bakmak istedim. Bunları bir şekilde duyurmalıydık. Hem deniz canlıları yok oluyor hem bizim tükettiğimiz deniz canlıları ile sağlığımız bozuluyor. Filmi çektiğim iki yılda çeşitli zorluklarla karşılaştım. İSKİ’nin arıtma tesislerine girişte sorun yaşadım. Filmi adından dolayı korku filmi zannettiler. Bir de politik engeller var elbette, filmde ne anlatılacağı bilinmek isteniyor. Maalesef korku ikliminde yaşıyoruz.”
Deniz kirliliğinde en büyük dilim sanayi kuruluşlarının atıklarına ait fakat insan etkisi de azımsanmayacak seviyede. Dalış yaptığınızda denizde gözlediğiniz kirliliği biraz tasvir eder misiniz?
“Yüzük, kitap, gazete, kullanılmış ıslak mendillere varana kadar her şeyi denizin içine atıyorlar. Sanayi kuruluşları yüzde 80 oranında kirliliğe sebep oluyorsa yüzde 20’si de insan. Sahilde yürürken bile bunu görmek mümkün. Bir kez annesine ‘Bu çöpü denize atabilir miyim’ diye soru soran bir çocuğun anneden ‘atabilirsin’ yanıtı aldığına şahit oldum. Çocuğa elindekini denize atarsa balıklara zarar vereceğini söyledim. ‘Olsun’ dedi. Küçük yaşlardan itibaren çevreyi ve doğal varlıkları koruma duyarlılığını kazandırmak gerekiyor.”