Atatürk diyor ki:
“İki Mustafa Kemal vardır: Biri ben, et ve kemik, geçici Mustafa Kemal... İkinci Mustafa Kemal, onu ‘ben’ kelimesiyle ifade edemem; o, ben değil, bizdir! O, memleketin her köşesinde yeni fikir, yeni hayat ve büyük ülkü için uğraşan aydın ve savaşçı bir topluluktur. Ben, onların rüyasını temsil ediyorum.”
Bunları söyleyen Atatürk’ü her 10 Kasım’da yas içinde değil, gençlere ve genç kalanlara emanet ettiği eserleriyle anmalıyız.
Dolmabahçe’den Anıtkabir’e giden, sevdiği vatan toprağına verilişinin güncesini kısaca anlatayım.
Et ve kemik, geçici Mustafa Kemal’i 10 Kasım 1938 sabahı kaybettik. Ölüm belgesini imzalayanlardan Prof. Mehmet Kâmil Berk, Atatürk'ün çenesini ipek mendille bağlamıştır. 9 gün boyunca, Atatürk’ün önünden, İstanbullular hıçkıra hıçkıra geçmişlerdir. On binlerce kişi Atatürk'ü son kez görmek için Dolmabahçe Sarayı'nı ziyaret etmiştir. 17 Kasım 1938'de sarayda çıkan izdihamda 11 kişi ölmüştür.
Cenaze namazı, 19 Kasım sabahı yerel saatle 08.10'da İslam Tetkikleri Enstitüsü Müdürü Ord. Prof. Mehmed Şerafeddin Yaltkaya tarafından Türkçe olarak kılınmıştır. Dini tören sırasında fotoğraf çekimine izin verilmemiştir.
Dolmabahçe’den alınan Atatürk’ün naaşı, Fındıklı ve Haliç üzerinden Eminönü’ye ulaşırken, İstanbullular onu son defa uğurlamışlardır.
Ülkemizin Yahudi vatandaşları; bu güzel insanı kendi (matem) geleneklerine göre 'gömleklerinin ceketlerinin düğmelerini kopararak' uğurlamıştır. Gömleklerin, ceketlerin düğmeleri kopartılarak uğurlamak, senden sonra eksiğim” demekmiş.
Naaş önce Zafer Topidosu’na alınır ve daha sonra da Yavuz Zırhlısına. Yavuz Zırhlısının selam atışına, İngiliz, Sovyet, Alman, Fransız, Rumen ve Yunan gemileri iştirak etmişlerdir.
Aynı gece, onın naaşı, İzmit'e oradan da aynı günün akşamı 20.30'da Ankara'ya götürülmüştür. Ertesi gün (20 Kasım 1938) Ankara'da başta Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, Meclis Başkanı Abdülhalik Renda, Başbakan Celal Bayar, hükûmet bakanları olmak üzere devlet erkânı tarafından karşılanan cenaze, TBMM önünde hazırlanan katafalka konulmuştur. Ankara halkı, liderlerini saygı ile uğurlarken, İngiltere’nin en büyük askeri Mareşal Birdwood, tek ayağı üzerinde Halk Evi balkonundan Atatürk’ü selamlamıştır.

Eminönü
21 Kasım 1938 günü, onun naaşı Ulus Meydanından, Etnografya Müzesi'ne ulaşırken, 80 Türk Askeri onun top arabasını taşımışlardır. Atatürk, 12 Milletvekilinin omuzunda ve Yabancı devletlerden gelenlerin de katıldığı tören ile Ankara Etnografya Müzesi'ndeki geçici kabrindeki katafalkta konmuştur. Aynı günün akşamı Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, Atatürk üzerine bir radyo konuşması yaptı.
Ankara'daki Gülhane Askeri Tıp Akademisi'nden (GATA) bu amaçla gelen patolog Prof. Lütfi Aksu tarafından Atatürk’ün naşı mumyalanmıştır.
Atatürk'ün naaşı Etnografya Müzesi'nde 15 yıl kalmıştır. Atatürk'ün anıt mezarı Anıtkabir'in yapımına 9 Ekim 1944'te başlanmış ve inşası 1 Eylül 1953'te tamamlanmıştır. 10 Kasım 1953'te Atatürk'ün cenazesi, Ankara Etnografya Müzesi'nden alınarak, Cumhurbaşkanı Celâl Bayar'ın katıldığı bir törenle Anıtkabir'e getirilmiştir. Orada konuşmasını yaptıktan sonra ebedi istirahatgâhına indirildi. O törende bulunmanın onurunu ömür boyu yaşamaktayım. Makalemi onunla ilgili iki önemli not ile bitiriyorum.
1934 yılında bir kez daha Anzak annelerine hitap eden Atatürk, tüm dünyada zihinlere kazınan o sözleri söyler:
"Sizler, Mehmetçikler ile yan yana, koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar! Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız, bizim bağrımızdadır."
UNESCO, 1981 Yılının Atatürk’ün Doğumunun Yüzüncü Yılı olarak ilan edilmesinin gerekçesini şöyle açıklamıştır:
“Atatürk uluslararası anlayış, işbirliği ve barış yolunda çaba göstermiş üstün kişi, UNESCO’nun yetki alanlarında yenilikler gerçekleştirmiş bir inkılapçı, sömürgecilik ve yayılmacılığa karşı savaşan ilk önderlerden biri, insan haklarına saygılı, insanları ortak anlayışa ve devletleri dünya barışına teşvik eden, bütün yaşamı boyunca insanlar arasında renk, din, ırk ayırımı gözetmeyen, eşi olmayan devlet adamı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusudur.”
Bugün, tüm dünya, savaşın eşiğine gelmişken, bizler, onun; “Yurtta barış, dünyada barış “ sözününü kıymetini çok iyi anlıyoruz. Işıklar onunla, emanetin bizlerde…
Ahmet Gürel
16 Kasım 2025
Atatürk Araştırmacısı