Ege Bölgesi Sanayi Odası (EBSO) Temmuz ayı olağan meclis toplantısında artan iflaslar, ekonomik durgunluk, sanayi üretimi ve Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi tartışıldı.
Son Mühür’den Gamze Eskiköy’ün haberine göre; toplantında konuşan EBSO Yönetim Kurulu Başkanı Ender Yorgancılar, iş dünyasının içinde bulunduğu zorluklara dikkat çekerek, “2025 yılında iflas sayısı, 2024 yılının tamamındaki iflas sayısının yüzde 72’sine ilk 6 ayda ulaştı. Önümüzde hâlâ 6 ay daha var. Bu verilerin içinde firmaların yeniden yapılandırma (FYM) başvuruları yer almıyor. Eğer bu başvurularda da olumlu bir gelişme olmazsa, iflas sayısı daha da artacak. Firmalardan gelen şikâyetler hep aynı: Siparişim azaldı, maliyetlerim arttı. Faiz artışları bu noktada önemli bir faktör” ifadelerini kullandı. Türkiye’nin üretim gücünün küresel ölçekte yetersiz kaldığını vurgulayan Yorgancılar, “Artık motor takıp koşmamız gerekiyor. Türkiye’nin en büyük 1000 sanayi kuruluşunun toplam cirosu, dünyanın tek bir büyük markasının cirosunun altında kalıyor. Öyle firmalar var ki, bir tanesinin cirosu bizim yüzlerce firmamızın toplamını aşıyor. ‘Biz uçmalı mıyız, yoksa koşmalı mıyız?’ diye sorgulamak yerine artık harekete geçmemiz gerekiyor” dedi.
“ERKEN SEÇİM ÇAĞRISI”
Toplantıda söz alan EBSO Meclis Üyesi Remzi Peköz, AKP iktidarın ekonomi yönetimi ve Cumhurbaşkanlığı sistemini eleştirerek, “İyi yönetilmemiz lazım. Acilen erken seçim olmalı, Cumhurbaşkanlığı sistemi iptal edilmeli” dedi. Daha sonra kürsüye gelen “Eğer yanan bir yangın varsa, bunun mutlaka adli gerekçesi, bir nedeni vardır. Bir suçlusu, bir sorumlusu olur. O yangına sebep olan kişi veya kitle mutlaka bulunabilir. Bir devlet olarak bunun gerekçesi araştırılır. Aksi ispat edilene kadar bu yaklaşım daha makul olur. Her zaman ‘bildiğin, ateşsiz yemek olmaz’ diyen biri değilim. Memleketime, vatandaşlarıma içim yanıyor. Burada iki saattir konuşuyorum. Başıma ne gelecekse gelsin, yapacak bir şey yok. Ben sadece Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım. Hiçbir partiye üye değilim. Siyasetle, devletle, halkla bir işim yok ama bu ülkenin bir vatandaşıyım. Atalarım bu ülke için ömrünü verdi. Bu bölge işgal gördü, ben o anılarla büyüdüm. Dolayısıyla bu ülkenin sahibi olarak söz söyleme hakkına da her zaman sahibim. İşte o gün, bu duygularla feryat ediyordum. Ekonomik olarak durumun çok kötü olduğu bir dönemdi. AKP’nin iktidar olduğu yıllarda Bayraklı’da yine heyecanlı, sert ve eleştirel bir konuşma yaptım. O gün konuşmamı beğenen bir siyasetçi yanıma gelerek bana partiye girmemi, birlikte siyaset yapmamızı önerdi. Ben kendimi biliyorum. Bir işe yaramaya çalışırken, bedeli ne olursa olsun altına elimi koyarım ama siyasete girersem işim batar, düzenim bozulur. AKP’ye de en uzak duran şahıs benim. Bana çeşitli siyasi teklifler geldi ama hiçbirine ‘evet’ demedim. O günlerde konuşulan şeyler, beni hayatımda hiç almadığım bir kararı almaya itti. 71 yaşındayım ama aklım başım yerinde. İşimi de oğluma devrettim. Bir parti seçeceğim. AKP çizgisinde bir parti olmayacak kesin. Atatürkçü, laik, demokratik cumhuriyete inanan, Türk milletine değer veren, ne mutlu Türküm diyen bir yapıda olacak” ifadelerini kullandı.