Türkiye'nin köklü tarihini ve zengin kültürel mirasını yıllardır yerli ve yabancı ziyaretçilere aktaran, aynı zamanda bu alanda basılı halde üç ciltlik “Turkish Odyssey” gezi rehberini okuyucuya kazandırmış bir isim Şerif Yenen.
1989 yılından bu yana turizm sektöründe aralıksız çalışan Yenen, sadece deneyimli bir rehber, konuşmacı ve seyahat filmleri yapımcısı değil; aynı zamanda üniversitelerde Türkiye'nin Kültürel Mirası ve Turist Rehberliği dersleri veriyor. 13 yıla yakın süre İstanbul Rehberler Odası ve Türkiye Turist Rehberleri Birliği Başkanlığı görevlerini yürüten Yenen, meslekte yasal düzenlemeler yapılmasında rol oynadı.
Şerif Yenen ile Türkiye'nin arkeolojik zenginliği ile toplumsal ilgisizlik arasındaki “çelişkiyi”, turizm rotalarının değişimini, rehberlik mesleğinin geleceğini ve “üzerinde yaşadığımız toprakların müthiş zenginliğini” mercek altına aldık.

- Üzerinde yaşadığımız toprakların kültürel mirasına karşı toplumun ilgisini nasıl yükseltebiliriz?
Üzerinde yaşadığımız topraklar, herkese nasip olmayacak nitelikte, müthiş bir zenginliğe sahip ama insanlarımız bu toprakların geçmiş kültürel mirasına çok uzak duruyor. Bize düşen, o köprüyü sağlamak. Türkiye'nin kültür politikalarındaki bir numaralı sorun bence budur: İnsanlarımızın bu topraklara olan ilgisini nasıl arttıracağız, kültür bilincini nasıl geliştireceğiz?
TURİST YERİNE GEZGİN
- 37 yıllık rehberlik kariyerinizde Türkiye turizminin yaşadığı dönüşüm nedir?
Benim rehberlik hayatım, Türkiye'nin turizminin nereden başlayıp nereye gittiğinin de bir göstergesi. Biz başladığımızda daha çok “doldur-boşalt” turizmi vardı. İnternet, cep telefonu yoktu. İnsanların doğrudan otele ulaşma şansı sıfırdı. Mutlaka bir seyahat acentesiyle gideceklerdi. Gezilen yerler de İstanbul, Kapadokya, Pamukkale, Antalya, Efes, Bergama, en iyi olasılıkla Troya, bitti yani. Yıllar geçti, internet, cep telefonu gelince tüm eğilimler değişti. Artık insanlar 40 kişiyle seyahat etmek istemiyor. Gruplar küçüldü ve seyahatlere deneyimler eklendi. "Tur" lafı kalktı, yerine "deneyim". "Turist" lafı yasak, yerine "gezgin". Mesela Anadolu'nun bir köyünde köylülerin evinde konaklamak gibi deneyimler ayarlamaya başladık. Sürekli farklılaştırmaya çalışıyoruz.
- İstanbul, Kapadokya ve Efes gibi bilinen yerler dışında kültür turizmcilerinin rotasına giren veya girmesini istediğiniz yerler nereler?
Rota genel olarak İstanbul (ortalama 2-3 gün ki bu süre çok yetersiz), Kapadokya, Pamukkale ve Efes arasında kalıyor. Benim son zamanlarda aklımı başımdan alan yer ise Taş Tepeler. Yani Göbeklitepe, Karahanetepe ve Sayburçlar üçgeni. Suriye sınırı insanları korkutsa da turistlere rota önerirken bu üçgeni gezdirmeye çalışıyorum.
AZ BİLİNEN ÜSKÜDAR SAVAŞI
- Bu topraklarda çok fazla bilinmeyen, bahsedebileceğiniz ilgi çekici tarihi bir olay var mı?
İstanbul'un tarihinde dönüm noktası olan ancak eğitimde ve gündelik hayatta hiç bahsedilmeyen Chrysopolis Savaşı (Üsküdar Savaşı) var. Bu bir şehir için inanılmaz bir kırılma noktasıdır. Milattan sonra 324 yılında, Roma İmparatorluğu'nun dörtlü yönetim döneminin iki güçlü imparatoru, Büyük Konstantin ve Lysinius, birbirleriyle savaşa giriyor. Bu savaş, o dönemki adı Chrysopolis (Altınşehir) olan Üsküdar'da yapılıyor. Konstantin, Lysinius'u yeniyor ve Roma'da yeniden tek hakim oluyor. Konstantin, bu zaferin ardından Roma'nın imparatorluk topraklarını yönetmek için stratejik açıdan uygun olmadığını düşünerek, gözünü Bizantion'a çeviriyor. Savaş öncesinde 20-30 bin nüfuslu küçük bir yerleşim olan Bizantion, bu kararla koskoca Roma İmparatorluğu'nun başkenti oluyor. Bir şehrin tarihinde, 20-30 bin nüfuslu bir kentten koskoca bir imparatorluğun başkenti olmaya geçiş yapması kadar önemli bir dönüm noktası var mıdır? Biz bu olayı ve onun getirdiklerini maalesef yeterince işlemiyoruz.
ÜÇ CİLTLİK TÜRKİYE REHBERİ
- “Turkish Odyssey”i biraz anlatır mısınız?
Bu yeni versiyonu. Daha önceki versiyonu 20-25 yıl önce çıkarmıştım. O zaman tek ciltti. Doğrudan İngilizce yazmıştım. Ve o haliyle Türkiye'nin bir Türk tarafından yazılmış ilk rehber kitabı olmuştu. Yıllardır güncelleyememiştik. Pandemiden bu yana yoğunlaştım. Enteresan yorumlar, karşılaştırmalar ekledik. Mesela kitap, Ayasofya'yı da inşa eden Bizans İmparatoru Justinianus'la, bin yıl sonra Osmanlı Padişahı Kanuni arasındaki benzerlikleri ve zıtlıkları karşılaştırıyor veya Fatih Sultan Mehmet ile Büyük Konstantin'i karşılaştırıyor. Önceki versiyonda eksik olan Doğu Anadolu, Karadeniz ve Güneydoğu'yu ekledim. Kitap 1400 sayfa olunca, kolay kullanılabilmesi için üçe böldük. Birinci cilt teorik konuları (tarih, mitoloji, dinler), diğer ciltler ise bölgelere göre gezi rotalarını ele alıyor ve yabancıların Türk kültürüyle ilgili arayıp da bulamayacağı bilgileri içeriyor.
‘TARİH UNUTULUYOR, MİSAFİRPERVERLİK KALIYOR’
- Rehberlik yaparken aklınızda kalan, turistlerin en çok etkilendiği ve unutamadığı anekdotlar var mı?
Daha çok Amerikalılarla çalışıyorum. Turlarımızda misafirlere en sevdiğiniz şeyi sorduğumuzda, hep “İnsanlar” derler. Türk insanının saflık düzeyindeki yaklaşımı ve misafirperverliği. Bir keresinde otobüsü durdurdum, pamuk topluyorlardı. Gittim önce, “Amerika'dan misafirlerimiz var, inip size merhaba deseler, bir fotoğrafınızı çekseler olur mu?” dedim. “Tabii tabii” dedi pamuk işçileri. Sonra bizim 30-40 Amerikalı indi, tek tek el sıkıştı. Üstüne, pamuk işçileri sordu "Karnınız aç mı?" diye. Ya senin neyin var, ne ikram edeceksin diye düşünüyorsunuz o anda. Sonra bir baktım Amerikalılar şakır şakır ağlıyorlar. Bu, başka ülkelerde kolay rastlanabilir bir durum değil. Bir düğün görsem hemen giderim çalgıcılara bahşiş veririm; “Kaynaşın, dans edin” derim. En sevdiğimiz şey o diyorlar; o pamuk tarlası, o düğün. Yoksa müzeyi herkes gezer.