Caz müziğin büyülü sesi: Selen Beytekin
Müzik tutkusunu henüz çok küçük yaşta edinen, bu tutkuyu yeteneğiyle birleştirerek zorlukları aşan bir kadın caz vokali, karşınızda Selen Beytekin.
Türkiye’de caz müziğin belli başlı isimleri arasında onun da ismi var. Selen Beytekin çarpıcı yeteneği ve tutkusuyla ülkemizde müziğe değer katan isimlerden. Sesiyle ve sahne performansıyla daha önce caz ile haşır neşir olmayan pek çok insanı bu müziğin dinleyicisi yaptı. Bu, onun için bir misyon. Nedenlerini de kendi anlatsın.
- Bu yaz oldukça hareketli bir konser dönemi geçirdiniz.
Evet, yorucu ama bir o kadar da keyifli geçti. En keyif aldığım konserler Barut ailesinin bünyesinde yaptıklarımız oldu. Akra Jazz Festivali’ni de düzenleyen Barut ailesine ait Anda, Lara ve Cennet Accanthus’da yaz boyunca “Selen Beytekin Soul Vibes” konsepti ile konserler düzenledik. Bilerek bilet alıp gelen seyirciye konser yapmak ile yeni bir kitleye ulaşmak arasında çok büyük fark var. Asıl zor ve güzel olanı hiç bilmediğim yabancı bir seyirci kitlesi ile çok güzel bir etkileşime girerek sahne almak oldu.
- Caz ilginiz bir çizgi filmle başlamış...
Küçüktüm, sanıyorum üç yaş civarında ama iyi hatırlıyorum. Bana bir video kasette “Dumbo” büyük kulaklı yavru filin çizgi filmini almışlardı. Filmin bir sahnesinde pembe filler rüyada gibi bir müzik ile farklı sahnelerde dans edip şarkı söylüyordu. Durup durup başa alıyor o müziği dinlemek istiyordum. Yıllar sonra öğrendim ki meğer 1941’de yapılmış olan Walt Disney filmi “Dumbo”da bayıldığım sahne aynı yıl “en iyi müzikal film bestesi” dalında Oscar almış. (Gülüyor) Ben de neredeyse çizgi filmleri bile müzikleri için seyrediyormuşum, Tom & Jerry’nin müziklerini yapan Scot Bradley ve arkada çalan Big Band gibi…
MÜZİK YAŞAM ENERJİSİ
- Sırf şarkılar veya müzisyenler değil cazın çevresinde biçimlenen tüm kültürüne hâkimsiniz. Bu merakınız nerden geliyor? Nasıl kaynaklardan beslendiniz?
Müzik benim yaşam enerjim. Müziği dikkat çekmek için veya olumsuz enerjimi atıp rahatlamak için yapmıyorum. Henüz var olmayan güzellikte bir dünya görüyorum ve ona ulaşmak, onu yaşamak ve yaşatmak, paylaşmak, birlikte olup kurmak için müzik yapıyorum. Sevdiğim siyahi müziğin kökenleri ve çevresinde biçimlenen yaşam tarzı hakkında gayri ihtiyari bir merakım ve ilgim oluyor. Özünü kavrama ihtiyacı hissediyorum. Bana kaynak verilmedi, ailem güzel müzikler dinledi ama ben onlar arasında hep siyahi olanları beğendim, beğendiğim isimleri araştırdım, çalıştıkları isimleri buldum, çıktıkları sahneleri izledim, aile yaşamlarını, en sevdikleri yemeklere kadar öğrendim. (Gülüyor) Hâlâ da araştırmaya devam ediyorum. Güzel ve yaratıcı şeyler görmek beni de besliyor, yalnız hissetmiyorum.
- Vokalde kendi tarzınızı nasıl buldunuz?
Çocukluğumdan beri en çok dinlediğim müzik gospel ve gospel kökenli müzikler oldu. Sanıyorum yalnızca siyahi müzikler dinlediğim için vokalde kendi tarzım bunların karışımından oluştu. The Clark Sisters, Aretha Franklin, Sam Cooke, Patti Labelle, Whitney Houston, Thomas Dorsey’i örnek verebilirim…
HEM SAHNE HEM DE ŞANTİYE TOZU
“İTÜ’de inşaat mühendisliği ve mimarlık okudum, üzerine mimarı tasarım masterı yaptım. Matematik mühendisliğini, inşaat mühendisliği ile çift ana daldan başlayıp okudum ama son dönem bıraktım. İnşaat mühendisliğinden mezun olunca yine İTÜ’de mimari tasarım yüksek lisansa başvurdum. “Giremezsin” dediler. Uğraştım mülakata girdim sonra beni özel olarak bölüme aldılar. Mimarlık, bilimsel hazırlık dersleri ile okudum bitirdim. Sonra yüksek lisansımı yaptım. Yani mesleğim ve titrim yüksek mimar ve inşaat mühendisi oluyor. Aslında bir kariyer seçimi yapmadım, etkin olarak inşaat sektöründe de çalışıyorum. Hatta sahneye çıktığımdan beri hep eşzamanlı ve aynı profesyonellikte mesleğimi de sürdürüyorum. Restorasyon, otel, konut, hidroelektrik santrali gibi birçok projede çalıştım ve son yedi, sekiz yıldır danışmanlık veriyorum. Sadece sahne daha çok dikkat çektiği için insanlar onu görünce mesleğimi bıraktığımı düşünüyorlar ama bırakmadım, hepsine devam! Evet kolay değil, çok farklı iki sektör ve çok yorucu ama beni bu farklılık besliyor. Hem sahne tozu, hem de şantiye tozu bir arada.” (Gülüyor)
YEMEKLERE KADAR CAZ BİR FESTİVAL
“Uluslararası Galataport Jazz Festivali çok güzel bir birliktelik ile ortaya çıktı. Benimle konser için iletişime geçen ekiplerine ‘Sırf benim konserim değil bir jazz festivaliniz neden olmasın’ dediğimde çok heyecanlandılar. Doğuş Grubu bu fikre bütün heyecanı ile büyük destek oldu. 8-9 Haziran haftasonu ise ben ve Hermon Mehari, Fatih Erkoç, Melis Sökmen, Flapper Swing konserleri, Ferit Omdan ile Davul Atölyesi, Şükrü Kibar ile Jazz Dance, Şarkı söylemek isteyenler için “Jazz Karaoke” sahnesi ve de en tatlısı ünivesiteleri öğrenciler için ana sahnede konserler düzenledik. İki gün sabahtan akşama kadar tüm konserler ve etkinlikler de ücretsizdi. Tıklım tıklımdı, New Orleans yemek ve kokteyllerini çalışıp onları sunduk. Hatta insanları davet ederken ‘Lütfen rengârenk giyinin de gelin festivalin parçası olun’ demiştim. Bir mesaj bu kadar mı ciddiye alınır, sanki biz değil onlar sahneye çıkıyor. Önümüzdeki yıl bir hafta sürecek ve birçok uluslararası ödüllü sanatçıların da geleceği bir festival olacak.”
DUYGULARIN ALTINDA BİLE MATEMATİK VAR
“Matematik, fizik, uzay... Bunlar benim müzik gibi çocukluğumdan beri büyük ilgi duyduğum alanlar. Ses, frekans, algı ve görecelilik müzik ile bilimin ortak noktası. “His tanımlanamaz bir anda içten geliverir ve sanata dönüşür” düşüncesi var. Halbuki ayrıntılı analiz edildiğinde his oluşumunun altında bile matematik olduğunu görebilirsiniz. Söz ettiklerim çok kapsamlı konular. Onları 2015’te yazdığım ‘Cazın Piyano Üzerinden Matematiksel Analiz İle Fraktal Geometri İle İlişkisinin Analizi’ başlıklı mimarlık yüksek lisans tezimde bir araya getirdim. Çok uzun bir konu ama özünde duyduğum her sesi, melodiyi matematiksel bir analiz ile fraktal modellerine dolayısıyla bir görsele çeviriyorum. Yani işitsel ve görsel algının arasında çok sıkı ve matematikle kanıtlanabilen bir bağ olduğunu yazıyorum, örneklerini üretiyorum. İlgilenenler İTÜ Polen üzerinden teze ulaşabilir.”
- Türkiye'de kadın caz vokali olarak ilk akla gelen isimlerdensiniz. Bu konuma gelirken nasıl zorlukları aşmanız gerekti?
Hayallerin paylaşılıp kişinin zihnindeki gibi aktarılması ve anlaşılması çok zordur. Yalnızca size benzeyenler sizi hisseder, yanınızda kalır ve hayalinizin parçası olur. Sizin gibi olmayanlar ise kendini gösterir ve eğer yanlarında kalırsanız zarar verirler. Ben iş ve müzik hayatında birçok haksızlık yaşadım ve halen de yaşıyorum ama bu hiç sorun olmuyor çünkü bana uygun olmayan insan ve olaylardan uzak durup kendi yapacaklarımı yapıyorum. Küçük insanlar büyük sorunlar yaratır. Ben sorun değil büyük bir huzur yaratmak istiyorum. İyi olan ve doğru hareket eden insanın her ne zorluk olursa olsun güçlü bir şekilde var olacağına inanıyorum.
ALBÜM GELİYOR
- Yakın zamanda özgün besteleriniz bir albüme dönüşecek sanırım?
17 yıldır profesyonel olarak sahne alıyorum ve bir kez bile stüdyoda kayıt yapmadım, albüm yapmadım. Bekledim. Çok yoğun bir şekilde yaşayıp tüm yüklerimi atmam ve tüm saflığıyla yaratmam gerektiğini içten içte hissediyor ve ona göre hareket ediyordum. Aktarmak istediğim çok şey var ve artık dışarı çıkıyor. Sadece caz değil zengin, rengârenk ve herkesin anlayabileceği tüm sevdiğim müzik türlerinden etkileri barındıran bir albüm olacak umarım. Az kaldı…
- Cazın büyüdüğü ve geliştiği kentlere, kulüplere mahalle ve sokaklara geziler yaptınız mı? Oralarda bulunmak size neler hissettirdi?
Dünyada caz dinleyebileceğim, sokak kültürü olan, müziğin geliştiği yerlere çok gittim. Avrupa çok farklı ama asıl Amerika’da bunları görmek ve etkileşimde bulunmak bence işin özüne inmeyi sağlıyor. Konu müzik değil, kültür. Köleliğe karşı varolan yaşam enerjisi ve onarım. Ben bunu hissetmek istiyorum. Resmen Amerika’da bu şekilde gittiğim her yerde evimde gibi hissettim. Bana ve dünyaya da daha çok böyle insan lazım. O zaman sorun kalmıyor, herkes kendini ve birbirini onarabiliyor.
HİP HOPUN ETKİLEŞİMİ KAYBOLDU
- Son yıllarda cazın veya caz "sample"larının pek çok farklı türle ilişkili duruma geldiğini gördük. Özellikle elektronik altyapılı hip hop türündeki müziklerle güçlü bir iletişim kulağa çalınıyor. Sİz bu türler arasındaki etkileşimi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Çoğunlukla enstrumandan çıkmayan, doğal olmayan sesleri dinlemeyi sevmiyorum. Gözünüz nasıl hologram ile gerçek insanı ayırıp gerçek olan ile daha güçlü bağ kuruyorsa benim kulağımın da enstrumanlardan çıkan sesleri duymaya ihtiyacı var. Hip hop çok dinlediğim ve kültürüne çok hakim olduğum bir müzik türü. Hip hop türü çıktığı zaman ve hatta son 10 yıl öncesine kadar bile elektronik de olsa kaliteli ve sahte olmayan altyapılar içeriyordu. Ancak son 10 yılda HipHop kültürünün bozulduğunu düşünüyorum. Hip hop da diğer siyahi müzikler gibi bir başkaldırış, para ve kadın en çok kimde gösteren müzik değil. Sokak kültürü, çekilen haksızlıklar, sisteme başkaldırı… Bunları unuttular o yüzden bence gerçek müzik de artık HipHop’da çok nadir çıkıyor. Caz ile etkileşiminin de bu nedenle azalıp kaybolduğunu düşünüyorum. Quincy Jones’un bile Snoop Dogg ile albüm kaydı vardı. Şimdi bu birlikteliği kuran kimse kalmadı.
En Çok Okunan Haberler
- Op. Dr. Dericioğlu başında poşetle ölü bulundu
- Suriyeliler memleketine gidiyor
- 500 bin TL'nin aylık getirisi belli oldu
- Yaş sınırlaması Meclis’te
- Marmaray'da seferler durduruldu!
- Suriye'de herkesin konuştuğu ölüm listesi
- İlber Ortaylı canlı yayını terk etti!
- Apple'dan 'şifre' talebine yanıt!
- Erdoğan'dan işgale 'isimsiz' tepki
- Suriye'nin yeni başbakanından ilk açıklama