CHP grubu devrim yasalarını görüşüyor (IV)
2 Mart’ı 3 Mart’a bağlayan gece çok önemli ve gergindir. Türkiye Cumhuriyeti’nin laikliğini perçinleyen yasalar hararetli tartışmalar içinde oylanır.
2 Mart 1924. Tam gece yarısı, saat 00.00... Başkanlık koltuğunda Feyzi Bey (Diyarbakır) oturuyor. Çoğunluk sağlanmış, oturumu açıyor. “Şeriye (Din İşleri) ve Evkaf (Vakıflar) ve Erkân-ı Harbiye-i Umumiye (Genelkurmay) bakanlıklarının kaldırılmasına dair yasa önerisi görüşülecek” diyor. Önerinin gerekçesi net: “Din ve ordunun siyasetle ilişkili bulunması sakıncalıdır. Türk tarihi bu sakıncanın örnekleriyle doludur. Uygar bir devlet kuran Türk milleti artık bu uygarlığın temel gereklerini yerine getirecektir.”
Yasa önerisinde İslama dair bütün konuların ve dini kurumların yönetilmesi için Başbakanlığa bağlı Diyanet İşleri Başkanlığı makamının oluşturulması öngörülmektedir. Vakıfların idaresi bir genel müdürlük bünyesine alınacak, Genelkurmay ise hükümetin parçası olmaktan çıkarılıp başkanlık olarak örgütlenecektir.
Din İşleri Bakanlığı’nın kaldırılması tepkiyle karşılanır. Tepki gösterenler aslında hilafetin de kaldırılmasına karşı duranlardır. Musa Kâzım Efendi (Konya) İslamın dünya işleriyle ilgilenmediği hükmüne karşı çıkar. Bu nedenle bakanlık olarak hükümet içinde kalmasında ısrarcı olur.
Abdullah Azmi Bey (Eskişehir) de aynı düşüncededir. Din İşleri Bakanlığı’nın Osmanlı sistemindeki Şeyhülislamlık makamından farkına işaret eder. Avrupa’da skolastik bataklığı denilen kilise baskısının, Şeyhülislamlık tarafından örnek alındığını, bu nedenle “kimi sakıncalar” yarattığını söyler. Oysa Din İşleri Bakanlığı, gelişme adına alınan kararların hiçbirine karşı çıkmamıştır der. Diyanet ile hükümeti de eş görür. Açıklamasını yaparken verdiği örnek bir İngilizin neden Müslüman olduğu hakkında kendisine yaptığı açıklamadır. İşte o anda İzmir milletvekili Şükrü Bey yerinden seslenir: “Hintlileri aldatmak için Müslüman oluyorlar.” Ama Abdullah Azmi ısrarcıdır. “Din İşleri Bakanlığı’nın yalnızca fetva değil hukuk ve eğitim konusunda da görevleri var” deyiverince İhsan Bey (Cebelibereket) seslenir: “Hukuk için Adalet Bakanlığı, eğitim için Eğitim Bakanlığı vardır.”
Yasa önerisini savunan Recep Bey (Kütahya) olur. Musa Kâzım ve Abdullah Azmi’ye yönelttiği övgülerle önce gönüllerini alır. Sonra, iddia ettikleri gibi Türk milletinin dininden, maneviyatından yoksun bırakılmadığını vurgular. Tersine oluşturulacak başkanlık fetva verecek, camileri ve dini kurumları içinde bulunduğu “sefalet halinden” kurtaracak, denetim mekanizmalarını çalıştıracaktır.
Recep Bey’in hedefinde vakıfların yönetimi ile yöneticileri yani din adamları da vardır. Vakıfları “hayali bir define”, “gizli bir teşkilat” olarak niteler. Yönetiminde şeffaflık olmadığını vurgular. Vakıflara ait camiler, çeşmeler, imaretler, misafirhaneler yıkılmış, sönmüşken bu işler için ayrılan ödeneğin “mütevelli isminde şu isminde, bu isminde birçok zevat tarafından alınıp yenilmekte” yani hortumlanmakta olduğuna işaret der. “Sivas’a, hat yapmak için tuz vergisine zam ederken, millete vergiler koyarken böyle nereden gelip nereye gittiği belli olmayan milyonların birçok meçhul kişinin elinde, meçhul amaçlar altında bırakarak harcanmasına milli hayat bendenizce hiçbir vakit razı olmaz” der. Sözleri gruptan “doğru sesleri” ile onay alır. Vakıfların tek yetkilisi Türk milleti olmalıdır.
Recep Bey, öğrenimin birleştirilmesinin gerekçelerini de ortaya koyar. “Nasıl bir çiftçi, bir subay, bir mühendis yetiştirmek için ilk, orta, yüksek eğitim almak gerekiyorsa, dini konularda milleti aydınlatmakla görevli kişilerin yetiştirmesinde de kural bu olmalıdır” der. Maddelere geçildiğinde tartışma olmaz. Yalnızca “umur-ı diniye” kavramı Tunalı Hilmi (Zonguldak) Bey’in önerisiyle Türkçeleştirilir, “Diyanet İşleri” olur. Vakıfların yönetiminin başbakanlığa bağlı bir genel müdürlük bünyesine alınması, Genelkurmay’ın hükümetten ayrılıp başkanlık şeklinde örgütlenmesi oybirliği ile kabul görür.
EĞİTİM BİRLİĞİ
2 Mart’ı 3 Mart’a bağlayan gece gün ağarmaya yakın öğrenimin birleştirilmesine yönelik yasa önerisinin gerekçesi okunur. Gerekçe günümüze de örnek olacak niteliktedir: Bir millet bireyleri ancak bir eğitim görebilir, iki türlü eğitim bir memlekette iki türlü insan yetiştirir. Bu ise duygu ve düşünce birliğine ve dayanışma amaçlarına tamamıyla aykırıdır. Aslında amaç ulus-devleti perçinlemek, eğitimde fırsat eşitliğini sağlamaktır.
Öneri görüşmeye açıldığında geneliyle ilgili söz alan olmaz. Maddelere geçilir. Milli savunma, iktisat, sağlık ve sosyal yardım bakanlıklarınca yönetilen okulların Eğitim Bakanlığı’na bağlı olduğuna hükmetmeden madde okununca tartışma alevlenir. İki nedeni vardır, ilki yerel yönetimlerce idare edilen okullar konusudur. İçişleri Bakanı Ferit Bey (Kütahya) 1921 Anayasası’nın yerel özerklik hükmüne işaret ederek o alana dokunulmamasını ister ama aslında öneriyle benimsenen amaçlardan biri tam da budur. Vasıf Bey gerekçesini deneyimlerinden çıkardığı örneklerle çok güzel vurgular. Grup üyelerinin duyarlılığı ise uzmanlık okulları olur. Medreselerin kapatılmamasına karşı çıkılır, askeri okullar tartışma yaratır. Örneğin Akçuraoğlu Yusuf Bey askeri okulların bağlanmasına karşıdır. Tartışma, iyice alevlenir. Vasıf Bey’in bağırmaktan sesi kısılır, gürültü olmamasını rica eder. Bakanlıkla olan tek ilginin bütçe konusu olduğuna dikkati çeker, “İsterseniz yüksekokulları çıkarabiliriz” der. Ancak bu şekilde “birlik amacına” ulaşılamayacağını da vurgular. Çarpıcı bir örnek verir: “Mesela tarih dersleri. Eğer biz 14-15 yaşlarındaki gençlerimizin genel duygularını, terbiyesini bir noktaya yönlendirmek istiyorsak bunu çeşitli bakanların şube müdürlerinin emir ve keyfine bıraktığımız zaman mümkün müdür ki amacımız olan esas temin edilmiş olsun? Yalnız merci bir olacak ve bu suretle memleketin çeşitli kurumlarında yetişen gençlere ifade edilecek ruh, ilkelerimize, Cumhuriyetimizin esaslarına uygun bir kaynaktan ve bir defa olarak verilecektir…”
Ne var ki uzlaşma sağlanamaz. Madde düzeltme amaçlı başbakanlığa gönderilir. Sabah saatlerinde gelen düzeltme kabul görür. Böylece meslek okulları dışında bütün bilim ve öğretim kurumlarının, vakıflarca yönetilen medreselerin, yetimevleri (Darüleytam), askeri ortaokul ve liselerin bütçeleri ve programlarıyla birlikte Eğitim Bakanlığı’na bağlanmasının önü açılır. Eğitim Bakanlığı, yüksek din uzmanları yetiştirilmek amacıyla İstanbul Üniversitesi (Darülfünün) bünyesinde ilahiyat fakültesi kurmakla, hitabet ve dini hizmetlerin görülmesiyle ilgilenecek memurlar yetiştirmek üzere okullar açmakla da yükümlü kılınır. Yasa önerisi grupta bir bütün olarak kabul edildiğinde takvimler 3 Mart 1924 gününü, saatler 8.15’i göstermektedir.
O gün Türk halkının tek temsilcisi olan TBMM Genel Kurulu hilafeti kaldıracak, din-siyaset, din-ordu bütünleşmesine son verecek, öğrenimi birleştirecek ve laik Cumhuriyeti perçinleyecektir.
Kaynakça
Halk Partisi grup tartışmaları için bkz. Yücel Demirel-Osman Zeki Konur (Hazırlayan), CHP Grup Toplantısı Tutanakları (1923-1924), Bilgi Üniversitesi Yay, İstanbul, 2002, s. 459-483.
En Çok Okunan Haberler
- İBB, Bilal Erdoğan dönemindeki taşınmazları geri aldı
- Erdoğan'dan flaş 'Suriyeliler' açıklaması
- ATM'lerde 20 gün sonra yeni dönem başlıyor
- Lütfü Savaş CHP'den ihraç edildi
- 'Onun ne olduğunu iyi biliyoruz'
- WhatsApp, Instagram ve Facebook'ta erişim sorunu!
- Polis müdürlerine gözaltı: 'Cevheri Güven' ayrıntısı
- O ülke Suriye büyükelçiliğini açıyor!
- Yeni Ortadoğu projesi eşbaşkanı
- Hamaney 'Suriye' sessizliğini bozdu!