Dil, tercüme ve ‘Böyle Buyurdu Zerdüşt’

Dil, tercüme ve ‘Böyle Buyurdu Zerdüşt’

30.11.2025 10:52:00
Güncellenme:
Ayşe Acar
Takip Et:
Dil, tercüme ve ‘Böyle Buyurdu Zerdüşt’

Dilin düşünce üzerindeki önemini tercüme ve çeviri arasındaki farka bakarak görebiliriz. Bir metni anlamak sırf kelimelerin analmını bilmekle sınırlı değildir. Kelimelerin araısndaki uyumu ve ritimi anlamak da insanın düşünce dünyasına şiirsel bir anlam bütünlüğü kazandırır. Gelin bu konuyu “Böyle Buyurdu Zerdüşt”ün yeni bir çevirisi üzerinden inceleyelim.

Nietzsche’nin dünyada ve ülkemizde en fazla okunan eserlerinin başında “Böyle Buyurdu Zerdüşt” gelir. Bu eser aynı zamanda düşünce tarihinin de başyapıtları arasındadır. Nietzsche’nin “Zerdüşt”ü, Zerdüştlük dinin kurucusu olan kişi değil, filozofun tamamen kendisine benzeyen kendi kahramanıdır. 

“Böyle Buyurdu Zerdüşt”ün dilimize yeni bir tercümesi yapıldı. Tercüman olan kişi felsefe ve edebiyat camiasının yakından tanıdığı Goethe uzmanı değerli hocamız Senail Özkan. Bu yeni tercümeyi okurken çeviriyle tercüme arasındaki fark zaman zaman zihnimi meşgul etti. Bu iki kelime genelde eş anlamlı olarak kullanılsa da kabaca şöyle bir ayrımı da içerir: Çeviri yazılı olarak yapılır tercüme ise anında yapılması gereken şeydir. 

Belli ki tercüme çeviriye göre ciddi bir ustalık istiyor. Peki yazılı bir metnin tercüme olma olasılığı var mı? Eğer yazarla okur arasında aracılık yapan kişi yazarın tinsel varlığını tercüme sırasında kendi iç dünyasında temaşa edebiliyorsa bu mümkün gibi duruyor. 

“Böyle Buyurdu Zerdüşt” eserinin takdim bölümünde Senail Özkan bu eserin tercüme edilmesinin zor ve riskli olduğunun altını çizer. Zorluk üslubun temposuyla ilgilidir. Eğer bu tempo anlaşılmazsa çeviri yapılan dile ne kadar vakıf olunursa olunsun ortaya bir tercüme çıkması pek mümkün değildir. Özkan şöyle diyor:

“Bütün varoluş ancak bir tempoyla, belirli bir ritimle soluklanarak hayat bulabilir. Rilke’nin bir şiirinden ilham alarak diyebilirim ki tempo kozmik bir soluktur, evrenin ve dünyanın büyük teneffüsüdür, soluk alıp vermesidir. Kozmosun bu büyük soluğunu akustik olarak algılayan Rilke, buradan hareketle şiirin de ritimli bir nefes alışverişi olduğunu keşfeder.” (*)

Nietzsche, çekiçle felsefe yaptığını söyleyen bir düşünürdür. O aynı zamanda bir şairdir. Şiirle felsefe arasında sıradışı ilişkiler kurabilme yeteneğini bir dil bilimci olmasına borçlu olduğunu söylemek gerekir.

İŞİTİLMEYEN MÜZİKLE DANS

O, kendi üslubunu dansa benzetir, konuşmayı güzel bir melodi olarak tanımlar. Özkan, bu betimlemenin çok yerinde olduğunu belirtir ve “Aynen raksta olduğu gibi insan konuşmasında da bükülür, süzülür, kıvrılır, sallanır ve sallanır. Tıpkı raksta olduğu gibi ahenkli, akıcı, lirik bir konuşmada da her şey aynı zamanda özgürlük ve zorunluluktur. Bu bir defasında Nietzsche’nin söylediği üzere işitilmeyen bir müzik eşliğinde dans etmektir” der.

Dansı kelimelerle anlatmakla kalkıp dans etmek arasındaki fark nasılsa bir metni kelimelerle çevirmekle tercüme etmek o kadar farklıdır. Tercüme bize üslubu veren şeydir. Üslup, estetik bir vasıta olarak görülmemeli diyor Özkan. Üslubu hakikatin kendisi olarak görmeden onu vasıta olarak kullanmak ortaya yalnızca bir tür dolgu malzemesi çıkaracaktır. 

Nietzsche’nin dili sembollerle örülü bir dildir. Semboller anahtar görevi görürler, bir kapıyı açtıkları gibi aynı kapıyı kilitlemeye de yararlar. Tercüman dildeki üslubu ve anahtarla kapıyı açmayı başaramadığı takdirde okurun yazarla tinsel bir ilişkiye girmesi pek mümkün değildir. 

“Halime tercüman oldunuz” diye bir ifade vardır. Senail Özkan’ın “Böyle Buyurdu Zerdüşt” eserine yaptığı tercüme Nietzsche’nin halini anlamak için Türkçe literatüre kazandırılmış büyük bir eserdir.

Kaynakça

* Friedrich Nietzsche, Böyle Buyurdu Zerdüşt, Türkçesi: Senail, Özkan, Ötüken Neşriyat.

İlgili Konular: #filozof