Finans iklim sınavında sınıfta mı kaldı?

Finans iklim sınavında sınıfta mı kaldı?

2.11.2025 11:58:00
Güncellenme:
Ayça Ceylan
Takip Et:
Finans iklim sınavında sınıfta mı kaldı?

İklim değişikliğiyle mücadelede finans sektörü yalnızca bir aracı değil, dönüşümün yönünü belirleyen temel güç. Sermayenin akışı, geleceğin iklimini de şekillendiriyor.

İklim değişikliği yalnızca enerji politikalarının değil, finansal sistemin de meselesi. Çünkü para nereye akarsa dönüşüm de orada hızlanıyor. Bankalar bugün sadece ekonomik aktörler değil, aynı zamanda iklim hedeflerinin gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini belirleyen küresel oyuncular. Kredi politikaları, yatırım portföyleri ve risk değerlendirme süreçleri artık sadece kârlılık açısından değil karbon ayak izi, geçiş riski ve yeşil finans kriterleriyle de ölçülüyor.

İklim İçin 350 Derneği ile Sürdürülebilir Ekonomi ve Finans Araştırmaları Derneği’nin (SEFiA) yayımladığı “Türkiye’deki Bankaların İklim Değişikliğine Yaklaşımı 2025” raporu, bu dönüşümün Türkiye’deki gidişatına dair önemli bir tablo sunuyor. Rapor, Birleşmiş Milletler Çevre Programı Finans Girişimi (UNEP FI) öncülüğünde kurulan Net Zero Banking Alliance (NZBA) çerçevesiyle küresel ölçekte yürütülen bankacılık dönüşümünü, Türkiye’nin 2053 net sıfır hedefiyle birlikte değerlendiriyor. Bu kapsamda bankacılık sektörünün kredi politikaları, yatırım portföyleri, risk yönetimi uygulamaları ve raporlama standartlarının iklim hedefleriyle ne ölçüde uyumlu olduğunu inceliyor.

TUTARSIZLIKLAR ETKİYİ SINIRLADI

Raporun dikkat çektiği gelişmelerden biri raporlama tarafında. 2023 sonunda yayımlanan Türkiye Sürdürülebilirlik Raporlama Standartları (TSRS), 2024 itibarıyla belirli ölçek üstü şirketler için zorunlu hale geldi. TSRS ile birlikte bankalar, karbon ayak izi, iklim riski ve geçiş finansmanı gibi verileri daha şeffaf biçimde açıklamaya başladı. Ancak uygulamada verilerin toplanması, denetim süreçlerinin yerleşmemesi ve bankalar arası tutarsızlıklar bu sistemin etkisini sınırlıyor.

En kritik eksik ise şeffaflık. Birçok banka, finanse ettiği projelerin emisyon etkilerini kamuya açık şekilde paylaşmıyor veya ölçüm metodolojisini belirtmiyor. Bu durum, yalnızca çevresel sorumluluk açısından değil, finansal istikrar bakımından da risk yaratıyor. Raporda vurgulandığı gibi karbon yoğun sektörlere kaynak aktarımı sürdükçe geçiş finansmanı yavaşlıyor ve Türkiye’nin 2053 net sıfır hedefine ulaşması gecikiyor.

Sonuç olarak, Türkiye bankacılık sektörü iklimle mücadelede stratejik bir rol üstleniyor ancak bu rolün etkili olması için tutarlı hedefler, düzenli izleme ve hesap verebilirlik gerekiyor. TSRS’nin yaygınlaşması, finanse edilen emisyonların PCAF metodolojisiyle ölçülmesi ve NZBA standartlarının kararlılıkla uygulanması finansal sistemin güvenilirliğini artıracaktır.

Bugün bir banka kredisi sadece bir yatırım değil, aynı zamanda geleceğin sıcaklığını, su kaynaklarını ve yaşam kalitesini de finanse ediyor. Bu yüzden “yeşil büyüme” yalnızca çevre politikasının değil, ekonomik istikrarın da temeli. Sermaye sürdürülebilir olana akmadıkça iklim değişikliği hız kesmeyecek; bankalar için asıl sınav, bu yön değişimini zamanında ve kararlılıkla yapabilmektir.

17 BANKADAN 11’İ HÂLÂ EKSİK TAAHHÜTTE

Rapor finans sektöründe ilerleme olsa da dönüşümün henüz bütüncül bir yapıya kavuşmadığını gösteriyor. Türkiye’de sürdürülebilir finansman hacmi 2024 sonu itibarıyla 20 milyar dolar eşiğini aşmış durumda. Yeşil tahviller ve sürdürülebilirlik bağlantılı krediler hızla artıyor. Özel bankalar arasında Akbank, Garanti BBVA, İş Bankası, QNB ve TEB, yatırım bankaları arasında ise TSKB, yeni kömür projelerini finanse etmeme taahhüdüyle birlikte mevcut kömür projelerinden çıkış tarihlerini açıklamış ve net sıfır hedefleri için bir tarih belirlemiş durumda. Ancak tablo hâlâ parçalı: İncelenen 17 bankadan 11’i hâlâ kömür finansmanı, kömürden çıkış veya net sıfır taahhüdü alanlarından en az birinde eksik kalıyor.

 

İlgili Konular: #İklim Krizi