Gülümser Yücel: ‘Babamın adı Ali değil Âli’

Gülümser Yücel: ‘Babamın adı Ali değil Âli’

21.12.2025 12:06:00
Güncellenme:
Tolga Aydoğan
Takip Et:
Gülümser Yücel: ‘Babamın adı Ali değil Âli’

Ulu önder öldüğünde Hasan Âli Yücel, onun tabutunu taşıyan milletvekilleri arasındaydı. Kızı Gülümser Yücel, “Belki o gün babam, Atatürk’e bir söz vermişti” diyor. Yücel’e göre o söz Atatürk’ün eğitim alanındaki atılımlaırnı sürdürmek için babasına güç vermişti.

17 Aralık, Hasan Âli Yücel’in doğum günüydü. Oğlu Can Yücel’in ifadesiyle, “Çağın en güzel gözlü maarif müfettişi”ydi o. Yücel, Cumhuriyetin ilanı ile başlatılan eğitim hamlesinin önemli temsilcilerinden biri oldu. Doğum gününün hemen ertesinde Yücel’in kızı Gülümser Yücel ile babasını ve eğitim tarihi açısından önemini konuştuk. 

- Biz babanızı “Milli Eğitim Bakanı” olarak tanıyoruz, sizse “baba” olarak… Yücel, nasıl bir babaydı?

Babam hem sert hem de yumuşak bir insandı. Bize karşı çok şefkatliydi ama bir bakarsınız barut gibi olurdu. Annem “Babanız eve geliyor” dediği zaman kendimize çeki düzen verirdik. Babamla konuşacağım zaman önceden ne söyleyeceğimi tasarlar, yanına öyle gider konuşurdum. Evlatlarını çok severdi tabii. Abim ve ablamla aramızda 10 yaş vardı, ben evin en küçüğü olarak biraz da şımarıktım. Çok severdi beni. Kimi zaman öğlen evde olursa birlikte öğle uykusuna yatardık. Onun o şefkatini hep hissetmişimdir.

‘ÇOCUKLAR EVİMİZE GELİRDİ’

- Bakan olarak çocuklara yaklaşımı nasıldı? 

23 Nisan veya 19 Mayıslarda Ankara’ya farklı şehirlerden çocuklar gelirdi. O zamanlar stadyumda gösteriler yapılırdı, hazırlıkları günler öncesinde başlardı. Hatta sokaklarda izciler yürür, trompetler çalar, coşkuyla kutlanırdı. Çocukların başlarında da Beden Eğitim Umum Müdürü Vildan Aşir Savaşır vardı. Babamın çocukları çok sevdiğini bildiği için de kafileler halinde Yenişehir’deki evimize getirirdi. Çocuklar sıralanarak babamın elini öperdi. Babam da onlarla sohbet eder, varsa sorunları dinlerdi. Bir baba gibi ilgilenirdi. 

- Babanızın bakanlığı döneminde (1938-1946) Yenişehir’de sobalı mütevazı bir evde yaşadınız. O evde eğitim tarihimiz açısından önemli kararlar alındı mı? 

Elbette. Babam çalışma hayatıyla ev hayatını iç içe geçirmişti. İşini çok severdi. O yüzden gece gündüz demeden çalışırdı. Vekaletteki toplantıların benzerleri bizim evde yapılırdı.

- Kimler gelirdi mesela? 

Biliyorsunuz babam, dünya klasiklerini tercüme ettirmek için Tercüme Bürosu’nu açtı. Eve gelen isimlerin başında da o kurumun başkanı Nurullah Ataç ile Sabahattin Eyuboğlu olurdu. Bu iki isim günaşırı bizdeydi. Yine bürodan Sabahattin Ali’yi hatırlarım. Babam da Can da çok severlerdi Sabahattin Ali’yi. Çekingen, utangaç bir mizacı vardı. Orhan Veli de hakeza… Ama o çok sık gelmezdi. Diğer yandan babam sabah uyanınca direkt vekalete telefon açar, Neşriyat Müdürü Namık Bey ile konuşurdu. Namık Bey ailemizin bir ferdi gibiydi. Sabah akşam bizdeydi. Babam da bir askeri disiplin içinde gece gündüz demeden çalışırdı. Öyle olmasa böyle güzel işler çıkmazdı. 

- Çalışanlarıyla arası nasıldı? 

Hepsi donanımlı ve karakter olarak fevkaladeydiler. Babama karşı büyük bir sevgi ve saygı beslerlerdi. İşlerini de layıkıyla yaparlardı. Babam da onlarla ayrı ayrı ilgilenir, hepsinin üzerine titrerdi. Sorunlarını çözerdi. Çalışanlarına karşı da bir baba şefkatiyle yaklaşırdı.

- Babanızın bir diğer önemli çalışması Köy Enstitüleriydi. Ankara yakınlarında Hasanoğlan Köy Enstitüsü vardı, siz de babanızla gider miydiniz? 

Tabii ki. Oraya gidileceği zaman evde büyük bir heyecan olurdu. O zaman trenle gidilirdi. Sanırsam karayolu yoktu varsa da tercih edilmiyordu. O zaman Ankara - İstanbul arasında işleyen tren olurdu. Hasanoğlan’a gidileceği zaman da o trenin arkasına babam için bir vagon takılırdı. Babam, biz ve bakanlığın çalışanları topluca binilir ve Hasanoğlan’a öyle gidilirdi. Babam oradaki çocuklarla tek tek ilgilenirdi.

CAN YÜCEL’İN İLK KİTABI

- Babanız çocukken Mevlevi kültürünü alıyor. Gençliğinde Darülfünunda felsefe okuyor. Mevlana’nın rubailerini de Goethe’nin de biyografisini yazıp yayımlıyor. Doğu ve Batı felsefesine hâkim entelektüel bir babanın kızı olmak sizi nasıl etkiledi?

Açıkçası Hasan Âli Yücel’in evladı olmak çok zor. Çünkü “örnek” olmak gibi durum söz konusu. Çok okumalıyım, çok iyi yetişmeliyim diye üzerinizde bir baskı oluyor. Bu baskıyı babam bize asla yapmadı. Fakat evlatları olarak bunun farkındaydık. O da bizlerin iyi yetişmesini yürekten istiyordu ama bunun baskıyla olmayacağını da iyi biliyordu. Hiçbir zaman bir kitap uzatıp “Bunu okuyacaksın!” demedi. Okumamızı istediği bir kitap varsa evde onu görünür bir yere bırakırdı. Bir zaman sonra yanımıza gelip “Geçen şurada bir kitap vardı, okuyabildiniz mi?” diye yoklardı. Dolaylı olarak yönlendirirdi ama hep teşvik etti. Misal Can “Yazma” diye şiir kitabı yazmış ama yayınlatamıyor. O zamanlar kimse Can’ı tanımıyordu. Babamın vekaletten ayrıldığı, parasal açıdan iyi olmadığımız bir dönemdeydi. O zaman kitap yayımlatmak da pahalı bir şeydi. Ama babam, 1950’de Can’ın ilk kitabını cebinden verdiği parayla bastırdı, o zor şartlarda yaptı bunu. Bu şekilde teşvik etti. Canan’ı da müzik alanında teşvik etti. 

- Ya sizi?

Operayı, tiyatroyu çok severdim. Beni elimden tutup operaya götürürdü. 1940’lar Ankara’sında Halkevi çok meşhurdu. Duvarları işlemeli, gösterişli avizesi olan masal gibi bir sahnesi vardı. Ben “Temsile gitmek istiyorum” deyince götürür, Bakanlıkta işi varsa mutlaka beni götürecek birini ayarlar ve izlememi sağlardı. İşte o sayede Madam Butterfly, La Bohème’i falan klasik operaları babamın teşvikiyle izledim. Sanata ilgimi o verdi.

- Babanız 1946’da istifa ediyor. Gerçekleştirmek istediği bir hayali var mıydı, sizinle paylaştı mı?

Babam bizimle bu gibi konuları konuşmazdı ama bilirdik aklından bir şey geçiyor olurdu. Sıkıntılı olduğunda “Ben bir hava alayım” deyip çıkardı. Anlardık ama soramazdık. Belki annemle paylaşırdı ama çocuklarıyla işle ilgili konuları konuşmazdı. Annesine çok düşkündü, istifa edeceği zaman anneciğine danıştı, durumları anlattı ve “Ben istifa edeceğim sen ne dersin” diye sordu. O da dinledikten sonra destekledi.

- Babanız için Atatürk ne ifade ediyordu?

Babam Atatürk’ü seviyordu. Biliyorsunuz Atatürk vefat ettikten sonra tabutunu taşıyan 12 milletvekilinden biri babamdı. Öldüğünde büyük bir üzüntü duyuyor tabii. Hep düşündüm, belki o tabutu taşırken Atatürk’e bir söz verdi ve “Senin yarım bıraktığın ya da yapmak istediğin şeyleri ben yapacağım” dedi. Babam Atatürk’ün eğitim sahasındaki atılımlarını devam ettirmek ve ileri taşımak için büyük bir özveriyle gece gündüz demeden çalıştı.

- Son olarak babanızın adı “Ali” mi “Âli” mi, karıştırılan bu ifadeye bir açıklık getirmek ister misiniz? 

Babamın adı Ali değil Âli’dir. Biz Türklerde çocuğa isim verileceği zaman baba soyundan gelen, sevilen, hürmet edilen bir aile büyüğünün adının verilmesi adettir. Babamın büyük babası da Giresun Görele’den Hasan Âli Efendi. Dolayısıyla onun Âli’si babama konuyor. Sadece “Âli” de değil, bütün olarak “Hasan Âli”. Bu hep karıştırılıyor. Sabahattin Ali için de benzer bir hata işitiyorum, “Sabahattin Âli” deniyor. Oysa ki doğrusu “Sabahattin Ali” olacaktır. Babamınsa Hasan Âli Yücel…

KÖY ENSTİTÜLERİNE YAZIK ETTİLER

- Babanız istifa etmeseydi, şartlar uygun olsaydı ve 5-10 yıl daha görevde kalsaydı Türk eğitimi bugün hangi noktada olurdu?

Bakın Köy Enstitüleri 17 bin mezun vermiş. Her öğrenci mutlaka bir alanda başarılı oldu, öğretmen oldu, yazar oldu, çocuk yetiştirdi. Bu proje devam etseydi köydeki herkes okutulmuş olacaktı. Türkiye’nin eğitim sorunu da halledilmiş olacaktı. Köy Enstitülerini kapatmakla çok yazık ettiler.

‘BABAM ŞARKI DA SÖYLERDİ’

- Babanızın güfteleri var, aynı zamanda bestekar. Zeki Müren, Müzeyyen Senar gibi isimler şarkılarını seslendirmiş. Babanızın bu yönüne evde tanık oldunuz mu? Sanatçılar gelir miydi mesela? 

Tabii. Tamburi Cemil Bey’in oğlu Mesut Cemil mütemadiyen bizdeydi. Ankara Radyosu müdürlüğü yapmış olan Ruşen Kam sık sık gelirdi. Ferit Alnar’ı da hatırlarım. Ferit Bey çok güzel tambur, kanun çalardı, çok yönlüydü. O dönem operalarda orkestra şefliği yapar bir yandan da alaturkaya da çok hakimdi. Bu saydığım isimler kimi akşamlar bize gelir fasıl yaparlardı. Babamın sesi de güzeldi, ısrar ederlerse o da şarkı söylerdi. 

İlgili Konular: #hasan ali yücel