İki ruh bir beden

İki ruh bir beden

30.03.2025 10:52:00
Güncellenme:
Başak Bıçak
Takip Et:
İki ruh bir beden

Psikoloji ve kapitalizm arasında kurduğu keskin bağ ile etkileyici ve bir o kadar da dehşet verici bir anlatı kuran “Severance” ikinci sezonu ile üç yıl sonra ekranlarda.

Uğursuz bir asansör, beyazlığıyla gözlerimizi yoran labirentvari koridorlar, minimalist dekor, mekânın soğuk ortamıyla bütünleşmiş memurlar ve her odası bambaşka bir dünyaya açılan bir şirket... Evet, tuhaflığıyla sizi ekrana kilitleyecek Lumon’un koridorlarındasınız yeniden ve bu kez sizi çok daha çetrefilli bir serüven bekliyor. 

Üç yılın ardından ekranlara geri dönen Apple TV+’ın ödüllü dizisi “Severance”, bu uzun bekleyişe değdiğini kanıtlayan bir ikinci sezonla karşıladı seyircisini. İlk sezonda Lumon şirketinde çalışanları, şirketin sistemini, kurallarını ve bu dünyayı bize tanıtan dizi ikinci sezonda artık bu gizemli dünyanın kapılarını aralamaya başlıyor. İlk sezonun finalinde bizi şaşırtıcı iki ifşayla baş başa bıraktıktan sonra yeni sezonda artık tümüyle o bembeyaz koridorların dehlizlerine, karakterlerinin derinliklerine götüren anlatı ana karakterimiz Mark S.’in (Adam Scott) finalde de karşılaşacağımız ikonik koşusuyla açılıyor. Makroveri Düzenleme Ofisi’nde karşılaştığı yeni -ve elbette yine garip- çalışma arkadaşları, yaşı bir ekip lideri olmak için bir hayli küçük bir kız ve ilk sezonda kötülük timsali duruşuyla, öykünün mizahi yönünü dengeleyen hali arasında incecik bir çizgide yürüyen Bay Milchick (Tramell Tillman) ile buluşuyoruz. Biz, neler olup bittiğini anlamaya çalışaduralım Severance, ilk sezonda görece daha belirgin görünen gerçek ve gerçeküstü dünya arasındaki sınırları daha da silikleştiren bir hamlede bulunuyor. Bedenleri iki ayrı ruha “ayrılmış” veya paylaştırılmış, gündüzleri ofis koridorlarında bambaşka bir yaşam sürerken akşamları dış dünyada, Lumon’da neler olup bittiğini anlamaya çalışan karakterlerle dolu bu öykü eteğindeki taşları birer birer dökmeye başlıyor. Ve yeni sezon çekirdek temasını olarak belirliyor: İçsel ve dışsalların aynı kişiler olmadığı fikri.

AHLAKİ İKİLEM

Gerçekten de ilk sezon boyunca içsel ve dışsalların ne olduğunu bize anlatmakla uğraşan Severance’ın, ahlaki bir ikilemde temellenen tek bedende iki ayrı ruh düşüncesi öykünün ana arteri durumuna geliyor. Unutma, bellek, kayıp, aşk, doğum-ölüm sarmalında birbirine örülen iplikler bu kez tümüyle içsel-dışsal arasındaki ortak noktalar, ayrımlar, çatışmalar ve benliğin bunu ne denli yönetebildiği üzerine kurulu. İlkin Mark S.’in özelinde başlayan iki kişiliği bütünleştirme-bütünleştirememe durumu, olay örgüsü ilerledikçe bütün karakterlere sirayet ediyor. Her bir kahraman, kendi yolculuklarında dışsalları ve içselleriyle düştükleri benlik çatışmasından en az yarayla sıyrılmaya çalışırken içte ve dışta yaşadıkları romantizm de bu karmaşık yapıyla birlikte ilerliyor. 

Mark S.’in ilk sezonda yaşadığını öğrendiği karısını bulma mücadelesi Severance’ın ikinci sezonuna sarkan olay gibi görünse de durumun böyle olmadığını bir parça yavaş seyreden ancak sonlara doğru ivme kazanan anlatının akıl almaz final bölümünde daha iyi kavrıyoruz. Gerçekten de Severance’ın final bölümü uzun zamandır ekranda izlediğim en acayip, en çılgın sahneleri bir araya getiren kendi başına bir film olabilecek kadar güçlü bir bölümdü. Mark S.’in içsel-dışsal çatışması, Milchick’in gözünüzün önünden bir süre gitmeyecek kutlama seansı ve beklenmedik şiddet tonuyla iki sezon boyunca biriktirilen parçalar, finalde yalnızca her yere saçılmakla kalmadı; ortalığı yerle yeksan etti. Ancak bana göre dikkat çekici olan fikir, Mark S. ile Gemma’nın (Dichen Lachman) doğum temasında buluştukları andı ki sonunda Lumon’un üzerindeki örtünün de kalktığı yer burası oldu.

BAŞARILI SİNEMATOGRAFİ

Severance’ın yaratıcısı Dan Erickson’un ilmek ilmek örülmüş dünyasından, yakın plan çekimleriyle buz gibi bir dünyada, donuk suratlarıyla bağ kurmakta zorlanacağımız karakterlerin içine girmemizi sağlayan sinematografiden uzun uzadıya övgüyle bahsedebiliriz ancak Adam Scott’ın iki ayrı karakteri değil ama iki ayrı ruhu yorumlayan performansı bana göre dizinin asıl başarısı. Özellikle finalde büyüyen bu yorumu bu rahatsız edici, mizahla-dram arasında ama aslında deliliğin dağlarında gezinen dünyayı listenize eklemelisiniz. Ne de olsa iki kimlikli yaşam bize pek yabancı değil.

Puanım: 8/10