Kraliçe Nuriş’in ardından

Annemi Kraliçe 2. Elizabeth’e benzetirdik. Hayat işte iki kraliçe de art arda bu yaşama veda etti.

Yayınlanma: 18.09.2022 - 13:00
Kraliçe Nuriş’in ardından
Abone Ol google-news

Canım annem Nuran Orman 3 Eylül Cumartesi sabah 5.00’de hayata gözlerini yumdu. Çok acı çekmeden, yoğun bakımda onlarca kabloya bağlı olduğu halde yüzünden gülüşü eksilmeden bize veda etti. “Beni Bodrum’daki evime götürün” dediğinde annemin son günleri olduğunu anlamıştım. Çünkü çok iyi bilirim kanser meretinin nasıl işlediğini. Bu illeti ben de iki kez geçirdim. Hele kemoterapinin insanı nasıl yıprattığını bizzat yaşadım. Cenazesi o kadar kalabalık oldu ki, tüm okuttuğu çocuklar, evlendirdiği çiftler, yardım ettiği insanlar, eşi, dostu, akrabaları derken bir insan seli onu defnedilişe kadar mezarlığa getirdi. Dedim ki içimden, “Ne ekersen onu biçersin.”

Annem 30 senedir Türk Anneler Derneği kurucu üyesi olarak, durumu olmayan yeni evlilere çeyiz sandığı, burs vererek ömrünü yardım etmeye adamış bir kadındı. Ezelden beri zengin bir kadın olmuş, paralarını hep bağış olarak kullanmıştı. Hatta arada bir kızardık, “Anneciğim biraz da kendine harcasana“ diye.

Babam giyime, gezmeye ve sosyal yaşama çok düşkündü. Birçok şeyin kurucusu, birçok kuruluşun başkanıydı. Ömrünü adadığı Beşiktaş’ın en uzun dönemli yöneticisiydi. Oğlu da Beşiktaş’ın başkanı oldu zaten. Annem de onların arkasındaki en büyük duacı... Hatta erkek kardeşim Fikret Orman hem stadın açılışında hem de her maçta annemi yanında götürmeden edemezdi. Öyle bir inanmıştık ki, anamın duaları sanki bizleri kalkan gibi koruyordu.

Yüzlerce şapkası vardı. Süslü, tüylü, sade, yünlü... Saçlarını bir güzel toplar, içine öyle güzel oturturdu ki şapkası rüzgarlı havalarda bile kraliçe tacı gibi heybetiyle dururdu. Biz de ona “Kraliçe Nuriş” derdik. Herkesin hatırını sorar, büyük, küçük demez doğum günlerini kutlardı. Her cuma bütün büyüklerini ve yaş ayırmaksızın tüm kimsesizleri arar, “Bir ihtiyacınız var mı” diye sorardı.

Annem ömründe ilk defa bizden hastanede para istedi. Hemşirelere ve tüm çalışanlara dağıtmak üzere. Ve yaşama gözlerini yumduğunda kesesinde liste çıktı. Bir sürü isim ayrıca onlara verilmek üzere minik bir vasiyet. Asıl vasiyeti ise şuydu: tüm giysileri, takıları verilecek ve okuttuğu çocukların bursları devam edecekti.

ELİZABETH’E BENZETİRDİK

Her cuma evinde yemek bulunurdu. Tatlı olarak ya sütlaç ya kabak ya da ayva tatlısı olurdu. O kadar çok yapardı ki, yaşlı karı kocalara göndertirdi. Gereksinimi olana verirdi, olmayanlara -ben ve kız kardeşim dahil- vermezdi. Yaş almaya başladığında Kraliçe Elizabeth’e benzetmeye başladık. İki kraliçe de peş peşe vefat etti. Biri 70 sene tahtta kaldı, diğeri 80 yaşında hayata gözlerini yumdu. Annem sabahın beşinde öldüğünde öğlen namazında bedenini nakşetmiştik. Çünkü annem “Beni ölür ölmez gömün sakın bekletmeyin“ demişti. Gazeteye ilan bile veremediğimiz halde Levent Camisi’nde 1200 kişi vardı. Ne demiştik, “Ne ekersen onu biçersin.”

Dünyayı iyilik ve sevgi kurtaracak. Bunu bize annem öğretti. Hep derdi ki “Çok fazla alışveriş yapmayın, dünyayı tüketmeyin, suyu çok harcamayın, elektrikleri kapatın. İsraf günahtır. Bunlar milli servettir. Vatan mallarına sahip çıkın, doğayı kirletmeyin.” Annemin evinde çamaşır suyu göremezdiniz. Çok kalın peçeteleri bile sevmez, ince olanlarını aldırırdı. Yardımcılarına “Kızım çok fazla deterjan kullanmayın, kağıt havlu çok kopartmayın bunlar, hepsi doğayı yok ediyor” derdi. Ormanlara ağaçlara o kadar düşkündü ki bir kağıdının her köşesini dolduracak kadar yazardı. Annem türünün son örneklerindendi . İnsanlık materyalleşti ve egoistleşti. “Ben” diyen bir nesil yetişti.

Babam da zenginliğini paylaşırlardı. Rahmetli babamın dediği bir lafı yazmadan geçemeyeceğim, “Kızım üreteceksin, yanında insan çalıştıracaksın ve çok dağıtacaksın. Allah istediğine zenginlik verir ve bu parada herkesin hakkı vardır.” Canım annem, canım babam mekanları cennet olsun, ışıklar içinde uyusunlar.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon