Miray Akovalıgil, mizah alanında son günleirn en çok dikkat çeken isimlerinden. Hem standup gösterileri hem de sosyal medyada ürettiği içerikleriyle hem çok takip edilen hem de paylaşılan bir isim.
Bu başarının ardında ise hem kendisiyle hem de farklı engellerle mücadele ettiği bir öykü var. Bu öykü bolca kahkaha içerse de işin özünde önce kendiyle sonra izleyicisiyle kurduğu maskesiz, smaimi ilişki yatıyor.

- Aynı zamanda avukatsın ama komedi ve sahneyle ilişkiniz biraz inişli çıkışlıydı. İnsan bazen çekindiği bir şeyi gerçekten yapması gerekiyorsa yaşam onu oraya itiyor. Senin için de biraz öyle oldu sanırım?
Aynen öyle oldu Deniz. Zaten çocukluk hayalimdi komedyenlik, oyunculuk ama üniversite tercihlerinde annemin “garantili bir mesleğin olsun” ısrarına karşı koyamadım. Hukuk okudum. Orada da sahne ile bağlantı kuruyordum aslında; inanmadığın bir konuda müvekkili savunman gerekiyor, ciddi bir sunum yapman gerekiyor. Bu da bir bakıma sahne performansı gibi. Mezun olduktan sonra uzun süre oyunculuk ve komediyle ilgilenmedim ama hayat bir şekilde seni olması gereken yere sürüklüyor. Bizim de aile işlerinde inişli çıkışlı süreçler yaşadığımız bir dönem oldu. Hem kendi kariyerime hem babamın işlerine tutunmaya çalışırken bir nefes almaya ihtiyacım oldu ve atölyelere katılmaya başladım. Ancak “Bu işi profesyonel hale nasıl getirebilirim?” diye düşündüğüm dönemde inancımı kaybetmeye başladım.
Tam o sırada atölyeden tanıştığım, geçen sene kaybettiğimiz arkadaşım Umut (Avcı) beni kendi oyununa çağırdı. Bir pub’da standup yapıyordu. O an çivilendim, dedim ki “Ben de yapmalıyım bunu!” Hemen açık mikrofon için gün aldım. Sonra açık mikrofonlarda denemeler yaptım ama en büyük handikabım istikrarsızlıktı. Seyirci ve sahne bulmak zor, bir kadın olarak stand-up’ta var olmak daha da zor. Instagram’da viral videolar paylaştım, takipçi kazanmaya çalıştım. Olmayınca “yapılmaz bu iş” deyip avukatlığa dönüyordum. Düzenim vardı, konfor alanına dönüyordum. Ama komedi hep hayatımda kaldı; bana iyi gelen şeydi. İstikrarlı şekilde devam etmem ise 10 yılımı aldı.
- Stand-up yapanların en büyük korkusu genelde “yetersiz görünmek”tir. Senin için bu durum nasıl oldu?
Sahnede kendimi hiç yetersiz hissetmedim, hep “Ben buraya aitim” duygusunu yaşadım. Zorluk, sahneden indikten sonra başladı. Seyirci bulmak, tanınmak, çevresizlik… Hep küse kalka, vazgeçe döne döne geçti 10 yılım. Daha çok kişiye ulaşmak istiyorsun ama ulaşamıyorsun. Meslektaşların ulaşıyor, sen de kıskanmaya başlıyorsun. Ben kıskanç ve hırslı biriyim. Özellikle daha gençken bu hırs daha fazlaydı. Kendimi sürekli kıyaslıyordum: “2015’te başladım, benden sonra başlayanlar çoktan yürüdü. Bende ne işlemiyor?” Bu kıyas da küsmeleri artırıyordu. Sahne ışığının vurmadığı, görünmeyen o karanlık tarafta hırslar ve ihtiraslar var.
Ben de tekrar ne yapacağımı bilemediğim bir dönemde çok yakın arkadaşım Derya (Güler Arıkan) beni çok sert biçimde uyardı: “Yüzde 100’ünü koy, istikrarlı ol. ” Bu bana tokat gibi geldi. Sonrasında çok asıldım; haftada en az dört video üretmeye başladım. Ayrıca hayatımı, kırılganlıklarımı Instagram’da paylaşmaya başladım. Fark ettim ki insanlar en çok buna bağlanıyor: samimiyete ve kırılganlığa. Benim de bu şeffaflığım insanların başka bir yanına dokundu. Söylenmeyeni söylemek, gerçeği paylaşmak beni farklı bir noktaya getirdi. Önceleri ben de maskelerle yaşıyordum ama sonra “Ne olursa olsun, kendi bildiğim yöntemle yapacağım” dedim. Kaybedecek bir şeyin olmayınca daha cesur oluyorsun. Bu tavırla hem takipçilerim hem de standup gösterilerim arttı. Artık ayda en az 10 gösteri yapar hale geldim.
- Peki bu sürecin aile içinde nasıl karşılandı?
Çok saygı duyuyorlar. Annem özellikle… 10 yıl boyunca kararsızlıklarıma katlandı. Büyük hukuk bürolarında, iyi maaşlarla çalışırken hep mutsuzdum ve bu mutsuzluğu anneme yüklüyordum: “Senin istediğin işi yapıyorum ama yine de mutsuzum” diyordum. Bu yüzden hep suçluluk hissetti. Sonra en büyük destekçim oldu. Hâlâ imajım ve gösterilerim üzerine benimle fikir alışverişi yapar. Bu konuda çok şanslıyım, ailem ve yakın arkadaşlarım hep yanımda oldular.
- Ama Türkiye’de genelde “kızımız avukat, doktor” denir; “kızımız standup yapıyor” demek aynı kabulü görmez.
Evet, tek sıkıntıyı anneannemle yaşadım. Hep avukat kimliğimi önemserdi: “Berna’nın kızı avukat, Nişantaşı’nda ofisi var” derdi ama “komedyen” lafını ağzına almazdı. Ta ki bu yaz Selamiçeşme’de 1000 kişilik gösterime gelene kadar. Gözleri doldu ve “Seninle gurur duydum” dedi. O kabulleniş beni çok duygulandırdı.
- Takipçilerinden en sık aldığın olumlu geri dönüş nedir?
En çok şeffaflığımı seviyorlar. Ayrıca biraz ironik ve ofansif mizah yapıyorum. Mizah bence maskeyi düşürmektir. Hem kendi maskemi hem de başkalarının maskelerini düşürmeye çalışıyorum. Bu yüzden bana hep “Devam et, bizim sesimiz ol” diyorlar. Siyasetçi ya da yazar değilim ama insanlar mizahımda kendi seslerini duyuyor, bu da benim için çok kıymetli.
KADIN KOMEDYEN OLMAK
- Kadın komedyen olmak Türkiye’de hem ailede hem de toplumda hâlâ “erkekler daha komik” algısıyla karşı karşıya geliyor. Sen bu durumla nasıl baş ettin?
2015’ten beri bu işin içindeyim, küçümsenmeyi çok yaşadım. Kuliste dalga geçilmesinden, sahneye çıkmadan önce “Bu mu çıkacak?” denmesine kadar… Erkek meslektaşlar arasında “Kadınlar bu işe bulaşmasaydı daha iyiydi” havasını hissettiğim oldu. Hatta benimle tanışmak için mesaj atan birinin, tanındıktan sonra röportajda “Ben içerik üreticilerini tanımam” demesiyle karşılaştım. Çok sevdiğim erkek meslektaşlarım da var ama bu tavrı da görmezden gelemem. Avukatlıkta da aynı şeyleri yaşadım; söz almak isterken susturulmaya çalışıldım. Dolayısıyla cinsiyet ayrımcılığı her meslekte var ve hâlâ sürüyor. Biz de mücadele etmeye devam edeceğiz.
- Skeçlerinde zaman zaman ünlüleri de mizahının parçası yapıyorsun. Kısa süre önce Şeyma Subaşı’ndan tepki aldın.
Evet, sadece Şeyma Hanım değil, birçok ünlüyü skeçlerime kattım. Bu, benim ofansif mizah anlayışımın bir parçası. 20 yıllık avukatlık deneyimim sayesinde etik ve hukuki sınırların farkındayım, kendimi hep güvende tutuyorum ama tabii zaman zaman tepkiler geliyor. Bu ilk değil, son da olmayacak. Beni düşündüren şey hukuki sonuçlar değil; asıl mesele “Benim yaptığım bir paylaşım birini kırmaya değer miydi?” sorusu. Çünkü gülmek gelip geçici ama kırılma kalıcı olabiliyor. Bugüne kadar kendime “yanlış yaptın” dedirtecek bir içerik üretmedim. Öyle bir şey olursa özür dilerim ve yoluma devam ederim. Günün sonunda bir ünlüyü ti’ye alınca içerik daha çok izleniyor, bu da işin doğasında var. Bu da karşıılıklı bir etkileşim yaratıyor. Ancak bundan rahatsız olanlar hep olacak.
- Peki hiç olumlu tepkiler aldın mı?
Çok aldım! Mesela Şevval Şahin’i bir skeçte ti’ye almıştım, o da paylaşarak bana teşekkür etti ve tanışmak istedi. Bu çok hoşuma gitti çünkü espriye açık olmak güçlü bir karakter göstergesi. “Evet, ti’ye aldın ama ben bundan rahatsız olacak kadar güçsüz değilim” diyebilmek çok karizmatik bir tavır. Tabii herkes böyle olmak zorunda değil, bu biraz mizaç meselesi.
‘KOCA ARIYOR’ DEDİLER
- Gündelik yaşamında o kadar feminen değilsin ama sahnede özellikle feminen olmayı seçiyorsun. Bu bir başkaldırı mı?
Aynen öyle. İlk sahneye çıktığımda çok araştırdım çünkü Türkiye’de kadın komedyen örneği çok azdı. Yurtdışında Joan Rivers’ı gördüm; hep çok şık çıkıyordu. Ben de dedim ki: “Evet, önce kadın olduğumu kabul etsinler. Bu fizyonomiyi avantaja çevireceğim.” 10 yıl boyunca sahneye çok dişi ve şık çıktım. Bunun da bedelini ödedim: “Drag queen gibi”, “koca arıyor” gibi yorumlar aldım. Ama güldüm geçtim çünkü bu da bir mücadeleydi. Şimdi kadın meslektaşlarım sahnede fizyonomilerini lehlerine kullanmaktan çekinmiyor. Erkeksileşmeden de mizah yapılabileceğini göstermek istedim. Bu benim için bir protesto gibiydi. İnsanların kadını görüp ondan da gülebileceklerini anlamalarını istedim. 10 yılın sonunda tuttuğunu söyleyebilirim.
BEDEN ELEŞTİRİSİ KADINLARDAN GELİYOR
- Aynı zamanda beden üzerinden de eleştiriler aldın.
Evet, “body shaming”e çok maruz kaldım. İlginçtir, bunun çoğu kadınlardan geldi. Erkeklerden gelen eleştirilerde genelde bir ulaşamama öfkesi olur bence. Kadınlardan gelen eleştiriler ise başka bir travmadan kaynaklanıyor: Ya boyumu kıskanıyor ya görüntümde tahammül edemedikleri bir şey var. Bu eleştiriler aslında kişinin kendi hayatıyla baş edememesinin öfkesini başkasına yansıtması. Bana çok utanç verici geliyor. Ama ben uzun zamandır şöyle bir yöntem geliştirdim: Yorumları hızlıca kaydırıyorum, gözüme çarpan bir olumsuz yorumu seçip ti’ye alıyorum. Yani çok kafama takmıyorum.)
İL İL GEZEREK STANDUP
- Peki bundan sonraki planların neler?
Sadece büyük şehirlerde değil, il il gezerek her yerde standup yapmak istiyorum. Bu yılın en büyük hedefi bu. Yeni bir içerik hazırlığına başladım, yeni standup gösterim yolda. Bunun dışında yazdığım, çizdiğim başka komedi projeleri de var. İşi biraz daha profesyonelleştirip bir film ya da dizi çıkar mı diye düşünüyorum. Bir diğer hedefim de yurtdışında sahneye çıkmak. İngilizcem iyi ve bunu stand-up’ta kullanmak istiyorum. Hem yurtdışında hem de Türkiye’deki yabancılar için İngilizce standup yapmak, en büyük hayallerimden.
‘BEDELİNE HAZIRSAN HER KONUDA MİZAH YAPILABİLİR’
- Türkiye’de mizahın geçmişinde daha siyasi bir damar vardı. Levent Kırca’lardan, karikatür dergilerinden gelen. Bugünse siyaset biraz daha arka planda kalıyor.
Doğru, eskiden daha çok siyasi gündem vardı. Bugün başka konular öne çıksa da arada siyasete dokunuluyor. Benim içinse mizahın sınırı yok. Türkiye’de “siyaset, din, futbol espri konusu olamaz” denir ama ben buna katılmıyorum. Canım ne isterse onun mizahını yaparım ve sonuçlarına da katlanırım. Tabii burada bedeline hazır olmak gerekiyor; çünkü Türkiye’de sonuçlar bazen tuhaf olabiliyor. Hukuki süreç yaşayan meslektaşlarım oldu. Bu bir tercih. Bedeline hazırsan her konuda mizah yapılabilir.