Sen de benim kadar gerçekleri görüyorsun

Sen de benim kadar gerçekleri görüyorsun

2.11.2025 12:23:00
Güncellenme:
Haber Merkezi
Takip Et:
Sen de benim kadar gerçekleri görüyorsun

Ben gazetenin penceresinden her sabah işe giden insanların yüzlerini izlerim. Yorgun, dalgın, bazen de öfkeliler. Kimisi cebindeki dolmuş parasını sayıyor, kimisi kulağında haberleri dinliyor. Ama ortak bir şey var yüzlerinde: Mutsuzluk. Türkiye, son yıllarda dünyanın en mutsuz ülkelerinden. Araştırmalara göre insanların yaşam doyumu düşüyor. Umut, yerini öfkeye bırakıyor.

Pınar Aksu

Peki bu öfke nereye gidiyor? Geçen yazımın sonunda demiştim ki: Hayvana şiddet uygulayan bireyin toplum için tehlikeleri üzerine konuşacağız. İşte bugün o sohbete başlıyoruz. Ama bu, yalnızca hayvanlarla ilgili değil. Bu, insanın içindeki boşlukla, empati kaybıyla ve bir ülkenin giderek artan mutsuzluğuyla da ilgili bir sorun.

Empati azaldığında şiddetin yönü değişiyor. Bazen bir kediye, bazen bir köpeğe, bazen bir çocuğa, insana… Bize taş atan, döven, öldüren el bir gün sana yöneliyor. Sen de biliyorsun...  Türkiye’de 2025 yılının ilk altı ayında en az 477 bin hayvanın yaşam hakkı ihlal edildi. Hayvan Hakları İzleme Komitesi’nin raporuna göre yılın ilk yarısında hepsi köpek olmak üzere (bunlar sadece bilinenler) en az 13 hayvan cinsel şiddete maruz kaldı. Bu rakamalar yalnızca yayımlanan haberlere dayanıyor... Bunun yanı sıra en az 194 kovan arının da yaşam hakkı elinden alındı. Nasıl mı? Yakılarak veya zehirlenerek. Arılardan ne istedin ey insan? Hep diyorsunuz ya vahşi hayvan... Vahşet size özgü. Biz birbirimizi keyiften, delilikten yakıp öldürmeyiz. 

Bilim insanları diyor ki: Uzun süreli mutsuzluk, ekonomik baskı, adaletsizlik duygusu ve çaresizlik... Bunların hepsi empatiyi azaltıyor. İnsan kendi acısını büyüttükçe başkasının acısını göremez hale geliyor. O zaman hayvanın acısı da yaşamı da “önemsiz” görülüyor. 

Oysa empati dediğimiz şey yalnızca duygusal bir refleks değil; toplumların birbirine tutunma biçimi. Empatinin olmadığı yerde, şiddet sadece artmaz, normalleşir. Bugün bize tekme atmayı mazur gören bir zihin, yarın insana şiddeti de meşrulaştırır. Sen de biliyorsun. 

SOSYOPATİYE GİDEN YOL: EMPATİDEN YOKSUN BİREYİN ANATOMİSİ

Son 40 yılda psikoloji, sosyoloji ve kriminoloji alanında yayımlanan kitap ve bilimsel makaleler, çocuk ve yaşlıları istismar edenlerle eşlerini dövenler dahil olmak üzere, şiddet suçları işleyen kişilerin, çocukluk ve gençlik dönemlerinde ciddi boyutlarda ve tekrarlanan nitelikte hayvanlara karşı kötü davranışlar sergilediklerini ve seri katillerin hemen hepsinin küçükken, hayvanlara işkence ettiğini hatta öldürdüğünü gösteriyor. Psikiyatri uzmanlarının bağlı bulunduğu meslek örgütleri hayvanlara kötü muameleyi, davranış bozukluğunun tanısında bir ölçüt kabul ediyorlar.

Yani bir toplumda hayvana yönelik şiddet artıyorsa o toplum gelecekte kendi içinde daha büyük yaralarla karşılaşabilir. Hayvana şiddet uygulayan bireylerin psikolojik profiline bakıldığında birkaç ortak nokta gözüme takılıyor:

Empati eksikliği: Başkalarının acısını anlamakta zorluk çekiyorlar. Hayvanın canını “önemsiz” hayvanı da nesne olarak görme eğilimindeler.

Duygusal kontrol zayıflığı: Anlık öfke, sinir, hiddet gibi duyguları yönetemezler. Çoğunuzda ne yazık ki bu kontrol mekanizması hiç yok. Fil bir dostumun sizin kadar öfkeli olduğunu hayal edemiyorum. Duygu kontrolünüz çok zayıf. İnsanlarla binlerce yıldır birlikte yaşıyoruz ve hâlâ bizlerden bir şey öğrenmemiş olmanızı ahmakça buluyorum açıkçası. Kedi sakinliğini romantize ediyorsunuz ve süs gibi bizi izliyorsunuz... Biraz örnek alsanız gereksiz öfkenin alçaltıcı olduğunu anlarsınız. 

Geçmiş travmalar: Çocuklukta şiddete maruz kalan biri, çoğu zaman şiddeti bir dil olarak öğrenir. Gücü kendinden güçsüz üzerinde dener.

Sosyopatik eğilimler: Bazılarında narsisizm, manipülasyon ve üstünlük duygusu öne çıkıyor. Çoğunluklukla bu profildeki kişiler için bize eziyet etmek “güç gösterisi” haline geliyor. Köpeğini eğitirken dayakla terbiyeyi seçen kişinin çocukluğundaki “terbiye” eğitimi çok yüksek oranda dayakla, şiddetle ilişkili. Ne yazık ki sizleri kısırlaştıramıyoruz. Çoğalıyor ve kendi çocuklarınıza kendiniz şiddet mağduru değilmişcesine eziyet ediyorsunuz, zincirleme kaza devam ediyor bu şekilde. 

Sosyal izolasyon: Toplumdan kopuk, yalnız ya da dışlanmış bireylerde şiddet eğilimi daha yüksek. Bilinen maalesef en ünlü seri katillerden biri Theodore Robert Bundy, dedesinin hayvanlara kötü davranışlarını seyrederek büyüdü. Daha sonra otuz iki kadını öldürdü... 

SOSYOPATİNİN TOPLUMSAL BEDELİ

Çocuklara empatiyi öğretmek, sırf duygusal değil, toplumsal bir gereklilik. Merhamet öğretilmezse şiddet öğrenilir. Toplumsal şiddetin ilk kıvılcımı, genellikle en zayıfa uygulanan şiddettir. Bu yüzden bize yapılan şiddeti önlemek aslında toplumunuzu korumaktır. Sosyopatik davranışların erken dönemde fark edilmesi, eğitimle ve hukukla önlenmesi mümkün. Ne Yapmalı?

Çözüm aslında belli: Okul müfredatına empati ve canlı hakları dersi eklenmeli. Eğitimcilere bu anlamda çok büyük sorumluluk düşüyor. Ailelerin bilinçlendirilmesi veli toplantılarında yapılacak özel görüşmelerle çocuğun kişisel gelişimi ve psikolojik sağlığı ile birlikte ele alınıp gözlemlenmeli. 

Image

Hayvana şiddet suçu, istisnasız ağır cezalara tabi olmalı. Yerel yönetimler, şehir planlamasında hayvanlarla birlikte yaşamı temel ilke olarak benimsemeli. Ve en önemlisi: toplum olarak “can” kavramını yeniden hatırlamalıyız.

Bir kentte, bir hayvana eziyet artıyorsa orada bir şeyler çoktan bozulmuştur. Empati azaldıkça vicdanın sesi kısılır. Bir ülkenin hayvanlarına nasıl davrandığı aslında insanına nasıl davrandığının aynasıdır.
Biz kediler dayanıklıyız, dört ayak üstüne düşeriz. Ama bu kent, bu ülke, her düşüşten sonra biraz daha vicdan kaybediyor.

Mesele sadece hayvan hakları değil, insan olabilme hakkı. Ve eğer bir toplum kendi kedisini, köpeğini koruyamıyorsa birbirini de koruyamayacaktır. 

GAZETEDEN GÜNLÜKLER

Bu raporlara canım çok sıkıldı... Ekonomi editörümüz Jale’nin odasına gittim. Yüzüme bakınca anlar hemen keyifli miyim değil miyim. İşi gücü rapor okumak onun da, şöyle bir baktı rapora... Dedi ki, “köşende birkaç film, kitap öner, mutlaka ilgilisi vardır, yoksa da torununa, çocuğuna izletir, etkisi olur.” Çok bilgilidir. Bir de odasında hep yaş mama var, ayrı seviyorum Jale’yi. “Tamam Jale, yazayım ama ben pek film bilmem. Sen söyle hangilerini izlesinler?” Şu filmleri önerdi: 

Kedi – İstanbul'un Sokak Kedileri (2016): Film, kentin farklı mahallelerinden yedi kedinin yaşamını takip ediyor: Sarı (ben değilim, adaşım), Duman, Bengü, Aslan Parçası, Gamsız, Psikopat ve Deniz. Her biri, insanlarla etkileşimde bulunan benzersiz karakterlere sahip. Biz, kenti sadece fiziksel olarak değil, kültürel olarak da şekillendiririz. Film, bizim yaşamlarımızı ve sizinle olan ilişkilerimizi anlatıyor. 

Flow (2024): Flow, büyük bir sel felaketinin ardından hayatta kalan siyah bir kedinin, diğer hayvanlarla birlikte güvenli bir yer arayışını anlatan diyalogsuz animasyon film. Filmde kedi, labrador, lemur, kapibara ve sekreter kuşu birlikte yol alıyor Bu yolculuk, hayatta kalma mücadelesi ve doğa ile uyum içinde yaşama temasını işliyor. Jale diyor ki, “Çok duygulandım izlerken”. Yumuşacık kalbi var Jale’nin. Adada bir sürü kardeşime eşlik ediyor, onlarla ilgileniyor. 

Jale’yi bize benzetiyorum, gözleri aynı bizim gibi yemyeşil. Ona her baktığımda ikimizde gözlerimizi kırpıyoruz, bizim dilimizde senden memnunum, iyi ki varsın demek. 

SARI’NIN İNSAN SÖZLÜĞÜ: KARMAŞIK KONUYSA BEN SADELEŞTİRİRİM 

Fair Trade (Adil Ticaret)

Fair Trade demek, ürünün yapımında kimse sömürülmedi, emeğine saygı gösterildi. Çikolatanın tadı güzel çünkü çikolatayı yapan çocuklar okuldan mahrum kalmadı. Adil Ticaret logosunu görürsen sevin, görmüyorsan da: o ürünü rafta bırak. Bırak da orada utansın biraz. 

Küresel olarak bilinen logoları: Fair Trade Certified, WFTO 

Image

DOKTOR TARKAN’LA HASBİHAL

Türk veteriner hekimliğinin 183. yılı: Meslekten öte vatan görevi

Sarı'nın notu: Cumhuriyet’in 102. yılında, veteriner hekimliğin 183 yıllık tarihini ve bu mesleğin Türkiye’deki Cumhuriyet idealiyle kesişen yolculuğunu sevgili doktorum, Veteriner Hekim Dr. Tarkan Özçetin ile konuştuk.

- Türk veteriner hekimliği 183. yaşında. Bu tarih bize ne anlatıyor sence?

183 yıl, yalnızca bir meslek tarihi değil, bir karakter tarihidir. Bu topraklarda bilimin, vicdanın ve vatan sevgisinin kesiştiği bir yolun başlangıcıdır. Türk veteriner hekimliği, modern bilimin Anadolu’ya ilk adımlarından biridir. Her dönemde akılla, emekle ve sorumlulukla yoğrulmuştur.

- Peki geçmişte veteriner hekimler nasıl bir rol üstlendi? Memleket canları neler yaptılar Tarkan?

Veteriner hekimler savaş yıllarında cepheye silahla değil, stetoskopla gittiler. Yaralı atları, katırları, cephenin sessiz kahramanlarını tedavi ettiler. O yıllarda bir at, bir tüfek kadar değerliydi. Onlar sadece hayvanları değil, ordunun yürüyüşünü ve halkın umudunu ayakta tuttular. Bu meslek, bu ülkenin bağımsızlık hikâyesinde görünmez ama çok derin bir iz bırakmıştır.

- Bugün cephe neresi sence?

Bugün artık düşman silahlı değil. Karşımızda cehalet var. Bilimi değersizleştiren, hayvana duyarsızlaşan, doğaya körleşen bir anlayışla mücadele ediyoruz. Veteriner hekimlik hâlâ aynı görevde: Yaşamı korumak, vatanı sevmek, millete hizmet etmek. Bizim için bir hayvanı iyileştirmek, aslında insanın vicdanını hatırlatmaktır.

- Veteriner hekimliğin özü nedir sence?

Özü, yaşatmaktır. Kimi zaman bir dağ köyünde kuduz aşısı yaparken, kimi zaman bir laboratuvarda yeni bir umut ararken, kimi zaman bir sokak kedisinin gözünde yeniden hayata tutunurken… Biz hep aynı yeminle yola çıktık: yaşamı korumak için.

- Cumhuriyet’in 102. yılıyla bu tarih nasıl kesişiyor?

Çok güçlü bir bağ var. Cumhuriyet’in temelleri yalnızca siyasi iradeye değil, bilime ve emeğe dayanır. Cumhuriyet’i kuran kadroların içinde veteriner hekimler de vardı. Onlar savaşın yıkıntıları arasından bilimi, üretimi, sağlığı ve hayvancılığı yeniden ayağa kaldırdılar. Bugün o mirasın çocukları olarak biz aynı Cumhuriyet idealiyle çalışıyoruz. Bilimin ışığını taşımak, cehaletin karanlığını dağıtmak bizim için sadece görev değil, varlık nedenidir.

- Yani veteriner hekimlik bir meslekten öte bir duruş diyorsun..

Kesinlikle öyle. Veteriner hekimlik, bilimle yoğrulmuş bir vatan sevgisidir. Cumhuriyet 102 yaşında, veteriner hekimlik 183 yaşında ama ikisi de aynı kökten besleniyor: aydınlık Türkiye’nin sevdasından.

- Son olarak meslektaşlarınıza ve topluma ne söylemek istersin?

Bu bayrak bize büyük bir emanet. Veteriner hekimlik sadece hayvan sağlığı değil. Toplum sağlığı, gıda güvenliği ve doğa dengesi demektir. Cumhuriyet’in 102. yılında, 183 yıllık birikimimizle bu emaneti taşımaya devam edeceğiz. Kutlu olsun Türk veteriner hekimliğinin 183. yılı. Kutlu olsun Cumhuriyet’in 102. yılı. Ve kutlu olsun bu ülkeye, bu mesleğe yüreğini, ömrünü ve vicdanını veren tüm meslektaşlarıma.

İlgili Konular: #Kedi