Yazının devamı...
“Düşünce tembelliği” konusu çok önemli. Dille düşüncenin arasındaki ilişki konusunda bir yazı yazmıştım. Bu kez George Orwell’ın 1984 adlı romanından söz edeceğim...
Yazılarımı okuyunca görüşlerini bildirmek isteyen okurlar eposta gönderiyorlar, yazınızı şöyle okudum, böyle okudum diye. Pek çoğu da devamını yazmamı, şunlardan da söz etmemi rica ediyor. Ben de diyorum ki, gazete yazılarında boyut kısıtlaması vardır, olmalıdır da zaten, çünkü gazete okuru kitap okuru gibi değildir, okuyup geçer, anlayacağı bir şey varsa onu anlar ve gazeteyi de atar. (Kitabı okuyup atan okur var mıdır, bilmem. Hiç duymadım.) Yine o okurlara derim ki boyut kısıtlamasından dolayı bazen düşünceyi daha kapsamlı olarak geliştiremez insan ama yazımı okuyunca sizin aklınıza bunlar geldiyse zaten yazı işlevini yerine getirmiş demektir.
“Bir Virgül Uğruna” başlıklı yazımdan sonra, Boğaziçi Üniversitesi’nden arkadaşım olan, İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü’nün kahraman hocalarından Oya Başak, dikkat ve titizliğin vurgulanmasını çok önemsediğini söyledi ve devamını yazmamı istedi. Ama kendisi bana bırakmadan devamını getirdi:
Efendim, Murat Dikmen’in dekanlık yaptığı dönemde kendisi bölüm başkanıymış, bir gün Oya’nın dekanlığa gönderdiği bir yazıda M. Dikmen eksik bulduğu noktalama yüzünden Oya’yı eleştirmiş: “Türkiye bir noktalı virgül yüzünden Limni’yi katbetti, Oya Hanım,” demiş.
Cumhuriyet gazetesinin, yüksek dil duyarlılığına sahip okuru İpek Gürkaynak da bir başka yazımdan sonra bana şunları yazmış: (Aynen alıntılıyorum çünkü çok “ekonomik ve hızlı” bir dili var.)
“Sıkıntı yok konulu bir anekdot: Çok sevgili bir arkadaşım var; neredeyse elli yıldır Londra’da yaşıyor, BBC Türkçe’den emekli. İki yıl kadar önce, Datça’daki yazlığından bana nefes nefese telefon etti, çabucak bir şey sormak istediğini söyledi. “Sıkıntı yok ne demek?” Musluk onarımına gelen adam, arkadaşımın söylediği bir söz üzerine ona bu yanıtı vermiş; arkadaşım hemen içeri koşmuş bana telefon etmeye!”
Demek ki bir “sıkıntı” var! Ben uydurmamışım.
Cumhuriyet Gazetesi’nin 19 Aralık 2021 tarihli Pazar Eki’nin dördüncü sayfasında yayımlanan yazımın tanıtımı birinci sayfada şöyle yapılmış:
“Olur olmaz yerde sıklıkla kullanılan ve ucu sözcük katilliğine kadar ilerleyen düşünce tembelliğinin, usumuzda yarattığı tahribat…” Ben yazımda “düşünce tembelliği”nde söz etmemiştim, “usumuzda yarattığı tahribat”tan da söz etmemiştim ya da yazıyı bunları anlatmak için “yazmış” ama bunlardan söz etmemiştim. Benim eksik bıraktığım yeri gazetenin Pazar Eki editörü Deniz Ülkütekin tamamlamış.
“Düşünce tembelliği” konusu çok önemli. Dille düşüncenin arasındaki ilişki konusunda bir yazı yazmıştım. Bu kez George Orwell’ın 1984 adlı romanından söz edeceğim. O romanda totaliter yönetim kendi işine gelecek insan tipini, daha doğrusu “düşünemeyen” ve sonsuza kadar kolayca güdülebilecek insan tipini yaratmak için ne yapıyor, biliyor musunuz? Bir dil komisyonu kuruyor ve o komisyonun en önemli işlerinden biri dildeki sözcük sayısını azaltmak. Amaç ne? “Düşüncenin hareket alanını daraltmak”. (Çünkü sözcüklerin sayısı ne kadar fazla olursa düşüncenin yayılım alanı da o kadar geniş olur.)
Yani düşüncenizi dile getirmek için aynı anlam alanını paylaşan ve farklı yan anlamları ve kullanım özellikleri bulunan sözcüklerden hangisini seçeceğinizi “düşünmeyeceksiniz” çünkü seçeneğiniz olmayacak. Şu sözcüğü mü kullansam, bu sözcüğü mü kullansam, yok. “Düşünmemeye” buradan başlayacaksınız.
En Çok Okunan Haberler
- Nevşin Mengü hakkında karar
- Petlas'tan o yönetici hakkında açıklama
- Colani'den İsrail hakkında ilk açıklama
- 3 zincir market şubesi mühürlendi
- Eski futbolcu yeni cumhurbaşkanı oldu
- Fidan'dan 'Suriye Kürtleri' ve 'İsrail' açıklaması
- Geri dönüş gerçekten 'akın akın' mı?
- MHP'den 'asgari ücret' önerisi
- AKP’nin tabutu CHP sıralarına kondu
- Emekliye iyi haber yok!