Muzaffer Türk ordusu Kocatepe’de
KONUK YAZAR | Atatürk Araştırmacısı Ahmet Gürel, Cumhuriyet Ege için yazdı...
Yıl 1922, Kurucu Meclis’in bakanlar kurulu Gazi Mustafa Kemal’in başkanlığında toplanır, gizli oturumda alınan “Büyük Taarruz” kararı imzaya açılır. Bütün bakanlar sırayla kararı imzalarlar, yaşlı bir kişi olan Adalet Bakanı Neşet Bey, kalemi eline alır, elleri titreye titreye imza atar ve duasını ihmal etmez:
“Allah, askerlerimizin birini bin göstersin!”
Garp Cephesi Komutanı İsmet Paşa, Yakup Kadri (Karaosmanoğlu)’ye Eskişehir Sivrihisar’ın kayaları dibinde “İzmir’de görüşürüz” demiştir. Bu güzel müjdenin verildiği günden 9 ay sonra, Yakup Kadri’nin 31 Ağustos 1922 günü İkdam gazetesinde yazdıklarını okuyalım:
“Güzel İzmir, kavuşma gününün yaklaştığını hissediyor ve kafes arkasında nişanlısının yolunu bekleyen âşık gibi kalbi çarpıyordu. Ey merhameti çoklukla cesaretine üstün gelen kahraman! Bu zavallı aşığa, kendisine kavuşacağımız günü tayin etmek saati henüz gelmedi mi? Afyonkarahisar’ın geri alınması bu saatin yaklaştığına yeterli bir delil değil midir? Buna benzer birçok işaretler belirlendi, söyleyin kavuşmak ne zaman?”
Büyük taarruz sabaha karşı saat 05.30’da başlayacaktı. Türk’ün, kaderini değiştirecek bu büyük olayın, en önemli aşaması olan ve yüz bine yakın koca bir ordunun, günlerce, düşmanın dikkatini çekmeden, kuzeyden güneye kaydırılması başarı ile sağlanmıştı: Bu inanılmaz derecede büyük askeri strateji ile zaten savaşın birinci aşaması başarılmıştı. Topların demir tekerleklerine ve atların ayaklarına çuvallar ve bezler sarılmış, ses çıkaran ne varsa, hatta askerin su mataraları sıkıca bağlanmıştı. Başkomutan ve diğer komutanlar cephenin hemen yanındaki Kocatepe’de ileri komuta çadırında hazırdılar. 25/26 Ağustos gece yarısından az sonra, Afyon’un güneyinde yüzlerce kilometrelik geniş bir cephede bütün ordu sessizce, düşmana çok yakın bir hücum aralığında yerlerini almıştı.
26 Ağustos sabahı saat 05.30’da tanyeri ağarırken, top sesleri birbiri ardından patlamaya başladı. Afyon güney cephesinde Türk topları tam yarım saat durmaksızın ateşlerini sürdürdüler. Saat 06.00’da topçu ateşi, daha ilerdeki hedeflere kaydırılırken, Türk piyadeleri hücuma kalktı. Saat 07.00’ye doğru, piyadenin saldırıya kalkışı üzerinden henüz bir saat bile geçmeden, düşmanın elindeki ünlü Kalecik Sivri’si Yarbay Halit (Akman) komutasındaki 5. Tümen tarafından ele geçirilmişti. Bir sevinç dalgası bütün orduyu kapladı. Çok geçmeden ikinci güzel haber Yarbay Naci Tınaz komutasındaki 15. Tümen’den geldi ve saat 08.00’e doğru Tınaztepe ele geçirildi.
2. Tabur Komutanı Binbaşı Halil en önde, teknik ekiplerin tel engellerde geçit açmasını beklemeden, tel makaslarıyla telleri kesip, dipçikle kazıklar devriliyor, düşman siperlerine giriliyordu. Hani 6 ayda yıkılamayacağı ve girilemeyeceği söylenen o ünlü Yunan siperleri... Saat 09.00’da Yarbay Ömer Halis Bıyıktay’ın komutasındaki 23. Tümen tarafından Belentepe de alındı. Büyük taarruzun başlamasının henüz üçüncü saatinde birbiri ardından Kalecik Sivri’si, Tınaztepe, Belentepe gibi düşmanın en önemli savunma noktaları ele geçirilmişti.
Savaş alanına egemen bir tepe olan Kocatepe’de, Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, tüm ordunun bütün unsurları gibi bu sevinci görerek yaşıyordu. Sabaha doğru harekete geçen Süvari Kolordusu da 3 tümeni ile birlikte dağları aşmış, Albay Mürsel Bakü komutasındaki 1. Süvari Tümeni’nin öncü alayı şimdiden Dumlupanır’ın doğusuna kadar ilerlemiş, İzmir-Afyon demiryolunu tahrip etmiş, düşmanın telli ve telsiz telefon iletişim hatlarını parçalamıştı. Öğleden sonra Yunan kuvvetleri destek almaya başladılar. Bu saatlerde başlayan yakın savaş karşılıklı süngü saldırılarıyla ve kızgın Ağustos sıcağında saat 20.00’ye kadar sürdü.
Silahlar sustuğunda Türk Ordusu’nun birinci gün elde ettiği başarı her yönden üstündü. Yarın savaş tekrar başlayacak ve 9 Eylül’de İzmir’in alınışına kadar sürecekti. Ama bir ulusun tüm yaşam kaderini etkileyen ve iki hafta süren bu büyük savaşı anlayıp özümseyebilmek için savaştan önceki günlere dönmek ve Sakarya savaşıyla Büyük Taarruz arasında geçen 11 ayı iyi değerlendirmek gerekir.
Yunan Genel Kurmay Başkanı Hacı Anesti, 1922 baharında tüm hazırlıklarını tamamlamıştı. O’nun yaptığı Anadolu gezisinden bir anıyla makaleye devam edelim:
Arkasından da hiç eksik etmediği yabancı gazeteciler ve fotoğrafçılar, papazlar, sık sık davet ettiği kişilerle cepheyi geziyor, mağrur, küstah konuşmalar yapıyordu. Son çarpışmadan önce de, yine böyle bir kalabalıkla cepheyi gezmiş, mevzileri görerek İzmir’e dönmüştü.
İzmir Metropoliti Hristomos, Yunan Başkomutanı için büyük bir karşılama töreni hazırlamış, dini ayinler düzenlemişti. Şölenin sonunda Reuter Ajansı muhabiri, Yunan Başkomutanına:
“Cepheyi gezdiniz, Mustafa Kemal’i gördünüz mü?” Soru herhalde önceden düzenlenmişti. Gururlu ve mağrur Yunan Başkomutanı hayret eder bir davranışla, soruya başka bir soruyla cevap vermiştir:
“Ne?... Mustafa Kemal mi? Kim bu adam? Ben böyle bir komutan tanımıyorum.” Şimdi küstah, terbiyesiz, adi cevabın sonunu dinleyelim. Mustafa Kemal Paşa ancak palikarya ruhunun düzeyinde olan bu terbiyesizliği duyuyor, fakat vereceği cevabı gününe ve zamana bırakıyordu.
Devamı haftaya...
Ahmet Gürel
En Çok Okunan Haberler
- Son anket: AKP eridi, fark kapanıyor
- Adliyede silahlı saldırı: Ölü ve yaralılar var!
- Ayşenur Arslan’ın Colani ile ilişkisi
- Serdar Ortaç: 'Ölmek istiyorum'
- Hatay’da yaşayan Alevi yurttaşlar kaygılı
- Köfteci Yusuf'tan gıda skandalı sonrası yeni hamle
- NATO Genel Sekreteri'nden tedirgin eden açıklama
- İBB'den 'Pınar Aydınlar' açıklaması: Tasvip etmiyoruz
- İmamoğlu'ndan 'Suriyeliler' açıklaması
- Edirne'de korkunç kaza