Beyaz Saray tarafından yayınlanan son 'Ulusal Güvenlik Stratejisi' belgesi, Washington yönetiminin, küresel angajmanını geri çekerek, odağını ülkeye ve Amerika kıtasına yönelttiği şeklinde yorumlanıyor.
Belgenin, 'Avrupa medeniyetinin çökmesi' ihtimalinden söz etmesi kıtada büyük tepkilere neden oldu. Yeni strateji, kitlesel göçle mücadeleyi ülkenin temel önceliği olarak tanımlıyor.
ASYA'DAN LATİN AMERİKA'YA EKSEN KAYMASI
Beyaz Saray tarafından yayımlanan belgeye göre, ABD’nin jeopolitik önceliği yıllar sonra ilk kez Asya-Pasifik’ten Latin Amerika’ya kaydı.
Bu yaklaşım, Çin’in yükselişine karşı Asya merkezli politikayı savunan önceki stratejilerden önemli bir kopuş anlamına geliyor. Ayrıca, Washington’un Orta Doğu’ya ilgisinin belirgin biçimde azaldığı da stratejide dikkat çekiyor.
"AVRUPA MEDENİYETİ YOK OLUYOR"
Belgenin en tartışmalı bölümü, Avrupa’yı ekonomik olarak gerileyen, siyasi açıdan yozlaşan, ulusal kimlik erozyonu yaşayan bir yapı olarak tanımlaması.
Strateji, Avrupa Birliği'nin faaliyetlerinin, 'siyasi özgürlükleri, ulusal egemenliği ve ifade hürriyetini zayıflattığını' savunuyor.
Belgede şu çarpıcı ifadeler yer aldı:
Eğer mevcut eğilimler devam ederse Avrupa, yirmi yıl içinde tanınmayacak bir kıtaya dönüşebilir. Bu yalnızca ekonomik gerileme değil, bir medeniyetin silinişinin de ihtimal dahilinde olduğu bir senaryodur.
GÖÇ POLİTİKALARINA SERT ELEŞTİRİ
Strateji, Avrupa’nın kitlesel göç politikalarını 'kıtanın dokusunu değiştiren bir tehdit' olarak niteledi ve ABD’nin, Avrupa içinde, 'mevcut rotaya karşı direnci artırması' gerektiğini savundu.
Belgede, “Kitlesel göç çağının sona ermesi gerekiyor” türünden ifadeler üzerinden, Trump yönetiminin Avrupa’daki aşırı sağ ve milliyetçi partilerle ideolojik paralellik taşıyan hedefler peşinde olacağı da açıkça belirtildi.
Bu tür ifadeler, ABD’nin yıllardır sürdürdüğü 'demokratik değerler' vurgusundan uzaklaşıldığı eleştirilerine neden oldu.
BERLİN'DEN SERT YANIT
Belgenin yayımlanmasının ardından ilk tepki Almanya’dan geldi. Berlin yönetimi, “Avrupa dışarıdan ders verecek kimseye ihtiyaç duymuyor” diyerek Washington’a sert çıktı.
ABD Kongresi'nden Demokrat vekil Gregory Meeks ise belgeyi, “On yıllardır süren değerler temelli Amerikan liderliğini terk eden, korkak ve ilkesiz bir vizyon” olarak nitelendirdi.
MONROE DOKTRİNİ 2.0.
Strateji, NATO’nun sürekli genişleyen bir yapı olduğu algısını kırmayı hedeflediğini belirtiyor. Bu yaklaşım, Trump’ın Ukrayna savaşı için Rusya’ya daha fazla toprak verilmesini içeren barış planı girişimiyle de paralellik taşıyor.
Belge, ABD’nin Latin Amerika’daki nüfuzunu güçlendireceğini açıkça duyurarak, bölgede 'sol eğilimli yönetimlere karşı müdahaleci bir çizgi', 'uyuşturucu kartellerine yönelik operasyonlar', 'Panama Kanalı gibi stratejik kaynaklar üzerinde kontrol arayışı' gibi hedefler ortaya koyuyor.
Bu söylem, 19. yüzyıldan beri Amerika kıtasını dış müdahaleye kapalı ilan eden Monroe Doktrini’nin güncellenmiş bir versiyonu olarak değerlendiriliyor.
ORTADOĞU'YA İLGİ AZALIYOR
Trump yönetiminin stratejisinde Orta Doğu artık öncelikli alan değil. Oysa bölge, önceki Amerikan yönetimlerinin vazgeçilmez jeopolitik sahasıydı.
Hatırlanacağı üzere, Joe Biden yönetimi 2022’de yayımladığı güvenlik stratejisinde Çin’i ana rakip olarak tanımlamış, Rusya’yı ise 'tehlikeli bir aktör' olarak nitelendirmişti. Trump’ın yeni belgesi ise bu öncelikleri sert bir şekilde ters yüz ediyor.