Herkes konuşur AKP batırır
Ekonomik büyüme, istikrar ve güçlü Türkiye söylemlerini sık sık tekrar eden AKP’nin iktidarda bulunduğu 13 yılın sonunda ekonomi politikaları iflas etti. Ekonomik kriz sonrası iktidara gelen AKP’nin yönettiği Türkiye ekonomisi, 2002-2014 yılları arasında ortalama olarak yıllık yüzde 4.8 büyürken aynı dönemde dünya ise yüzde 6.3 büyüdü. Bu büyümeyle 1923-2002 arasındaki büyüme ortalamalarının altında kalan Türkiye’nin dünyanın en büyük ekonomileri ligindeki 17’nci sırada olan yeri geçen yıl 19’uncu sıraya indi. Büyüme hızı gerileyen, işsizlik oranı sürekli artan bir grafik izleyen, cari açığı yükselen, dolara dur diyemeyen, ekonomisiyle Türkiye, büyümesini tüketim, kısa dönemli dış finansman ve düşük teknolojili sektörlerle geliştirirken, inşaat ve altyapı gibi sektörlere odaklandı.
Ülkeyi saran duble yollar, havaalanları ve inşaat projeleriyle bir yandan suni bir artı değer yaratılırken diğer yandan da rant dağıtımı kolaylıkla yapılabildi. Her ne kadar AKP’den milli gelirin arttığı, ihracatın yükseldiği, Merkez Bankası rezervlerinin arttığı yönünde açıklamalar gelse de ekonomide yapısal reformların gerçekleştirilemesi, kısa vadeli bakış açısının devam etmesi ve yanlış yaklaşımların artması nedeniyle tehlike çanları çalıyor. Özellikle uzmanlar, ekonomide olumlu artışlar gösteren rakamları kastederek “istatiki şehir efsanesi” yöntemiyle halkın gözünün boyandığını söylüyor.
Kurulan ve kapanan şirket ve kooperatiflerin sayısı ekonomik gidişat konusunda önemli bir veri sunuyor. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nin verilerine göre 1985’ten 2000’e gelinceye kadar bir yılda kapanan şirketlerin sayısı 2 bini aşmadı. Bununla birlikte 2013’te kapanan şirket 17 bini aşarak bu alanda bir rekor kırıldı. Diğer bir rekor da 2012’de kurulan ve kapanan şirketler dengesinde kırıldı. Buna göre her kurulan 1000 şirket ve kooperatife karşılık 404 şirket ve kooperatif kapanmak zorunda kaldı. 2002’de kapanan 3.667 şirkete karşılık 2014’te kapanan şirket sayısı 15 bin 822 olarak kayıtlara geçti.
AKP ekonomisinin birden çok makro göstergede Cumhuriyet dönemimin performansının gerisinde kaldığını söyleyen Ekonomist Prof. Dr. Aziz Konukman, 2002-2007 arasının Lale Devri olarak adlandırıldığını belirterek şöyle dedi: “2007’den sonra ciddi bir daralma söz konusu. 2002-2007 yüzde 7’lerde olan büyüme rakamları 2007- 2014 arasında 3.3’e indi. Lale Devri bitiminden beri kişi başına düşen milli gelir 10 bin dolarda takılı kaldı. “Büyümeye devam” diyorlar. Hangi büyüme? Gösterişli dönem bitti, artık daralmaya başladık. Gıda enflasyonu da enflasyonun iki katı kadar. Genç işsizlikte yüzde 25’lere gelindi, o da vahim. Yabancı yatırımcı ve sıcak para eskisi gibi gelmiyor. Şu anda reel ücretlerin gerilediği, işsizliğin artttığı, büyümenin yüzde 3’lerde, kişi başına düşen büyümenin yüzde 1.5’larda takıldığı, gelir dağılımının bozulduğu bir tablo söz konusu.”
TÜİK verilerine göre Türkiye’de büyüme hızı 2002’de 6.2 iken 2014’te 2.9’a geriledi. Her ne kadar Başbakan Yardımcısı Ali Babacan ülkenin dengeli bir büyüme içerisinde olduğunu söylese de uzmanlar büyüme oranı ile yoksulluk arasında bir ilişki olduğunu ve Türkiye’de büyümenin yavaşladığı dönemlerde, yoksulluğunu arttığını söylüyor.
Hükümetin sürekli yinelediği “ekonomik istikrar” ise en çok zenginlerin işine yaradı. Türkiye’de 2014’te büyümenin zayıflamasına rağmen en zengin kesimin toplam servetten aldığı pay yükselmeye devam etti. Research Instute of Turkey raporuna göre, AKP’nin iktidara geldiği 2002’de Türkiye’deki en zengin yüzde 1’lik nüfus toplam servetin yüzde 39.4’üne sahipken ülkenin geri kalan yüzde 99’luk kesimi Türkiye’deki toplam zenginliğin yüzde 60.6’sını elinde bulunduruyordu. Geçen yıl ise Türkiye’deki en zengin yüzde 1’lik nüfusun toplam servetten aldığı pay yüzde 54.3’e ulaştı. Geri kalan yüzde 99’luk kesim toplam servetten ancak yüzde 45.7 pay alabildi.
2002’deki işsizlik oranı yüzde 10.8 olarak kayıtlara geçerken; 2002- 2015 arasındaki işsizlik oranları ortalama olarak yüzde 10.5 olarak gerçekleşti. Özellikle 2009’daki küresel krizin de etkisiyle işsizlik yüzde 14 gibi yüksek bir orana çıkarken, TÜİK’in 2015 Şubat ayı istatistiklerine göre yüzde 11.2 seviyesinde gerçekleşti. Bununla birlikte 2002-2014 döneminde ise işsizlik ortalaması yüzde 9.6 olarak kayıtlara geçti. Bu da demek oluyor ki iki dönem kıyasladığında AKP iktidarı döneminde işsizlik oranı yüzde 29.7 yükseldi. Özellikle genç nüfustaki işsizlik oranının (15-24 yaş arası) yüksekliğinin hem ekonomik hem sosyal boyutları bakımından kaygı verici olduğunu düşünen uzmanlara göre yüzde 3’lerde bir büyüme ile artan işsizlik sorununu çözebilmek mümkün olmayacak.
Türkiye Bankalar Birliği verilerine göre protesto edilen senet sayısı 2002’de 499 bin adet iken toplam tutar da 816 milyon TL olarak gerçekleşti. 2014’e gelindiğinde ise senet adedi 1 milyonu geçerken toplam tutar da 8 milyar 221 milyon lirayı buldu. Protesto edilen senetlere yıllara göre baktığımızda 2000’de toplam tutarı 630 milyon lira olan 860 bin adet protesto edilmişti. Bu ortalamaya vurulduğunda bir senedin tutarı 732 lirayı buluyordu. Ortalama tutar 2014’e gelinceye kadar (2010 hariç) sürekli yükseliş gösterdi. 2014 itibariyle ise protesto edilen senetlerin ortalama tutarı 8 bin 188 liraya yükseldi. Yani 2002’den 2014’e kadar olan dönemde protestolu senetlerin ortalama tutarı tam 10 kat artmış oldu.
Türkiye Bankalar Birliği Risk Merkezi’nin yayınladığı istatistikler kredi kartından dolayı yasal takibe girenlerin sayısındaki tehlikeli artışı gözler önüne serdi. 2014’te işsiz sayısı 3 milyonu, batık kredi kartı sayısı ise 1 milyonu geçti. Ödenmeyen kredi kartı borç toplamı da 2002’de 222 milyon TL’yken, 25 kat artarak 5,8 milyar TL’ye ulaştı. Batık kredilerin, işsizliğin zirve yaptığı kriz dönemlerinde yükselmesi dikkat çekiyor.
18 Kasım 2002 tarihinde bir dolar, 1.634 lira idi. 27 Mayıs itibariyle ise dolar, 2.6380 TL oldu. Özellikle son iki ayda 2.30’dan 2.68 seviyesine çıkan dolar, bu süre zarfında yüzde 15 değer kazandı. Doların değer kazanmasıyla birlikte özellikle alt gelir gruplarındaki vatandaşların paraları erirken alım güçleri de gözle görülür şekilde düştü. Bu arada doların artmasına bağlı olarak kişi başı dış borç miktarı da yükseldi. Türkiye’nin 396 milyar dolarlık toplam dış borç stoku, sadece iki aylık sürede 135 milyar TL arttı.
2002 sonunda benzinin litresi 1.66 TL idi. Şimdilerde ise 4.72 TL. Uzmanlar dünya çapında petrol fiyatlarında düşüş yaşanmasına rağmen bu düşüşün ülkedeki pompa fiyatlarına yansımamasının nedeni olarak akaryakıttan alınan ÖTV ve KDV’yi gösteriyor.
Türkiye’nin 2002’de 0.6 milyar dolar dış işlemler cari açığı vardı. Merkez Bankası’nın son verilerine göre ise Mart 2015’teki 4.96 milyar dolarlık açıkla birlikte, ilk üç ayda cari açık 10.9 milyar dolar oldu. 12 aylık cari açık rakamı ise 45.5 milyar dolara yükseldi. Yani AKP’nin 12 yıllık iktidarı sırasında cari açık ortalama 44.9 milyar dolar artış gösterdi.
En Çok Okunan Haberler
- Suriyeliler memleketine gidiyor
- İlber Ortaylı canlı yayını terk etti!
- Marmaray'da seferler durduruldu!
- Yaş sınırlaması Meclis’te
- ATM'lerde 20 gün sonra yeni dönem başlıyor
- Lütfü Savaş CHP'den ihraç edildi
- Apple'dan 'şifre' talebine yanıt!
- Suriye’de şeriatın sesleri!
- Erdoğan'ı protesto eden gençlere işkence iddiasına yanıt
- Erdoğan'dan flaş 'Suriyeliler' açıklaması