Küresel İklim Değişikliğinin etkenleri ve etkileri nedir?


Doğal nedenlere bağlı olarak milyonlarca yıldır bir salınım şeklinde devam eden iklim değişiklikleri görülüyor. Bu doğal sürecin dışında, insan eylemleri sonucu ortaya çıkan olumsuz çevresel baskılar iklim değişikliklerine etki ediyor. İklim değişikliğine insanların etkisi fosil yakıt tüketiminin artması sonucu ortaya çıkıyor. Kısaca, artan insan faaliyetleri sonucu ortaya çıkan sera gazlarının atmosferdeki oranının artması, küresel ısınma yol açarak iklim değişikliğine sebep oluyor. En önemli sera gazlarından biri olan karbondioksit (CO2); araç egzozlarından, ısınma amaçlı yakılan yakıtlardan, fabrika bacalarından atmosfere bırakılıyor. Dünya genelindeki fosil yakıttan emisyonların yaklaşık yüzde 45’i kömür kullanımı sonucunda ortaya çıkıyor yüzde 35’i petrol ve yüzde 20’si de doğal gazdan kaynaklanıyor.
İşte küresel iklim değişikliğinin etken ve etkileri…

BEŞERİ ETKENLER
FOSİL YAKITLAR
Fosil yakıtlar; petrol, doğalgaz ve kömür türevlerinden oluşan enerji türleri olarak tanımlanıyor. Bu yenilenemeyen enerji kaynakları yoğun oranda hidrojen ve karbondan oluşuyor. Yanma sonucu havadaki oksijeni kullanarak oluşan kimyasal tepkime sonucunda CO2 gazı açığa çıkıyor. Bu durum da doğada sera gazı salınımına neden oluyor.
Kömür Kullanımının Sera Gazı Salınımına Etkisi: 2000 yılından bu yana Dünya'da, Çin ve Hindistan'daki patlayıcı büyümenin ardından kömürle çalışan güç kapasitesi iki katına çıkarılarak yaklaşık 2.000 gigawatt'a (GW) ulaştı. Küresel ısınmanın 1,5 C'den daha azıyla sınırlandırılması gerekiyorsa, küresel olarak azaltılmamış kömür kullanımı son 10 yılda yaklaşık %80 oranında düşmeli, ancak bu dünyadaki tüm kömür santrallerini kapatmaya eşdeğer oluyor.

Fakat bu durumun aksine planlanan yeni kömür rezerv alanları özellikle kömür sanayisinde ön plana çıkan ülkelerde artıyor. 2020 yılı itibarıyla 99 ülke toplamda yaklaşık 3.000 gigawatt (GW) olan yaklaşık 10.000 tamamlanmış, işlemeye devam eden ve planlanan kömür ünitesine sahip. Kullanım yoğunluğunun yanı sıra, tesislerin kullandığı kömür türü ve yakma teknolojisi de açığa çıkan CO2 miktarını etkiliyor. Düşük kaliteli linyit yakan tesisler, üretilen gigawatt saat (GWh) elektrik başına 1.200 ton CO2 yayabiliyor ve daha az kirletici kaliteler için ise bu değer 1.000tCO2/GWh'nin altına düşüyor.
Türkiye ise kömür rezervi yoğun bulunan ülkelerden biri olmasa da kömür rezervinin bulunduğu ülkelerden biri. İstanbul, Türkiye’nin toplam sera gazı salınımlarının yüzde11’ini oluşturuyor. Bu oran New York ve Londra’dan azken, Paris’ten fazla. İstanbul’da karbon ayak izini yüzde 66 oranında sabit kaynaklar oluşturuyor. Sera gazı salınımında doğalgaz, kömür, petrol türevi enerji kaynaklarının etki oranı ise yüzde 31.

Doğalgaz Kullanımının Sera Gazı Salınımına Etkisi: Doğalgaz rezervinin en fazla olduğu ülke 2019 verilerine göre, 50.279 milyarm³ ile Rusya. İran, Katar, ABD, Türkmenistan da Dünya'daki doğalgaz rezervlerinin büyük çoğunluğunu oluşturuyor. Türkiye ise doğalgaz rezervinin yoğun olduğu ülkelerden değil; doğalgaz ihtiyacını dışa bağımlı olarak, doğalgaz rezervi açısından zengin ülkelerden karşılıyor. Doğalgaz, ısınma ve diğer enerji ihtiyaçlarının çoğunluğunu karşılıyor olsa da üretiminde birtakım eksiklikler bulunuyor. Doğalgazın yanması, 2018'de ABD enerji sektöründen kaynaklanan karbondioksit emisyonlarının üçte birini oluşturuyordu; doğalgazın çıkarılması ve taşınmasından kaynaklanan metan gazı sızıntıları ise küresel iklim değişikliğini daha da kötü bir hale getiriyor. Metan (doğalgazın birincil bileşeni), 100 yıllık bir süre içinde karbondioksitten 21 kat daha fazla küresel ısınmaya katkı potansiyeline sahip. Fakat metan gazı (on yıllar) atmosferde karbondioksitten (yaklaşık bir düzine yıl) çok daha kısa süre kalıyor. Birincil enerji tüketiminin yaklaşık üçte birini oluşturan doğal gaz, elektrik enerjisi üretimi, sanayi, konut ve ticari binalar ve ulaşım dahil olmak üzere her ekonomik sektörde kullanılıyor.

Petrol Kullanımının Sera Gazı Salınımına Etkisi: Petrol, ulaşım için dünyanın birincil yakıt kaynağı. Amerika Birleşik Devletleri, 2017 yılı itibarıyla günlük 19,88 milyon varil petrol tüketiminde dünya lideri oldu. Amerika Birleşik Devletleri'nin net petrol ithalatı günde 3,8 milyon varile ulaştı. Ancak aynı zamanda petrol, büyük çevre sorunları yaratıyor. Petrol sızıntısı ve çıkarmanın neden olduğu çevresel bozulmanın yanı sıra, petrolün yanması ciddi solunum problemlerine yol açabilen ince partiküller açığa çıkarıyor. Petrol önemli bir sera gazı emisyon kaynağı. 2017 itibarıyla Amerika Birleşik Devletleri'ndeki sera gazı emisyonlarının %45'inden sorumlu. Avrupa petrol şirketi Shell, Kyoto Protokolünü destekliyor; kendi sera gazı (GHG) emisyonlarını azaltmak için iddialı bir hedef belirleyip yenilenebilir enerjiye yatırım yaptı. Tersine, büyük Amerikan petrol şirketi ExxonMobil, Kyoto Protokolü'ne karşı çıkıyor; kendi sera gazı emisyonları için herhangi bir azaltma hedefi belirlemiyor ve yenilenebilir enerjiye yatırım yapmak için acil bir planı bulunmuyor.

Elektrik Tüketimi ve Sera Gazı
Enerjiyle ilgili girişimler, insan faaliyetleriyle bağlantılı tüm sera gazı emisyonlarının yaklaşık %86'sını oluşturuyor. Her türlü elektrik üretimi havamız, suyumuz ve üzerinde çevresel bir etkiye sahip, ancak değişiyor. Amerika Birleşik Devletleri'nde tüketilen toplam enerjinin yaklaşık %40'ı elektrik üretmek için kullanılıyor ve bu da elektriğin her kişinin karbon ayak izinin önemli bir parçası olmasını sağlıyor. Elektriğin daha verimli üretilmesi ve kullanılması, hem elektrik üretmek için gereken yakıt miktarını hem de bunun sonucunda yayılan sera gazı ve diğer hava kirliliği miktarını azaltıyor. Güneş, jeotermal ve rüzgar gibi yenilenebilir kaynaklardan elde edilen elektrik, genellikle hiçbir yakıt yakılmadığından iklim değişikliğine katkıda bulunmuyor. Enerji verimliliği ve yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelim, daha iyi bir gelecek yaratma hedefinde önemli bir rol oynuyor.

Daha sıcak bir iklimde, Amerikalıların klima için daha fazla elektrik ve ısınma için daha az doğalgaz, petrol ve odun kullanacağı düşünülüyor. Ülkenin iklimi 1,8 °F kadar ısınırsa, soğutma için kullanılan enerji talebinin yaklaşık %5-20 oranında artması, ısıtma için kullanılan enerji talebinin ise yaklaşık %3-15 oranında azalması bekleniyor. Elektrik tüketiminin İstanbul örneğine baktığımızda ise; sera gazı emisyonunda elektrik tüketimi ilk sırada geliyor. Elektrik tüketimi en çok konut alanlarında ardından sanayi alanlarında görülüyor. Konutlardaki tüketimin 3/10’u kaçak elektrik; bu da ekonomik kaygıların elektrik tüketimine yansıması olarak okunuyor, elektrik tüketiminin sağlıksız bir yönü olarak Türkiye'deki başka bir etkidir.

Endüstriyel Tarım ve Hayvancılık: Küresel ölçekteki iklim değişikliğiyle mücadelede ana hedef olarak fosil yakıtlardan uzaklaşmaya odaklanmış olsa da, dikkate alınmayan ancak önem arz eden bir diğer konu endüstriyel hayvancılık ve bu sektörün çevreye olan etkisi. Endüstriyel tarım ve hayvancılık, fosil yakıtlardan sonra insan kaynaklı sera gazı emisyonlarında 2. Sırada bulunuyor ve ormansızlaşma, su-hava kirliliği ve biyolojik çeşitliliğin yok olmasının önde gelen sebeplerinden sayılıyor. Bir sera gazı emisyonu kaynağı olarak; hayvanların sindirim süreçlerinden ve kısmen hayvan gübresinden salınan metan gazı salınımı, ABD’de 2014 yılında toplam 164.3 milyon mt CO2e'ye ulaştı. Arazi kullanım değişiklikleri ve toprak yapısındaki bozulmalar nedeniyle ormanlarda ve topraklarda depolanan karbon kaybı; yani hayvancılık amaçlı tarım alanları için ağaçların tamamen yok edilmesinden kaynaklı emisyonlar yılda yaklaşık 0,65 gigaton CO2e tutarında görünüyor. Hayvansal yem üretiminde kullanılan mineral gübreleri üretmek amacıyla yakılan fosil yakıtlar ise; örneğin mısır gibi yüksek enerjili ürünlere uygulamak amacıyla, yılda 100 milyon ton yapay azotlu gübre üretiliyor.

BM Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) tarafından hazırlanmış 2013 tarihli “Hayvancılık Yoluyla İklim Değişikliğiyle Mücadele” raporuna göre, küresel sera gazı emisyonlarının yaklaşık yüzde 14,5'inin yıllık olarak hayvancılık sektörüne atfedilebileceği tahmin ediliyor ve bu, büyük ölçüde arabalar, trenler, tekneler ve uçaklar dahil olmak üzere dünya üzerindeki tüm ulaşım araçlarının yaktığı tüm yakıttan kaynaklanan emisyonlara eşdeğer bir oranı. Hava ve küresel su kirliliğine en büyük katkıyı yapan tarım ve hayvan endüstrisi aynı zamanda küresel ormansızlaşmanın itici güçlerinden biri ve Amazon yağmur ormanlarındaki ormansızlaşmanın yüzde 75’i bu endüstriden kaynaklanıyor. Bugüne kadarki biyoçeşitlilik kaybının yaklaşık üçte biri de endüstriyel tarım ve hayvancılıkla ilişkilendiriliyor. Küresel ölçekteki bu sektör, insanlara göre 7-9 kat daha fazla atık üretiyor ve bunların çoğu arıtılmamış durumda.

Ormansızlaşma
Ormanlar dünyadaki kara kütlesinin yaklaşık yüzde 30'unu kaplıyor: ancak hızla yok ediliyor. Dünya Bankası'na göre, 1990 ve 2016 yılları arasında dünyada 1,3 milyon kilometre karelik (Güney Afrika'dan daha büyük bir alan) orman yok oldu. Nature dergisinde 2015 yılında yapılan bir araştırmaya göre, insanlar ormanları kesmeye başladığından beri ağaçların yüzde 46'sı kesildi. Amazon yağmur ormanlarının yaklaşık yüzde 17'si son 50 yılda yok edildi ve kayıplar artmaya, ormanlar yok olmaya devam ediyor.
Çiftçilik, hayvan otlatma, madencilik ve sondaj ormansızlaşmanın sebeplerinin yarısından fazlasını oluşturuyor. Ormancılık uygulamaları, orman yangınları ve küçük bir oranda kentleşme ise geri kalanını oluşturuyor. Malezya ve Endonezya'da, şampuandan tuzlu suya kadar her şeyde bulunabilen hurma yağı üretimi için ormanlar kesiliyor. Amazon'daki inek çiftlikleri ve özellikle soya tarlaları ise ormansızlaşmanın kilit sebeplerinden. Ahşap ve kağıt ürünlerini sağlamak amacıyla yapılan işlemler de her yıl sayısız ağacın yok olmasına neden oluyor. Konut alanları için geliştirilen araziler ve artan kentsel yayılmanın bir sonucu olarak ormanlar da kesiliyor.

Genç ağaçların büyümesini engelleyebilecek kasıtlı veya kasıtsız orman yangınları ve aşırı otlatma gibi insan ve doğal faktörler de ormansızlaşmaya sebebiyet veriyor. Ormansızlaşma, yaşandığı alandaki insanları, bitki ve hayvan ekosistemini etkilediği kadar çevre alanları ve hatta dünyanın tamamını etkiliyor. Orman ve savan alanlarında yaşayan yaklaşık 250 milyon insan, çoğu dünyanın kırsal kesimlerinde yaşayan yoksullar arasında olmak üzere, geçinebilmek için ormanlara bağımlı. Dünyadaki kara hayvanlarının ve bitkilerinin %80’i ormanlarda yaşıyor ve ormansızlaşma, orangutan, Sumatra kaplanı ve birçok kuş türü de dahil olmak üzere türleri tehdit ediyor. Ağaçların katledilmesi, ormanı, gün boyunca güneş ışınlarını engelleyen ve geceleri ısıyı koruyan gölgelik kısımlarından mahrum bırakıyor. Bu bozulma, bitkiler ve hayvanlar için zararlı olabilecek aşırı sıcaklık dalgalanmalarına, ısı adalarına yol açıyor.

Ulaşım
Benzin ve dizel gibi fosil yakıtların kullanılması ile atmosfere bir sera gazı olan karbondioksiti salınıyor. Karbondioksit (CO2) ve metan (CH4), nitröz oksit (N2O) ve hidroflorokarbonlar (HFC'ler) gibi diğer sera gazlarının birikmesi, Dünya atmosferinin ısınmasına neden olarak, bugün şimdiden görmeye başladığımız iklimde değişikliklere neden oluyor. Ulaşım sektörü şu anda ABD’deki en büyük karbon emisyonu kaynağı. Birçok ABD şehir ve kasabasında, milyonlarca araçtan kaynaklanan emisyonlar arttığından, bireysel araç kullanımı en büyük kirletici. Sera gazı emisyonlarını azaltmak için yapılması gereken ise, toplu taşımadan bisiklete ve yürüyüşe kadar daha temiz ulaşım araçlarının kullanmak. Modern ulaşım ağırlıklı olarak petrole dayanıyor ve otomobiller ve küçük ticari kamyonlar ABD ulaşım sektöründen kaynaklanan CO2 emisyonlarının yarısını oluşturuyor. Bir galon benzin yakmak yaklaşık 20 libre CO2 üretiyor; bu da ortalama bir aracın her yıl yaklaşık 6 ila 9 ton CO2 ürettiği anlamına geliyor. Kullandığımız arabanın türüne göre araç sürmenin yarattığı emisyonlar azaltılabiliyor. 30 mpg'lik bir araba ömrü boyunca, 20 mpg'lik bir arabaya kıyasla yaklaşık 3.000 $ yakıt tasarrufu sağlıyor. Dolayısıyla ihtiyaçları karşılayan en az kirletici, en verimli aracı seçmek daha uygun oluyor. Sadece 20 mpg alan bir araçtan 25 mpg araba alan bir araca geçmek, sera gazı emisyonlarınızı yılda 1,7 ton azaltacağı düşünülüyor.

Çevresel Etkenler
Küresel iklim değişimleri; volkanik patlamalar, güneş lekelerinde görülen değişimler, milankoviç döngüleri ve levha tektoniği sonucu kıtaların yer değiştirmesi gibi bir takım doğa olayları sonucu yaşanabiliyor. Dünya üzerinde geçmişte meydana gelmiş küresel iklim değişikleri, doğal nedenlerle meydana gelmiş küresel iklim değişiklikleri.

Volkanik Patlamalar
Volkanik patlamalar, küller ve tozlar gibi piroklastik maddelerin atmosfere boca edilmesine neden oluyor. Patlamanın yeterince kuvvete sahip olduğu durumlarda atmosferdeki birikme sonucu Güneş ışığının yeryüzüne ulaşması engellenebiliyor. Yeryüzünün, Güneş ışınlarının ısıtıcı etkisinden mahrum kalmasıyla kısa süreli soğuma gerçekleşiyor. Ancak volkanik püskürmeler sonucu ortaya çıkan kükürt dioksit, atmosferdeki su buharı ve tozla birleştiğinde oluşan sülfat aerosolleri Güneş ışınlarının yansımasını bir seneye kadar uzatabiliyor. Bahsi geçen bu soğutucu etki volkanik patlamalardan ortaya çıkan volkanik sera gazlarının ısıtıcı etkisinden çok daha kuvvetli. Ancak soğutucu etkinin şiddetini belirleyen bir dizi etmen bulunuyor. Bunlardan ilki volkanik patlamada ortaya çıkan madde miktarı. Nitekim volkanik patlamada ortaya çıkan madde sayısı arttıkça soğutucu etki artıyor. Öte yandan volkanın konumu da önemli bir etmen: eğer volkan küllerini çok daha rahat -rüzgarları kullanarak- yayabileceği ekvatoral bölgelerde konumlanmaktaysa, soğutucu etkinin şiddeti de artıyor. 1815 yılında günümüz Endonezya’sındaki Tambora Dağı’nın patlaması küresel çapta kısa süreli bir soğumaya neden oldu. İnsan uygarlığı tarihinde bilinen en büyük patlamalardan birisi olan bu büyük patlama sonucu yazı olmayan yıl olarak bilinen soğuk bir dönemi tetikledi.

İklim Değişikliğinin Etkileri
Çevre Üzerindeki Etkileri
İklim, çevre yaşamının başlangıcından günümüze kadar türlerin evrimleşmesi, değişimi ve çeşitliliği üzerinde büyük rol sahibi oldu. İklim değişikliği ile birlikte; hem su hem de kara ekosistemlerinde meydana gelen değişim, ekosistemlerin biyolojik dengesinde değişime neden oluyor.
Azalan Biyoçeşitlilik: Biyolojik çeşitlilik canlıların, yaşam alanı olarak adlandırılan ekosistemler ile arasındaki çeşitliliği, uyumu ve değişkenliği ifade eden dinamik bir sistem. Canlıların tür ve sayı bakımından büyüklüğü ise biyolojik çeşitlilik olarak ifade ediliyor. Yani biyolojik çeşitlilik bir bölgede bulunan canlıların tür ve sayı bakımından zenginliğini ifade ediyor. Bir ekosistem hayvan, bitki ve mikroorganizmalar gibi canlılar ile içinde yaşadıkları toprak, su, hava gibi yaşam alanlarında, canlı-cansız işlevsel olarak karşılıklı etkileşim içerisinde oluşturduğu bir bütün.

Biyolojik çeşitlilik genetik, tür ve ekosistem çeşitliliğini içeren, yaşamın başlangıcından bu yana uzanan bir birikim. İklim değişikliği sonucunda su, kara ve havanın olumsuz etkilenmesi ekolojik dengeyi dolayısıyla biyolojik çeşitliliği etkiliyor. Bu durum; bazı türlerin habitatının değişmesine, yok olmasına veya göç etmesine neden olurken bazı türlerin ise popülasyon artışına yol açıyor.
Dünyada var olan biyolojik çeşitlilik 3,2 milyar yıllık bir değişimin sonucunda ortaya çıktı. Türlerin değişimi, yok oluşu bu sürecin bir parçası oldu. Günümüze kadar, var olan canlı türlerinin %99’unun bu süreç içinde yok olduğu düşünülüyor. Buna karşın; doğal yolla bir yılda tükenen canlı türü sayısı bir veya iki tür ile sınırlıyken, insan etkisinden kaynaklanan tükenen tür sayısı yılda 1000 tane olduğu tahmin ediliyor. Küresel iklim değişikliği, küresel ısınmaya bağlı olarak yağış, nem, hava hareketleri, kuraklık gibi iklim olaylarının değişmesine dolasıyla habitatların dengesinin bozulmasına yol açıyor.

Dünyanın sıcaklığı ortalama 15 derece ve geçtiğimiz yüzyılda sıcaklığı 0,6 derece arttı. 2100 yılında ise bu artışın 1,4-5,8 derece aralığında olacağı düşünülüyor. İklim değişikliği ile kuzeye kayan habitatların sonucunda, 3 ̊C’lik bir artışla canlıların yaşam alanları ortalama 500 m yükselerek kısıtlı bir alana kayacak. Kutup bölgelerinde sıcaklığın artması ve buzulların erimesi ile bu bölgedeki canlıların yaşam alanları ise artacak. 2100 yılında Kuzey Avrupa'da bulunan tür çeşitliliğinin %35'inden fazlasının o bölge için yeni olacağı, Güney Avrupa'da ise şu anda mevcut olan türlerin %25'inin iklim koşulları nedeniyle ortadan kalkacağı tahmin ediliyor. Aynı zamanda, küresel ortalama sıcaklığın 2100 yılına kadar 2 °C yükselmesi durumunda, şu anda var olan bitki türlerinin %18’ini ve memeli türlerinin %22’sinin yok olacağı tahmin ediliyor.

Deniz Seviyesinin Yükselmesi
Küresel ısınma ile birlikte, okyanuslar bu fazla ısının %80'ini çekti. Bunun sonucunda deniz seviyeleri 1880'den beri yaklaşık 23 cm yükselirken, bu yükseltinin yaklaşık üç santimi ise son 25 yılda oluştu. Bu rakam, Deniz seviyesindeki yükselişin nedenleri 2 ana madde şekilde açıklanabiliyor;
Isıl genleşme: Suyun sıcaklığı çekmesiyle birlikte, sıcaklığının artması sonucu ortaya çıkıyor. Son yüzyıldaki deniz seviyesi artışının yaklaşık %50'si okyanusların sıcaklığının artması sonucu genleşerek daha fazla yer kaplamasından kaynaklanıyor.

Buzulların erimesi: Küresel ısınma öncesinde yaz aylarında bir miktar eriyen buzullar, kış aylarında yağan kar ile eski haline dönebiliyordu. Fakat küresel ısınmadan kaynaklanın yüksek sıcaklıklar ile yaz aylarında eriyen buzul miktarını arttırıp kış aylarındaki kar yağışını ise azalttı. Ortaya çıkan bu dengesizlik ise buzullarda gerçekleşen erime sonucu deniz seviyesini yükseltti.
Grönland ve Antarktika'nın buz tabakalarının kaybı: Dağ buzullarında olduğu gibi, artan ısı Grönland ve Antarktika'yı kaplayan oldukça büyük buz tabakalarının daha hızlı erimesine neden oluyor. Bu durum da tıpkı buz dağlarının erimesi gibi su seviyesini yükseltiyor.
Hükümetler arası İklim Değişikliği Paneli; bu senaryo doğrultusunda 1,5 derece ısınma ile, okyanusların 2100 yılına kadar 26 ile 77 santimetre arasında yükseleceğini belirtmekte. Bu durum Amerika’nın batı kıyısındaki birçok şehri sular altında bırakmaya yetecek bir yükselmeyi ifade ediyor. NASA ve Avrupa verilerine dayanan başka bir analiz ise, bu yüzyılın sonuna kadar 65 santimetre artışı belirledi.

İklim değişikliğinin insan sağlığı, yaşam alanları, toplum ve ekonomi üzerindeki etkileri bir biri ile yakından ilişkili. Toplumların yaşamını sürdürdüğü beşeri sistemde yer alan kentler, ekonomik faaliyetlerin üretim mekanı ve insanların sosyalleşme alanı. Ekolojik tahribatın artması ile birlikte ekolojik döngülerde bozulmalar ve dengesizlikler yaşanıyor. Bu doğrultuda ekosistem servisleri ekolojik bir yıkımın etkileri ile karşı karşıya kalıyor.
Küresel iklim değişikliği, insan sağlığını koruma konusundaki çabalara engel oluşturuyor. İklim değişikliği insan yaşamı için giderek artan bir tehdit haline geliyor. Küresel iklim değişikliğine bağlı olarak ortaya çıkan çok çeşitli sağlık sorunları ile gün geçtikçe daha sık karşılaşılmaya başlanıyor. Toplum gündemine taşınmasına yönelik çabalar ise son zamanlarda arttı.
En Çok Okunan Haberler
-
CHP'nin olağanüstü kurultayı için iptal davası
-
Deprem haritası güncellendi: En riskli ilçeler açıklandı
-
İstanbul'da bir deprem daha!
-
Eylem hakkına yasal ceza geliyor!
-
İmamoğlu'nun avukatının avukatı hakkında gözaltı kararı!
-
Merkezde olanları nereden biliyorsun
-
Hafifliğiyle büyülüyor: 3 malzemeli bulut tatlısı tarifi
-
Yunan profesörden İstanbul depremi değerlendirmesi
-
'En geç 2 yıl içinde yapılmalı, yoksa eyvah!’
-
Mehmet Şimşek’e yanıt Prof. Yeldan’dan geldi