Güneyin eşsiz antik kentleri

Güneyin eşsiz antik kentleri

27.07.2025 04:00:00
Güncellenme:
Mehmet S. Aman
Takip Et:
Güneyin eşsiz antik kentleri

Güneyin gözde rotaları sadece deniz ve gastronomiden ibaret değil. Adana’dan Antalya’ya uzanan Akdeniz hattında, tarihi zenginliğiyle öne çıkan ancak hâlâ pek bilinmeyen Anavarza, Kanlıdivane, Kastabala ve Patara antik kentleri keşfedilmeyi bekliyor.

Türkiye’nin güney illeri, yaz aylarında Türk ve yabancı turistlerin gözdesi. Antalya ve Mersin “deniz-kum-güneş” tarzına çok uygun; Adana, Mersin, Hatay, Kilis gastronomi turizmi açısından gözde yerler. Ancak Akdeniz, bu toprakların eşsiz kültürel miraslarına da ev sahibi yapıyor. Tatil planlarınıza “deniz-kum-güneş” ve “gastronomi” ile birlikte görülmesi gereken antik kentleri de ekleyebilmeniz için, saklı kalmış yerleri derledik...

- Adana/Anavarza ören yeri

Adana’nın Kozan ilçe sınırları içerisinde, Kilikya bölgesinde bulunan, Kilikya ovasının önemli merkezlerinden olan Anavarza antik kenti, şehrin en önemli tarihi miraslarından. Antik kentin sütunlu caddesi, hamamı, kilise kalıntısı, tiyatro, amfitiyatro, stadyum, su yolları ve kaya mezarları, kentin batısında bulunan nekropol ve antik yol, deniz tanrıçası Thetis’e ait havuz mozaiği, üç girişli zafer takı ve ovanın ortasında bir ada gibi yükselen tepe üzerindeki ortaçağ kalesi önemli eserleridir. Anavarza dağının üzerinde yer alan ve birkaç kompleksten meydana gelen kale, dağın eteğindeki düzlükte kurulmuş olan ve etrafını çeviren surlar kentin akropolisi durumundadır. Dünyanın günümüze kadar gelebilmiş en eski tıpeczacılık kitabının yazarı olan hekim Dioscurides, Anavarza’da yaşamıştır. Anavarza antik kenti, UNESCO Dünya Miras Geçici Listesine 2014 yılında kaydedilmiştir.

- Mersin/Kanlıdivane antik kenti

Antik dönemde Dağlık Kilikya sınırları içinde kalan Kanytella, bugünkü adıyla Kanlıdivane, Mersin’in Erdemli ilçesinde yer alıyor. Kanlıdivane; merkezinde bulunan ve Kanlıdivane Obruğu olarak adlandırılan büyük bir yer çöküntüsünün etrafında kurulmuş. Helenistik dönemden itibaren (MÖ 3. yüzyıl) başlayan yerleşim faaliyetleri geç antik döneme (MS 7. yüzyıl) kadar kesintisiz devam etmiş. 15. yüzyıldan itibaren Türkmen grupları bölgeye yerleşmeye başlamış.

“Kanlıdivane” isminin kentin konumlandığı kayalık yapının kırmızı renginden kaynaklanan “kanlı” kelimesi ile bölgede bir araya gelen Türkmen aşiretlerinin divan toplantılarını burada yapmaları nedeniyle “divan” kelimesinin birleşmesinden aldığı düşünülüyor. Halk arasında ise suçluların obruk içerisine bırakılıp buradaki aslanlara parçalatılıp etrafın kan revan içerisinde kalmasından dolayı bu adı aldığı anlatılır. Kentin en dikkat çekici yeri, obruğun güney duvarında bulunan aile kabartması yanyana ayakta duran üç kadın ve bir erkek; daha yüksek bir kaide üzerinde oturur vaziyette bir kadın ve erkek figüründen oluşur. MS 1. yüzyıla tarihlenen kabartmanın altındaki yazıtta, Hermias babası Armaronzas’ın, eşinin ve çocuklarının heykellerinin diktirdiği bildirilmiş. Ayrıca bu kabartmalara zarar verenin Zeus’a 1000 Drahmi vermesi gerektiği de ifade edilmiş.

- Osmaniye/Kastabala antik kenti

Kastabala-Hierapolis, Anadolu’nun güneydoğusunda Osmaniye’nin Cevdetiye Beldesi-Karatepe Müzesi yolu üzerinde, Kesmeburun, Bahçe ve Kazmaca köylerinin ortasında yer alıyor. Kent, Ceyhan (Pyramos) Nehri’nin yakınlarında küçük bir ovaya hâkim konumda. Kastabala’nın yer aldığı Kilikya Bölgesi’nden elde edilen yüzey buluntuları İÖ 2’nci 1000 ile Roma İmparatorluk-geç Roma dönemleri arasında farklı dönemlere tarihlenmiş. Ancak Kastabala’nın İÖ 1’inci 1000 Roma İmparatorluk dönem arkeolojisi henüz yeterince araştırılmamış. Kentte sürdürülen kazı ve araştırmalar kentin sınırlarının güneyde Ceyhan Nehri, kuzeyde Karatepe, batıda Kırmıtlı Kuş Cenneti arasında genişleyen verimli ovayı kapsadığını ortaya koymakta.

- Antalya/Patara antik kenti

Antalya’nın Fethiye-Kalkan arasında Xanthos Vadisi’nin güneybatı ucunda bugünkü Gelemiş köyünde yer alan ve Likya’nın en önemli ve en eski şehirlerinden birisi olan Patara antik kenti, Antalya’ya gittiğinizde mutlaka görmeniz gereken yerlerden biri. 1988’den beri kazıları sürdürülen Patara antik kenti, arkeolojik ve tarihsel değerlerinin yanında Akdeniz kaplumbağaları caretta-carettaların milyonlarca yıldır yumurtalarını bırakıp yavruladıkları ender sahillerden biri olması ile de ayrı bir öneme sahip. Patara MÖ 3’üncü yüzyılda Ptolemaios egemenliğine girmesiyle Likya’nın önder kenti durumuna gelir. MÖ 2’nci yüzyılın başında Likya’nın Seleukos Krallığı tarafından kontrol edilmeye başlanmasıyla Patara, Likya’nın başkenti gibi kabul görmüş. Bu durum Patara’nın Roma’ya karşı özerkliğini ve Rodos’a karşı da bağımsızlığını kazandığı MÖ 167/168 yılında resmileşmiş ve Patara Likya Birliği’nin başkenti olmuş. Başkentte helenistik dönemde inşa edilen meclis binası ve tiyatro gibi anıtsal yapılar bu tarihsel süreçle paralellik gösterir. Roma egemenliğine geçtikten sonra da önemini yitirmeyen Patara, Roma valiliklerinin adli işlerini gördüğü bir merkez oluşunun yanı sıra Roma’nın doğu eyaletleriyle bağlantısını kurduğu bir deniz üssü olarak da önemini korumuş.

Apollon’un önemli bir kehanet merkezi olarak ün yapmış olan Patara aynı zamanda Anadolu’dan Roma’ya nakledilen tahılların depolandığı ve saklandığı bir liman. Bizans döneminde de önemini devam ettiren kent Hıristiyanlar için önemli bir merkez olmuş. “Noel Baba” diye anılan Saint Nicholaos, Pataralı. Ayrıca St. Paul, Roma’ya gitmek için Patara’dan gemiye binmiş. İmparator Konstantin’in başkanlık ettiği MS 325’teki İznik Konsülü’nde Lykia’nın tek imza yetkilisi Piskopos Eudemos’un Patara Piskoposu oluşu kentin bu devirde de gözde oluşunun kanıtı. Ortaçağ boyunca önemini sürdüren Patara, Türklerin gelmesiyle de önemli bir merkez olarak günümüze ulaşmış

İlgili Konular: #tatil #antik kent