34. Yıldönümünde 16 Eylül 1976 DGM Direnişi

34. Yıldönümünde 16 Eylül 1976 DGM Direnişi
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 17.09.2010 - 05:51

O dönemde gerçekleştirilen direnişler, eylemler, etkinlikler; işçi sınıfının sendikal ve siyasal mücadelesini hayatın içinde bir koza gibi örmüştü...

Bütün bu mücadeleler, İzmirin toplumsal mücadele tarihinde yerini aldı ve derin izler bıraktı...

Eylül ayı önemli yıldönümlerini ve günleri içinde taşır. Bunlardan birisi de 16 Eylüldür.

Bundan tam 34 yıl önce, Türkiye işçi sınıfı ve onun devrimci sendikal örgütü DİSK, Devlet Güvenlik Mahkemelerine (DGM) karşı ayağa kalkmıştı. Yalnızca kendisi ayağa kalkmakla yetinmemiş, tüm toplumu da hareketlendirmişti.

1976 yılının 16 Eylülünde başlayıp 20 Eylülüne kadar süren DGM direnişinin, Türkiye işçi sınıfının mücadele tarihinde olduğu gibi, İzmirin toplumsal mücadele tarihinde de önemli izleri vardır. DGM direnişi, İzmir ve Egede de önemli etkileşimler yaratmıştır.

İsterseniz bu direnişin yaşandığı dönemi daha iyi kavramak için, öncelikle o dönemin Türkiyesinin ve İzmirinin, sendikal, siyasal koşullarını irdeleyelim.

12 Mart sönümleniyor, \t\tişçi hareketi yükseliyor

12 Mart karanlık döneminde yaşanan acılar, sınıfsal ve siyasal harekette görülen duraksamalar, gerilemeler; aslında bir yandan kendi karşıtını da yaratıyordu. Toplumsal muhalefet giderek güçleniyor ve kendisine yeni alanlar, kanallar arıyordu. Kısacası hayat kendi diyalektiğini örüyordu...

12 Martın mağdurlarından işçi sınıfı, sendikal alanda kendi tercihini yapmış, tüm gücüyle DİSKe sahip çıkıyor ve onu güçlendirmeye, büyütmeye çalışıyordu.

12 Mart muhtırasına karşı çıkan Bülent Ecevit, önce CHP Genel Sekreterliğinden ayrılıyor ve sonra da CHP içinde İsmet İnönüye karşı verdiği mücadeleden başarıyla çıkıyordu. Bütün bu gelişmeler İzmiri ve Egeyi de derinden etkiliyordu. Eceviti CHP Genel Başkanlığına taşıyan güçlerin içersinde işçiler, sendikacılar ve özellikle de İzmir ve Egedeki muhalifler önemli bir yer tutuyordu.

Örneğin, 1973 genel seçimleri öncesinde Ecevitin ilk kez genel başkan olarak İzmire gelişini anımsıyorum. Seçim öncesinde, 1973 9 Eylülünde, İzmir Alsancak Stadında düzenlenen miting ve gece, siyasal değişimin bir bakıma ilk işaret fişeğiydi. Alsancak Stadındaki o akşamın ilginç bir yönü de, bir siyasal toplantıda ilk kez rodeo gösterileri yapılmasıydı. Daha televizyonun bile yaygınlaşmadığı o dönemde, belki ancak filmlerde görebileceğimiz rodeo gösterilerini izlemiştik. Tabii bunları gerçekleştirenler yurtdışından getirilmişti. Bu anımızın, siyasal iletişim ve iletişimciler bakımından da ilginç bir örnek olacağını düşünüyorum.

CHPdeki hareketlenmelere koşut gelişmeler CHP dışı solda da görülüyor, TSİP ve TİP gibi partiler ardı ardına kuruluyordu.

1970’li yıllar, İzmir sanayisinin ve dolayısıyla işçi hareketinin en canlı, dinamik ve hareketli dönemiydi.

Özellikle Alsancak bölgesi başta olmak üzere kentin merkezi ve yakın çevresi, çok sayıda işçinin çalıştığı fabrikalarla doluydu. Alsancak günümüzde varsıl insanların yaşadığı bir semt olarak bilinir. Halbuki o yıllarda, özellikle de semtin arka tarafları tam bir işçi, emekçi yatağıydı...

İsterseniz başlıca fabrikaları hemen anımsamaya çalışalım. Konak ve Basmane çevresinde TEKELin ve özel işletmelerin tütün depoları vardı. Atatürk Spor Salonunun çevresinde yaprak tütün bakım atölyeleri ve tarihi sigara fabrikası, sanki her daim nöbette gibiydi. Kahramanlar tarafında da TARİŞ pamukyağı ve zeytinyağı kombinaları ile Yemta bulunurdu. Alsancak tren istasyonunun çevresinde demiryolu işçileri mevzilenmişti. Stadın önünden Halkapınara doğru yönelince, yolun sol yanında TARİŞ incir, zeytinyağı işletme ve depoları, TARİŞ üzüm ve sirke işletmesi vardı. Yolun sağ yanında da yine asırlık Şark Sanayi kumpanyası ve Sümerbank fabrikaları bulunurdu. Daha ileride TEKEL şarap fabrikası ve palamut işletmeleri, Alsancakı Halkapınara bağlardı. Bayraklıya doğru yönelince de sırasıyla Piyale, Kula Mensucat ve Turyağ fabrikaları İzmirin simgesi gibiydiler. Bu fabrikaların büyük bölümü üç vardiya çalışır ve çok sayıda emekçiyi barındırırdı.

Şimdilerde bunların hemen hiçbiri yok. Buraları anımsayınca ve kentin bugün ulaştığı nüfusu göz önüne alınca, işsizlik sorunun ulaştığı boyutu ve sorunun yakıcılığını insan daha iyi kavrıyor.

DGM direnişine doğru \tİzmir’de hareketlenmeler

İşte bu anımsamaya çalıştığımız fabrikalar, o dönem sendikal ve siyasal mücadelenin mayalandığı alanlardı... Örneğin Şark Sanayi işçilerinin uzun süre direniş yaptıklarını ve onlarla dayanışma amacıyla Atatürk Spor Salonunda kitlesel ve görkemli bir gece yapıldığını anımsıyorum. TARİŞ Üzüm ve Kula Mensucat işçilerinin o yıllardaki eylemleri de önemliydi.

Yine o dönem İzmirde yaşanan, BMC işçilerinin fabrika kapılarını kaynaklayarak yaptıkları direniş ile Metaştaki sendika değiştirme mücadelesi, İzmirin sendikal gündeminde önemli bir yer tutmuştu...

DİSK hızla büyüyor, güçleniyor ve örgütlenme alanını genişletiyordu. Bu gelişme işyerlerinde sendikal çekişmeleri de gündeme getirmişti. DİSK örgütlenmesini çok yönlü güçlendirirken, tabanını da hızla politikleştiriyor ve iktidarla hesaplaşmaya hazırlanıyordu.

DGM’ye karşı direniş ve İzmir

12 Mart döneminin ürünü olan DGMler Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmişti. Ancak yeni kurulan Milliyetçi Cephe hükümeti DGMleri yeniden çıkarmak ve yasalaştırmak istiyordu. 12 Martın ardından yeni yeni kendisine gelen ülkemiz solu ve ilerici sendikal hareketi, bunu kendisi için bir tehdit unsuru olarak görüyor ve her daim tepesinde sallanan Demoklesin kılıcı olduğunu düşünüyordu.

Ülkemizde işçi sınıfının öncülüğünde ilk kez kitlesel olarak kutlanan 1976 1 Mayısından aldığı güç ve moralle, DİSKin yalnızca sendikal alanda değil, toplumsal yaşamın her alanında ağırlığı artıyordu. Öyle ki işçiler yakalarında DİSKin çarklı, mavi renkli rozetlerini taşımak için yarışıyorlardı.

İşte böylesi koşullarda 16 Eylül 1976da DİSK genel yasilan etti ve bir dizi eylem başlattı. DİSKe bağlı işyerlerinde ve diğer bazı üretim alanlarında üretim durduruldu. Eylemler 20 Eylül tarihine kadar sürdü.

‘DGM’yi ezdik sıra MESS’te’

DGM direnişi, yaşanan gözaltılara ve işten atmalara karşın başarıyla sonuçlandı. DGM yasası engellendi. Direnişin bence en önemli boyutu, o güne kadar hep kendi ekonomik talepleri için harekete geçen işçi sınıfının, DGM gibi siyasal bir konuda açıktan tavır koymasıydı.

Aslında bu gelişme, sonraki günlerin ve dönemlerin habercisiydi. İşçi sınıfı başta olmak üzere toplumun tüm dinamik kesimleri hızla politikleşiyordu... Ve politik mücadele de giderek sertleşiyordu...

DGM direnişinin ardından işçilerin bir önemli eylemliliği de Madeni Eşya Sanayicileri ve İşverenleri Sendikası (MESS) ile DİSKe bağlı Maden-İş arasında yaşanan toplu iş grup sözleşmesi mücadelesi oldu.

Direnişi ve eylemliliği ile DGMleri engelleyen Türkiye işçi sınıfı ve onun sendikal örgütü DİSK, maden işçilerine bu zorlu mücadelede tam destek verdi. Gerçekten de iki temel sınıfın, sermaye kesiminin en örgütlü ve katı kesiminin temsilcisi MESS ile işçi sınıfının en militan kesimi maden işçileri ve onların sendikaları karşı karşıya geliyor ve ringe çıkıyorlardı. Bu tam bir bilek güreşiydi.

DGMyi ezdik sıra MESSte sloganıyla hareket eden maden işçilerine, İzmirin emekçileri, aydınları, ilericileri de sahip çıktılar. 1976 sonları ile 1977 yılı başlarında İzmirin çeşitli semtlerinde dayanışma geceleri düzenlendi. Bu gecelerin, Bornovada o zamanki CHP ilçe Başkanı Hikmet Sökmenin sinemasında, Karşıyakada Alaybey Şan Sinemasında, Gültepe, Narlıdere gibi semtlerin açık hava sinemalarında yapıldığını anımsıyorum.

O dönemde gerçekleştirilen direnişler, eylemler, etkinlikler; işçi sınıfının sendikal ve siyasal mücadelesini hayatın içinde bir koza gibi örmüştü... Bütün bu mücadeleler, İzmirin toplumsal mücadele tarihinde yerini aldı ve derin izler bıraktı...


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler