51 yaşında kalbimden doğurdum!
Almula Merter’den “Dokuz Ay On Gün-Bir Kavuşma, Aşk ve Veda Hikâyesi." Merter, iki çocuğunu evlat edinme sürecini bütün içtenliğiyle anlattı...
Almula Merter Churm, hep hayallerinin peşinden gitti ve hiç durmadı! 1976’da, 9 yaşında seslendirme yapmaya başladı. Hacettepe Üniversitesi Sosyoloji ve Ankara Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümü’nü bitirdi. İtalya’da ve Amerika’da yaratıcı drama, ses ve vücut dili, reji eğitimleri aldı. Devlet Tiyatrolarında 23 yıl çalışıp emekli oldu. Babası usta sanatçı Ferdi Merter’le birlikte Çığır Sahne ve Tiyatro Cansın’ı kurdu. Başta TRT olmak üzere pek çok özel kanalda program sundu. Birçok dergi ve gazetede köşe yazarlığı yaptı. Amerika’dayken izlediği Vajina Monologları adlı oyunu Türkiye’de pek çok şehirde sahneledi. Bir Kaymakam, İstanbul’da oyunu yasaklamaya çalışırken Fransızlar tarafından dünyada kadın hareketleri temsilcisi beş Müslüman kadından biri seçildi. Belçika’da Annie Lenox, Eve Ensler, Kate Winslet gibi isimlerle bu oyunu oynadı. Balkan ülkelerinde ve Avrupa’da tiyatro yönetmenliği yaptı. Röportaj kitapları çıkardı. Aile içi şiddeti sergileyen bir oyun sahneye koydu. Başrolü yani aile içi şiddeti uygulayan adamı da babası Ferdi Merter’e oynattı. Bazı gazeteler hakaretler yağdırdı, tüm davaları babasıyla beraber kazandı. Down sendromlu çocuklarla drama çalışmaları yaptı. Uludağ Üniversitesi, Müjdat Gezen Sanat Merkezi, Yeditepe Üniversitesi ve İstanbul Teknik Üniversitesinde “Yaşam bir tiyatrodur” adı altında oyunculuk ve iletişim dersleri verdi. Derken bir İtalyan sirkinin peşine takıldı ve bir buçuk sene karavanda onlarla yaşadı. İstanbul’a dönünce, altı yüz elli kişilik bir tiyatro salonu işletmesi aldı. İki büyük iflas geçirdi ama vazgeçmedi. Ve bir gün “Yeniden başlıyorum!” diyerek, cebinde kalan son beş bin lirayla İngiltere’ye gitti. Kırk altı yaşında, sıfırdan yeni bir hayata başladı. 2011’den bu yana kariyerini sürdürdüğü İngiltere’de, Londra’da önce Fame Akademi ve AMC HOUSE prodüksiyon şirketini kurdu. Kaşağı, Kurşun Adres Sormaz ve Kırk adlı sinema filmlerinde rol aldı. Deliler gibi aşık olduğu Ron Churm ile evlendi. Çocuk sahibi olmak için tedaviler gördü, iki bebeğini kaybetti. Ve 50 yaşında eşiyle birlikte hayatlarının en önemli kararını alarak biri bebek diğeri 4.5 yaşında olan iki kardeşi evlat edindi. Aynı dönemde kahramanı, rol modeli babası Ferdi Merter’in hastalığı kalbini ikiye böldü.
Ve yazdı... Tüm iniş çıkışları, mutlulukları, mutsuzlukları, hüzünleriyle yazdı. Almula Merter Churm, “Dokuz Ay On Gün-Bir Kavuşma, Aşk ve Veda Hikâyesi”ni yazdı, çünkü kendisiyle aynı duyguları yaşayan kadınlar için bir yol haritası olmayı düşledi. Evlat sahibi olmanın biyolojik değil kalben olabileceğini göstermek istedi. Hayatın karmaşası içinde aile olmayı erteleyenlere ya da çalışma tutkusunu birinci sıraya alanlara, “Gel bir düşün!” demek istedi. Kadınların en büyük aşkı olan babalarının kaybının ardından nasıl büyüdüklerini anlatmak istedi. “Mutluluk ve acı aynı anda kapını çalabilir, ama sen ayakta kalabilirsin!” demek istedi. Kendisiyle bir söyleşi yapmak benim için bir ayrıcalıktı. Umarım siz de benim kadar etkilenir, takdir edersiniz Almula Merter Churm ve eşi Ron Churm’u. Hepimiz adına cesaretlerini ve yüreklerini kutsayarak ve dünya tatlısı evlatlarının gözlerinden öperek sunuyorum söyleşimizi.
‘KADINLARIN KALBİNE DOKUNMAK İSTEDİM’
- Sizinki için film gibi bir hayat dersek abartmış olmayız. Hep hayallerinizin peşinden gittiniz. Pek çok başarıya imza attınız. Sıradışı olarak nitelendiniz. Sizi bu kadar farklı kılan neydi?
Belki fazla cesur olmam sıradışı gelmiş olabilir. Ben hiç plan yapıp sonuçları düşünerek hareket etmem, yüreğimin götürdüğü her yere giderim, acaba’larım belki’lerim hiç yoktur benim. Söylenmesi ve yapılması gereken şeyleri sonuçlarını düşünmeden uygularım. - Neden yazmalıyım dediniz? Kitabınız nasıl bir sesleniş? - İlk önce sosyal medyada küçük notlarla başladım, çok zor bir dönemdi ve paylaşmam bana biraz nefes aldırıyordu. Bu arada gelen mesajlarda bana benzer duygular yaşayan pek çok kadın olduğunu gördüm. Sonra sevgili Ayşe Erbulak ‘Lütfen bunları yaz’ dedi. Yazarken ağladım, güldüm, acı çektim ama içimi boşalttım hep. Kadınların kalbine dokunmak, uzaktan onlara el vermek istedim. Korkmayın demek, kalp doğumunun da ne kadar muhteşem olduğunu anlatmak istedim.
- Evlat edinmeye nasıl karar verdiniz?
47 yaşına kadar hiç evlenmemiş ve çocuk sahibi olmayı hiç düşünmemiş sadece kariyer odaklı ben ruh eşime kavuşunca çok istedim. Biz eşimle evlilik sitesinden tanıştık, üçüncü ay nişanlanıp altıncı ay evlendik. Ve doğru adam Oydu.
‘BU SÜREÇTE SABIR ÇOK ÖNEMLİ’
- Aile üyelerinizin ve arkadaşlarınızın tepkileri ne oldu? - Annem çok karşı çıktı, çünkü o güne kadar çocuk istemediğimi söylüyordum. Ve çok yoğun çalışan, seyahat eden biriydim. ‘Bu yaştan sonra o enerji çok zor dedi ve yaşam tarzın tamamen değişir, Eşinle hayatınız değişecek’ dedi. Babam ilk andan itibaren beni destekledi, bana hep inandı. Kardeşim ‘Abla iyi düşün’ diyerek defalarca konuştu. Ama genelde karar verdim mi yapan biriyim, fikir alır kendi bildiğimi yaparım. - Ve süreç başladı... Türkiye’den farklı olarak İngiltere’de nasıl çalışıyor sistem? - Sabır çok önemli. Benim için en zor kısmı buydu. Her sabah ilk isim maillere bakmak oluyordu. Uzun zaman sonra artık işlemler başlıyor maili geldi. İlk önce anne-baba olma eğitimleri aldık. Ben yıllarca çocuk drama dersleri verdiğim halde hiç bir şey bilmediğimi öğrendim. Çünkü bu çocukların en büyük özelliği psikolojilerinin tersten çalışmasıydı. Bu arada benim hakkımda nerdeyse sülalemin araştırması yapıldı. Bir kaç defa jüri karşısına çıktık, on iki kişiden oluşuyordu, içlerinde farklı meslek dallarında kişiler vardı, adeta çapraz sorularla psikolojim ve ruh halim incelendi. Bu arada evimizi incelediler, adeta yeniden evin içini dekore ettik.
‘YA BİRBİRİMİZİ SEVEMEZSEK!’
- Biri üç aylık oğlan, diğeri dört yaşında bir kız ve kardeş olan evlatlarınızı ilk ne zaman, nerede gördünüz? O ilk karşılaşmayı anlatır mısınız?
İlk önce bize fotoğrafları geldi. Bir hafta boyunca fotoğraflara baktım, en yakınlarıma gösterdim. Her görenin ilk söylediği bu kız sana ne kadar benziyor oldu. Sonra eşimle devam ediyoruz diye cevap verdik. Bize çocuklar hakkında yavaş yavaş bilgiler gelmeye başladı. Kızım tiyatro oyuncusu olmak istiyordu, doğum günü benimle aynıydı. Özgüveni çok fazlaydı, çok sosyaldı anlatılanlara göre. Bu mucize gibi bir şeydi, çünkü beni anlatıyordu herşey. Bir süre sonra ilk karşılaşma ve sonraki on beş günlük plan geldi. İlk karşılaşma günü bayılacağımı düşündüm. ‘Ya birbirimizi sevemezsek’ en büyük korkumdu. Arabadan inerken bacaklarım titriyordu. Kapı açıldı ve kızım kollarımdaydı işte. Birbirimize sımsıkı sarılmıştık. Bize çikolatalı kurabiyeler yapmış. Hemen saç fırçasını getirdi ve saçını taramamı istedi. Bebek masada yatıyordu, elime verdiklerinde onu incitmekten çok korktum. Bir hafta her gün kaldıkları eve gidip geldik. Akşam onları yatırıp evden ayrılıyorduk. Daha sonraki hafta sosyal görevliler bize getirdi, akşam alıp götürdü. 14 Şubat Sevgililer Günü’nde kocamla yemeğe çıktık, kutlama yaptık ve ertesi gün aile olma sürecimiz başladı.
'BİR ÇOCUK DÜNYAYI DEĞİŞTİRİR'
- Öz ailesi neden bırakmış çocuklarını? Ve sizden önce koruyucu ailelere verilmişler değil mi?
Oğlum doğduğu gün hastanede terkedilmişler. Kızım bir kaç ev değiştirmiş, en son alıp kardeşinin yanına getirerek ‘biz artık çocuk bakmayacağız’ diyerek oğlanla bırakıp gitmişler. Sokakta yaşıyorlar. - Tüp bebek denemeleri, iki kere bebeğinizi kaybetmeniz ve sonunda 51 yasında iki evlat sahibi olmak.. Bu kelimenin tam anlamıyla ne demektir? - Bebek kaybettiğim zaman hep ruhen çöküş yaşadım, bir kadın olarak ise yaramadığımı düşündüm. Aslında ne kadar yanlış, ama engel olamıyorsunuz. Bir de haketmeyen umurlarında olmayan kişilerin anne olması (kızımın ailesi örneği) haksızlık gibi geldi. 51 yasında kalbimden doğum ise mucize gibi bir şey oldu. Biyolojik anne olmakla kalbiyolojik anne olmak arasında inanın hiç bir fark yok. Her doğuran kadın anne olmuyor, benim çocuklarımın annesi gibi. Ben dokuz ay on günlük hamilelik sürecini kalbimle yaşadım. Tek yapamadığım emziremedim. O kadar anne-baba özlemi çeken çocuk var ki. Ve bulundukları yerde büyük bir hasretle bunu bekliyorlar. Evlat edinemiyorsanız Devletle sorumlulukları paylaşabilirsiniz. Bir çocuk dünyayı değiştirir, tıpkı evlat edinilmiş olan Steve Jobs ve Nelson Mandela gibi.
‘KIZIM MAYA, OĞLUM FERDİ MERTER CHURM!’
- Neden Türkiye’den evlat edinmediniz sorusunu sık sormuşlar size, üstüne eleştirenler olmuş. Biz hiç eleştirmeden tüm iyi niyetimizle soralım; neden?
- Çünkü eşim İngiliz ve biz İngiltere’de yaşıyoruz. Türkiye’ den İngiltere’ye götürme izni yoktu. Bir de aslında ben ilk önce Türkiye’de bir yere yazdım ama bana hiç cevap vermediler. Sonra ben İngiltere’de işlemlere başladığımda ‘kusura bakmayın, çok meşguldük’ cevabı geldi. - Kızınızın adı H., oğlunuzun adı N. Yasal nedenlerle bir süre isimlerini veremiyorsunuz, öyle mi? - Evet. Ama Türk isimlerini kullanıyorum. Kızım Maya, oğlum Ferdi Merter. Biz ailece iki soyad taşıyoruz. Eşim aileme çok düşkün ve babamı çok seviyor. O yüzden benim soyadımı da kendine ekledi.
‘BABAMI HEP SONSUZ SANMIŞTIM!’
- Babanız Ferdi Merter ile çok yakın olduğunuzu, onun sizin kahramanınız olduğunu evlat edinme sürecinizle koşut okuyoruz. Aynı ağırlıkta, aynı duygusallıkla. Evlat edinme işlemleri henüz bütünüyle tamamlanmadan hastanede tanışıyor torunlarıyla. Mutluluk ve acıyı aynı anda yaşamak... Her ikisi de farklı yönlerde de olsa insanı değiştiren deneyimler kuşkusuz. Soralım; her iki zorlu sürecin sonunda artık neden aynı kişi değilsiniz? Acısı tatlısıyla yaşadıklarınızdan neler öğrendiniz?
Babamla birlikte bütün dallarım kırıldı benim, savruldum. Ve eğer bu çocuklar hayatıma girmemiş olsaydı babamın acısına hiç dayanamazdım. Bağlı değil, bağımlı olduğumu öğrendim aileme. Annem de benim çok kıymetlim. Babamla son konuşmamda ona söz verdim. Annemin hayatında, düzeninde hiç bir şey değişmeyecek diye. Babam için annem sonsuz aşktı. Aşkı, sevmeyi ben onlardan öğrendim. Hayatta tek çözüm bulamadığınız şey ölüm. O yüzden her ani yaşamak tadını çıkarmak, kıymet bilmek gerekiyor. Ben babamı hep sonsuz sanmışım.
‘KIZIM, ADETA KÜÇÜK ALMULA!’
- Oğlunuz daha bebek ama kızınız interaktif iletişim kurabilecek bir yaşta. Capcanlı ve size müthiş düşkün olduğunu okuyoruz. Nasıl bir kız Maya?
Benim içimden küçük Almula çıkmış adeta. Zaten Rob’ta aynı şeyi söylüyor. Evde bir primadonna vardı, bir tane daha oldu diyor. Birde tamamen beni kopya ediyor. Benim yaptığım herşeyi bir süre sonra kızım da yapıyor. Kendini şimdiden benim şirketimin patronu ilan etti.
‘MAYA, ATATÜRK’Ü ÇOK SEVİYOR!’
- Kızınız Türkiye ve Türkler hakkında neler biliyor ve hissediyor?
Kızım Türkiye’yi ve Türkleri çok seviyor. Tıpkı kocam gibi. Atatürk’ü tanıyor, seviyor, ilk öğrendiği Türkçe cümle ‘Atatürk’ü çok seviyorum’ oldu. Artık yavaş yavaş konuşuyor. Geleneklerimizi öğreniyor. Yemeklerimize bayılıyor, ben pişirirken hep yanımda.
- Kitabın son bölümünde, Koruyucu Aile, Evlat Edinme Derneği (KOREV)’e ve “Evlat edinme nedir?”, “Evlat Edinme Koşulları”, “Evlat Edinme Yolları”, “Yanlış Bildiklerimiz” başlıklı bölümlere yer veriyorsunuz, KOREV olsun son sorumuz.
Evet, KOREV’le tanıştım ve anlattıkları, yapmaya çalıştıkları beni etkiledi. ‘Ben de varım’ dedim. Çorbada tuzum olsum. Tüm çocuklar gülsün. Bir çocuk gülümsemesi dünyayı değiştirir. Onun için kitabımın bana ait gelirinden katkıda bulunacağım.
En Çok Okunan Haberler
- Suriyeliler memleketine gidiyor
- Marmaray'da seferler durduruldu!
- İlber Ortaylı canlı yayını terk etti!
- Yaş sınırlaması Meclis’te
- ATM'lerde 20 gün sonra yeni dönem başlıyor
- Erdoğan'dan flaş 'Suriyeliler' açıklaması
- İBB, Bilal Erdoğan dönemindeki taşınmazları geri aldı
- Lütfü Savaş CHP'den ihraç edildi
- Suriye’de şeriatın sesleri!
- 'Onun ne olduğunu iyi biliyoruz'