ABD'nin kriz stratejisi

Küresel ekonomiyi yönlendirmesine karşın, sorunlar bitmiyor...ABD dünya ekonomisini kontrol ediyor, uluslararası ekonomi kurumları olan IMF ve Dünya Bankası'nda etkinliği tartışılmıyor. Son kriz nedeniyle ABD ekonomisi yeniden sorgulanmaya başlandı. Uluslararası para birimi olarak kullanılan ABD Doları'nın bu özelliğini yitireceği görüşleri dile getiriliyor.

ABD'nin kriz stratejisi
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 15.08.2008 - 10:20

ABD ve Batı Avrupa ülkelerinde yaşanan finansal sorunlar, emlak piyasasındaki sarsıntılar, petrol ve gıda fiyatlarındaki anormal artışlar birbirlerine bağlı bir biçimde ekonomik depremler yaratırken dünyada "sömürgeci devletler" olarak anılan bu ülkeleri ciddi bir kaygı sarmış durumda. Bu tablonun sebebi olarak ABD'nin "yanlış ekonomi politikaları" gösterilirken en önemli olası sonucu olarak da "dünya ekonomik dengelerinin değişeceği ve ekonominin merkezinin kuzey batı ülkelerinden güney doğu ülkelerine doğru kayacağı" öngörülmekte. Bu çerçevede ABD'nin kurmuş olduğu küresel ekonomik ve siyasal sistemden elde ettiği rantı başkalarıyla paylaşmamak için bundan sonra önlemler alarak mücadele içinde olacağının altını çizmekte fayda var. Bu süreçte ABD doğal olarak kolay kolay hâkimiyeti başkalarına kaptırmak istemeyecektir. Elindeki araçlarını sonuna kadar kullanacak, belki de bu zamana kadar krizlerden hep karlı şekilde çıkan bu ülke, yine karını katlayacaktır. Bu işin faturası da hiç şüphe yok ki yine çevre ülkelere ödetilecek.

ABD ekonomisinde yaşanan sorunlar bazı devletlere avantaj sağlarken, bazı devletleri de sıkıntıya düşürüyor. ABD yüzünden ekonomisi sıkıntıya düşen devletler ABD'nin bir an önce kendini toplamasını ve krizden çıkmasını istiyor. Peki, hangi ülkeler ABD ekonomisinin düze çıkmasını istiyor, hangi ülkeler ABD'nin yaşadığı bu krizin kendileri ve dünya için bir fırsat olduğunu düşünüyor? ABD'den doğrudan etkilenen ülkelerin daha da fakirleşeceği ortadayken, kalkınmış ülkelerin de kalkınma hızları düşecekken; ABD'nin çıktığı merdiveni dolaylı olarak tırmanan ABD'ye alternatif ekonomilerin güçlenmesi ise kaçınılmaz olacaktır.

Son dönemde baş gösteren sıkıntıları sebebiyle ABD ekonomisinin çöktüğü/battığı bile iddia ediliyor. ABD ekonomisi çökecek olsa, beraberinde birçok ülkeyi de kurduğu bağlar neticesinde çökertecektir. Şimdiden bazı köşe yazarları ve ekonomistler "dua edelim ki ABD ekonomisi çökmesin, ABD umarız ekonomik bir sarsıntı yaşamaz" diyerek Türkiye'nin de içinde bulunduğu ülkelerin ABD'ye ne kadar bağımlı olduğunu itiraf etme noktasında bulunuyorlar. Bu yüzden Çin ve Arap ülkelerine ait devlet fonlarının Amerikan bankalarına sermaye yardımı yaparak sistemi destekleme kararı aldıklarını hatırlatmamız gerekiyor. ABD için gelecekte en kötü senaryo, tek süper güç olma özelliğini kaybetmesidir. Çünkü ABD, alternatif ekonomiler ve bloklaşmalar, glokalleşmeler neticesinde ekonomik gücünü diplomatik, siyasal ve askeri güce çeviremez ise dünya üzerinde her istediğini de yapamaz. ABD ekonominin merkezindeki yerini kaybetse de mevcut ekonomik anlamdaki gücünü korumaya devam edebilir.

Stratejik ekonomik güç

Tek süper güç olma özelliğinin tehlikeye düşmesine, ekonomisinin krize girmesine karşın; ABD'nin nasıl önlemler almış olduğunu görüyoruz. ABD ekonomisinin dayanaklarını ve boyutlarını, dünya için ne anlama geldiği ile birlikte incelediğimiz zaman, sıkıntının çerçevesini ve dünyaya olan maliyetini daha rahat ortaya koyabiliriz. Dünya ticaretinin yüzde 60'ından fazlası dolarla yapılıyor. Dünyadaki toplam dış ticaretin yüzde 15'i, üretimin ise yüzde 30'u bu ülkenin elinde. Küresel finans piyasalarındaki ağırlığı ise ticarettekinin dört, üretimdekinin iki katı. Doların diğer bir gücü de uluslararası rezerv para olarak kullanılması. Dünyada herkes dolar karşılığında istediği mal ve hizmeti satın alabiliyor. ABD yine tek başına dünyadaki altın miktarının yüzde 30 una sahip. Financial Times'ın 500 dünya şirketi sıralamasında 169 ABD şirketi var ve bunların piyasa değeri 9.6 trilyon dolara ulaşmış durumda. ABD'nin milli gelirinin 14 trilyon doları aşmasının yanında kendisinden sonra gelen ilk dört büyük ekonominin toplamına eşit olması bile ABD ekonomisinin gücünü ortaya koyuyor. ABD hem dünyadaki en büyük doğrudan yabancı sermaye yatırımcısı hem de en büyük doğrudan yabancı sermaye yatırımı alıcısı olması bakımından da rakipsiz görünüyor. Tüm bunların yanı sıra ABD, dünyada buğday ve diğer tahıl ürünlerinde, sanayi üretiminde, patent haklarında, bilgisayar yazılımında, AR-GE çalışmalarında, turizmde ve enerjide de lider konumda bulunuyor. Başka bir deyişle birçok önemli sektörde dünya tekeli.

ABD ekonomisinin "dev" sıfatına sahip olmasının tek göstergesi yukarıda okuduklarınız değil elbette. Nitekim dünyanın en büyük iletişim şirketlerinin yaklaşık yarısı ABD'li. Sinema filmleri ve televizyon programlarının da yüzde yetmişi ABD kaynaklı. Kendisinden sonra gelen üç ülkenin toplam payının üç katı. İnternet dilinin ve dünyanın ortak dilinin İngilizce olması, ABD'li şirketlere muazzam fayda sağlıyor. Bilişim ve görsel eğlence dünyasını tekelinde tutması ABD'nin ekonomik gücüne güç katıyor. Dahası bu durumun kısa ve uzun vadede kolay kolay değişeceği de öngörülmüyor. Tek hegemonik güç olmanın getirdiği maliyetin ve ağırlığın farkında olan ABD, gerekli önlemleri almaktan geri kalmadı. ABD bu bağlamda dünya üzerinde ekonomik hegemonyasını ekonomik ve sosyal uluslararası kuruluşlar ile kurumsallaştırırken, en stratejik noktalara ve tepe yönetimlerine kendi istediği kişileri atadı. IMF'de belirleyici oyun tek başına yüzde 17'sine, Dünya Bankası'ndaysa yüzde 16'sına sahip. ABD'nin isteği dışında bir kişinin bu kurumlara başkan olması pek mümkün değil. Dünya Ticaret Örgütü de dahil ABD'nin çıkarlarına gem vuracak bir karar çıkması ise neredeyse imkansız.

Krizlere karşı önlem alma

ABD başkanı George W. Bush'un ifade ettiği gibi ABD'de daha önce de ekonomik krizler görülmüş ve bu krizler atlatılmıştı. Hatta, 1929 ekonomik krizinden büyük yara almış olmasına rağmen II. Dünya Savaşı'nda yayılmacı politika izleyecek kadar gözünü karartmıştı. Daha sonraki dönemlerde yaşanan irili ufaklı krizlerde de her daim krizi aşabilen ABD, 1974'te petrol ambargosunun kaldırılmasından sonra tekrar aynı sorunlarla uğraşmamak için dünyanın en çok petrol üreten ülkesi Suudi Arabistan ile anlaşma yaptı. Suudi Arabistan şehirlerini Amerikan şehirleri gibi imar etmenin karşılığında ABD bir daha petrol ambargosu yememeyi garanti altına almış, yükselen petrol fiyatlarından doğan Arap sermayesinin parasının bu yollarla ABD'ye akmasını sağlamıştı. Petrol krizi Arap-İsrail savaşı nedeniyle petrol üreten Arap devletlerinin ABD'yi cezalandırmak için bizzat Araplar tarafından çıkarıldıysa da bu krizden ABD'nin petrol üreten ülkelerle yaptığı anlaşmalar sonucu Arap ülkeleri zararlı, ABD ise karlı çıktı. Suudiler bu şekilde Amerika'ya bağlanmış oldu. Son dönemde petrol fiyatlarının yükselmesinin sonucunda da Arap ülkelerinde biriken para rezervinin önemli bir kısmı inşaat, savunma, teknoloji, eğlence gibi harcamalar ve banka mevduatı olarak ABD'ye geri döneceği öngörülüyor. Bu örnekler ışığında Petrol fiyatlarının spekülatörlerce yükseltilmesinin bir nedeni de dibe vurmuş doları eski gücüne döndürmek olabilir mi sorusunu sormak gerekiyor belki de. Nitekim, dünya petrol ticaretinin dolar üzerinden yapılması ve petrol fiyatlarının maksimum düzeye yükselmesi, ABD dolarının portföyünü genişletmiş ve onu sağlamlaştırmış, doların dünya ticaretindeki etkinliğinin biraz daha artmış olması demektir. Zira Dünya Bankasının bir raporuna göre ABD'nin cari açığının kapatılmasında petrol ihracatçıları önemli bir rol oynuyor.

Süper gücün bunalımı

Bu denli güçlü bir ekonomiye sahip olan ABD'nin son dönemde ciddi bir krize gebe olduğu ve hatta krizin içinde olduğu düşünülüyor. Bu bağlamda ABD ekonomisini zora sokacağı düşünülen risklerde, cari işlemler açığı ve dış ticaret dengesizlikleri vurgulanıyor. Bunun yanında 2000 yılının başından beri doların değer kaybetme sürecinde olması, enflasyon rakamlarının son 26 yılın en yüksek seviyelerine ulaşması, Amerikalıların evlerini kaybetmeleri ve bankaların verdikleri kredileri tahsil edememeleri, finansal kriz, Çin faktörü, ABD ekonomisine güven azalımı başta Amerikalıları sonra yöneticilerini sonra da dünyayı korkutuyor. Bunlardan bazıları gerçek bir sorunken, bazıları da ABD için pek de fazla önem taşımıyor aslında. Doların değer kaybetmesi, cari açık ve dış ticaret açığının kapatılması için, IMF'nin de öngördüğü bir çözümdür ve bu bir Amerikan politikasıdır. Ancak bu kısa vadeli bir dönem için Amerikan ekonomisine yarar sağlayacaktır. Ayrıca petrol fiyatlarının aşırı yükselmesi sonucunda oluşan enerji harcamaları Amerikan kasalarına geri dönmezse o zaman cari açık sorunu derinleşecektir. Ayrıca bu açığın kapatılması için yabancılara karlı olanaklar sunulmak zorunda. Çin ve Japonya gibi ülkelerden finansman sağlanırken bu finansmanın maliyeti ABD için yine bir sorun haline gelmektedir. Doların düşük değeri karşısında Euro'nun pahalı olması Avrupa'dan ithal edilen ürünleri azaltırken ABD'de enflasyona neden olmakta ve Türkiye'nin ihracatının yüzde ellisini karşılayan Euro bölgesinde de sıkıntı doğurmaktadır. Bu şekilde dünya dış ticaret dengelerinin değişmesi de söz konusu olabilir.

Yeni patronlarla mücadele

Doların itibar yitirmesi, dünya bankalarında ABD doları yerine Euro veya başka değerlerin eskiye oranla artık daha fazla yer alması, ABD ile geçinemeyen bazı devletlerin dolar rezervlerini eritmesi, petrol ihraç eden ülkelerin dolar yerine Euro tercih edebileceklerinin tartışılması, ABD ekonomisini güçlü kılan çok uluslu şirketlerin temeli olan doların değer kaybetmesini hızlandırıyor. Doların üzerinde oynanan oyunlar ve ABD'nin bir tüketim devi olması hem ABD'yi hem de dünyayı rahatsız ediyor. Eğer ABD ekonomisi duraklama ve gerileme sürecine girerse bunu dolar başlatacaktır. Ancak doların iplerinin ABD'nin elinde olmasını bu kapitalist ekonomik düzende doların yönünün Washington tarafından belirlenmesini de göz önünde bulundurmak gerekiyor. Doların merkezdeki yerini kaybetmesi ancak büyük devletlerin ortak gayretiyle ve uzunca bir zaman içerisinde gerçekleşebilir.

Çin Faktörüne gelince ABD ve Çin arasında her altı ayda bir tekrarlanması kararlaştırılan Çin-ABD Stratejik Ekonomi Diyalogu toplantılarından dördüncüsü Haziran ayında yapıldı. ABD bu toplantılarla Çin tehlikesine karşı da önlem almak istiyor. Büyümesini ihracata dayandıran Çin'in 1.3 trilyon dolar rezervi ve 250 milyar dolar cari fazlası dünyada rekor seviyelere ulaştı. Sonuçta Çin ve ABD arasında zaman zaman pürüzler olsa da karşılıklı bir ticari ilişki söz konusu. ABD'nin yüksek miktarda ithalat yapması ve harcamalarının yüksek boyutta olması ABD'nin umurunda olmuyor. Çünkü, örneğin Çin'den mal alan ABD'nin verdiği paranın bir bölümü faiz karşılığında geri geliyor. Yani bir anlamda ABD'yi Çin finanse etmiş oluyor. Kendi yapamadığı tasarrufu Çin kanalıyla gerçekleştiriyor. Japonya ve Kore'nin de benzer şekilde ABD ile ticari ilişkileri bulunuyor.

Çin, Rusya ve petrol ihraç eden ülkelere trilyon dolarlık borçları bulunan ABD, yabancı hükümetlerin ekonomik değil, siyasi amaçlı yatırımlar yaptıkları gerekçesiyle IMF ve Dünya Bankasını geçen yıl devreye sokmaya çağırmıştı. ABD, bu ülkeleri ulus ötesindeki kurumları millileştirdikleri için eleştirerek, buna karşın tedbir alınması için uluslararası kuruluşlara baskı yaparken, bu zamana kadar dünyayı Amerikanlaştıran ve tek tipleştiren kendisi olmuştu.

Krizi aşmak için...

ABD ekonomisindeki likidite sıkıntısını aşmak için Merkez Bankası (FED) önlemler alınacağını ilan etti. Bu önlemlerle piyasadaki likidite sıkışıklığını gidermeyi amaçlayan FED, 10 Mart ile 24 Mart'taki repo ihalelerindeki para miktarını 50'şer milyara çıkarmıştı. Kriz, sinyallerini güçlendirdikten sonra bu yılın başında Amerikan GSYİH'nın yüzde birine denk gelen 145 milyar dolarlık ailelerin yararlanacağı vergi indirimleri ile istihdam sağlayacak, piyasayı canlandıracak önlemleri içeren ekonomik önlemler paketi açıklandı. Bu paketin önemli bölümü sıradan tüketicileri ilgilendirirken krize çare olarak büyük şirketler de önlemden nasibini aldı. ABD Kongresi, ekonomi için aldığı tedbirler kapsamında son olarak konut piyasasını çökmekten kurtarmayı amaçlayan bir paketi içeren tasarıyı 27 Temmuz da onayladı. Tasarı, tutsat (mortgage) kredisiyle ev alan ve ödeme zorluğundaki 400 bin ev sahibi ile toplam konut kredilerinin yarısından fazlasını karşılayan tutsat devleri Fannie Mae ile Freddie Mac'i kurtarmayı amaçlıyor. Uzun vadeli bir ekonomik sıkıntı yaşamayacaklarının farkında olan ABD Hazine Bakanı Paulson "Uzun vadede ekonomiden eminim, ancak kısa vadeli tehditler yanı başımızda" derken bunu kast ediyor olsa gerek.

ABD'nin gerek CIA, gerek düşünce kuruluşları, gerekse hükümetin ekonomik kuruluşlarının hazırladıkları dünya ekonomisinin geleceğine ilişkin raporlar dahi ABD'nin önlemlerine yön vermektedir. Yıllar öncesinde 1993'te ABD Kongresine "Başkan'ın Ekonomik Raporu" olarak sunulan raporda şu ifade yer alıyor: "Amerika'nın geleceği parlak olabilir ve olmalıdır. Biz dünyanın en güçlü, en yaygın ve en başarılı ekonomisi ile en yüksek yaşama standardına sahip bir ülkeyiz. An-cak, bu ekonomik gelişmenin devam edeceğini varsaya-mayız. Bu itibarla öngörülen bazı reformların yapılması şarttır. ABD'nin ekonomik ve jeopolitik liderliğinin 21. yüzyılda da devamı için bazı reformların yapılması-na ihtiyaç vardır..."

Görüldüğü üzere süper güç cephesinde işler kötüye gidiyor olmasına karşın dünyada yeni sanayileşen ülkelerdeki kalkınma hızları var olan önlemlerin dışında ABD'yi de yeni önlemler alma çabasına itiyor. Elindeki bütün güçleri devreye sokan ABD bahsettiğimiz her şeyini sağlam temellere alma gücü sayesinde ekonomisini belki koruyabilir ama ya Türkiye bu krizden nasıl ve hangi boyutta etkileniyor, bu da başlı başına bir konu olarak karşımızda durmaktadır.

Mustafa Kemal Şen (TUSAM Ekonomi Araştırmaları Masası)

 

mksen@tusam.net


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler