Ankara’nın Suriye hataları
Suriye krizi beşinci yılına girerken Ankara’nın bu kanlı iç savaştaki hesap hataları her zamankinden çok sırıtıyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun hiçbir beklentisi gerçekleşmedi.
Beşar el Esad hâlâ yerinde ve gün geçtikçe, itibarını olmasa da, siyasi konumunu güçlendiriyor. Türkiye ise Suriye’den yansıyan olumsuzlukların faturasını ödemeye devam ediyor.
Kontrolden çıkmış bir mülteci sorunu, radikal unsurlara karşı güvenliği sağlanamayan bir sınır, vahşetini kanıtlamış olan IŞİD konusundaki karmaşık duruşu nedeniyle tartışılan uluslararası itibarı, yanlış hesaplar nedeniyle içine düştüğü bölgesel yalnızlık akla ilk gelen olumsuzluklar arasında sayılabilir.
Erdoğan ile Davutoğlu’nun, bu olumsuzluklara ve bölgesel gelişmeleri etkileme yeteneklerini yitirmiş olmalarına rağmen, iç siyasette kolay pazarlanabilen “ahlak” zemini üzerinden yürüttükleri Suriye politikalarında bir revizyona gitmeyecekleri anlaşılıyor.
Her ülke, kendi gerekçelerini sıralayarak, bu zemin üzerinden hareket ettiğini savunur. Erdoğan’ın dostu Vladimir Putin’in gözünden bakıldığında, ahlaki olan Beşar el Esad’a arka çıkanlardır, başka bir ülkenin rejimini devirmeye çalışanlar ve bunu yaparken 200 bin kişinin ölümüne neden olanlar değil.
Ne hikmetse Putin, bu “çarpık” görüşüne rağmen, Erdoğan’ın “ahlaki öfkesine” hedef olmuyor. Demek ki “ahlak” Erdoğan için de mutlak bir kavram değil. Gerçek şu ki, uluslararası düzen henüz nesnel anlamda ahlaki dış politikalara olanak sağlayan bir gelişmişlik düzeyine erişmiş değil.
“Ulusal çıkarlar” hâlâ önde geliyor. Bu çıkarlar uğruna da “kötünün iyisi” her zaman tercih ediliyor. Suriye’de olmaya başlayan da budur. Şimdi bakıyoruz ABD’de CIA Başkanı John Brennan “Şam’da El Nusra Cephesi’ni veya IŞİD’i görmektense Esad’ı tercih ederim” diyor.
Dışişleri Bakanı John Kerry de “Krizi sonlandırmak için Esad’la masaya otururum” diyor. Kerry’nin sözcüsü hemen açıklama yaparak, “Kerry onu kastetmedi. Esad’la masaya oturmayacak, ama temsilcisiyle olabilir” diye durumu kurtarmaya çalıştı. Fakat bu aynı kapıya çıkıyor.
Bunu bilen Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ziyaret ettiği Kamboçya’da, “200 binden fazla insan öldürmüş ve kimyasal silah kullanmış bir rejimle neyi müzakere edeceksin” diye Kerry’e ateş püskürmüş. Fakat uluslararası düzen böyle bir şey.
Sonuçta Yugoslavya savaşı da, en az 100 bin kişinin katili olan Slobodan Miloseviç ile masaya oturmakla sonlandırılmıştı. Orman yanarken öncelik her zaman yangını söndürmek oluyor. Miloseviç sonunda hapsi boyladı ve orada öldü tabii. Ama silahlar onsuz susturulamazdı.
Erdoğan ve Davutoğlu, Esad ve ekibinin mutlak yenilgisini istiyorlarsa daha çok bekleyecekler. Bu arada çok daha fazla insan ölecek. IŞİD gibi gruplar da karmadan yararlanmaya devam edecekler.
Erdoğan ve Davutoğlu Suriye’nin demografisine güvenerek Esad sonrasında destekledikleri Müslüman Kardeşler’in iktidara gelmelerini hesaplıyorlarsa, bu da tutmayacak, zira onları da başını Mısır ve Suudi Arabistan’ın çektiği Ortadoğu’nun kurulu Sünni düzeninin sahipleri istemiyor.
Davutoğlu geçmişte “bu bölgeyi en iyi biz biliriz” diye övünürdü. Oysa hiç de öyle değilmiş. Bölge sandığından çok daha karmaşık çıktı ve Ankara’nın hesap hataları yüzünden Türkiye’yi bir kenara itti.
En Çok Okunan Haberler
- Son anket: AKP eridi, fark kapanıyor
- Adliyede silahlı saldırı: Ölü ve yaralılar var!
- Serdar Ortaç: 'Ölmek istiyorum'
- Köfteci Yusuf'tan gıda skandalı sonrası yeni hamle
- NATO Genel Sekreteri'nden tedirgin eden açıklama
- İBB'den 'Pınar Aydınlar' açıklaması: Tasvip etmiyoruz
- İmamoğlu'ndan 'Suriyeliler' açıklaması
- '100 yılda bir görülebilecek akımın başlangıcındayız'
- Edirne'de korkunç kaza
- Petlas Yönetim Kurulu Üyesi Özcan, uçakta olay çıkardı