Bahçeli: Çocuk istismarında AKP'nin maskesi düştü (29.03.2016)

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, "Sırf önergemize hayır demek için çocuk istismarına kulak tıkayan AKP'nin maskesi açıkça düşmüş, makyajı akmıştır" dedi.

Bahçeli: Çocuk istismarında AKP'nin maskesi düştü (29.03.2016)
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 29.03.2016 - 10:37

<video:506264>

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin grup toplantısında konuştu. Devlet Bahçeli, Türkiye'nin terörizme en fazla bedel ödeyen ülke olduğunu, buna duyarsız kalan ve katilleri tahrik eden ülkelerin belirli aralıklarla terör saldırılarıyla irkildiğini söyledi. Brüksel'de 22 Mart'ta meydana gelen terör saldırılarını anımsatan ve saldırıyı kınayan Bahçeli, "Birkaç gün evvel dost ve kardeş ülke Pakistan'ın Lahor şehrinde bir lunaparka düzenlenen terör saldırısında 70'e yakın insan hayatını kaybetmiş, sayıları 350'yi bulan insan da yaralanmıştır. Hunharca katledilen Pakistan'lı kardeşlerime Allah'tan rahmet diliyor, yaralılara şifa temenni ediyor; tüm Pakistanlılara sabır ve başsağlığı dileklerimi iletiyorum. erör, 26 Mart'ta Yemen'in Aden kentinde ve Irak'ın Babil Vilayeti'ne bağlı İskenderiye nahiyesinde oynanan bir futbol müsabakasında onlarca insanın hayatını karartmıştır.Peki, Pakistan'ı konuşan var mıdır? Brüksel'de PKK'lılar sözde taziye çadırı kurarken kurarken hiç rahatsız olamayanların yine bu terör örgütüyle akraba olan cinayet örgütlerinin kendilerine dokunması karşısında isyan etmeleri inandırıcı değildir. Terörün dini, milliyeti, yöresi ve ilkesi yoktur. Terörist eylemler utanç verici, aşağıların da aşağısı bir saldırganlık örneğidir. İnsanın hayat ve varlık haklarına yönelik eylemler bir katliamdır, insanlık suçu ve ayıbıdır. Hiçbir gerekçe ve hedef, sivil ve masum insanların hunharca öldürülmesini haklı ve meşru kılamayacaktır" diye konuştu.

Bahçeli'den Rıza Sarraf açıklaması - VİDEO

 

'İDAM CEZASININ TERÖR SUÇLARI İÇİN YER ALMASI SAĞLANMALIDIR'

Devlet Bahçeli 17 Eylül 2001 tarihli Meclis Grup konuşmasında dünya genelindeki terör olaylarından elde edilmesi gereken neticeler ve değerlendirmeler olduğunu ve şu maddeleri de kapsaması gerektiğini bildirdi: "-Siyasi mücadele ve araçları, şiddet ve şiddet vasıtalarından tamamen farklı mahiyet taşımaktadır. Dolayısıyla, terör örgütlerinin boyutları ile eylem alanlarının ve biçimlerinin niteliği terörizm gerçeğini değiştirmeyecektir. - Terörü uluslararası siyasetin bir aracı olarak görmek, terörü uluslararası hale getirmek ve cinayetleri yaygınlaştırmak anlamını taşımaktadır. Bu çerçevede, terörizmle ilgili kavram ve yöntemler netleştirilmeli, çok zayıf durumdaki uluslararası işbirliği ağı güçlendirilmelidir. Bunun için en kısa zamanda Birleşmiş Milletler Teşkilatı'nın öncülüğünde bir "Uluslararası Terörizmle Mücadele Konferansı" toplanmalı, kavramlar ve yöntemler üzerinde uzlaşma temin edilmelidir. - Terörü destekleyen ülkelere karşı uluslararası toplum yaptırımlar uygulamalı, terör suçlularını insanlık suçlusu ilan edip bireysel suçların dışında bütün insanlığa karşı işlendiği için bu eylemden dolayı da ayrıca yargılanmalıdır. Hatta idam cezasının, ülkelerin ceza sistemlerinden bütün adi suçlar için çıkarılsa bile, terör suçları için yer alması sağlanmalıdır."

'ÇAĞRIM YÖK'EDİR. ÇAĞRIM REKTÖRLEREDİR. ARTIK KARARINIZI VERİNİZ'

Hacettepe Üniversitesinde geçtiğimiz hafta yaşanan olayları değerlendiren Devlet Bahçeli şu ifadeleri kullandı; "Dağda, şehirde her değerimize ateş saçan şerefsizler, üniversiteleri de karıştırmak istemektedir. Teröristler ilim ve irfan yuvalarımızı kirletmektedir. Bilhassa 23 Mart günü Hacettepe Üniversitesi'nde yaşanan olaylar, diğer üniversitelerde baş gösteren terörist tahrikleri alarm zilleri çalmaktadır. Hala medyada karşıt görüşlü öğrencilerin kavgasından bahsedilmektedir. Hala bazı üniversite rektörlüklerinin açıklamalarında çatışmaların öğrenciler arasında olduğu iddia edilmektedir. Bu nasıl bir hezeyan, nasıl bir akıl tutulması ve zırvadır? Tekrar söylüyor, altını kalın şekilde çizerek ifade ediyorum; üniversitelerde bir yanda yalnızca öğrenimlerine devam etme, sınıflarını geçme gayesi taşıyan Türk gençliği varken, diğer yanda PKK'nın yedekleri, üniversitedeki uzantıları vardır. Hiç kimse sorumluluktan kaçmasın, gerçekleri haykırmaktan korkmasın. Çağrım hükümetedir. Çağrım YÖK'edir. Çağrım rektörleredir. Artık kararınızı veriniz. Durduğunuz yeri netleştiriniz. Üslup ve beyanlarınızı da acilen temizleyiniz. Öğrencinin görevi okumak, ailesine, milletine ve ülkesine hayırlı ve faydalı birer fert olmaktır. Hiçbir kardeşim nedeni ne olursa olsun, herhangi bir kavganın tarafında, kısır tartışmanın içinde bulunmamalıdır. Milliyetçi-Ülkücü gençlik provokasyonlara gelmeyecek kadar dikkatli ve uyanıktır. Milliyetçi-Ülkücü gençlik başkalarının tuzağına düşmeyecek kadar sabırlı ve şuurludur. Milliyetçi-Ülkücü gençlik cesaretini ve geleceğini heba etmeyecek kadar aklı başında ve uzak görüşlüdür. Oyun varsa, bozacak olan Türk gençliğinin potansiyel gücü, eğilmez başı olan Milliyetçi-Ülkücü gençliktir. Türk devletinin güvenlik görevlileri vardır ve onlara güvenimiz tamdır. Hiç kimse kendisini polisin, askerin yerine koymamalıdır. Ve üniversiteler teröristleri, destekçilerini derhal kampüslerden arındırmalı, gittikçe tehlikeli düzeye çıkan gerilimin önüne geçmelidir. Bizim sokaklarda işimiz yoktur. Bizim kaybedecek zamanımız, yarınları kararacak evladımız da yoktur."

'ÇOCUK İSTİSMARINDA AKP'NİN MASKESİ DÜŞTÜ'

Karaman'da öğrencilere yapılan cinsel istismar olayının iğrenç ve hafife alınmayacak bir konu olduğunu vurgulayan Devlet Bahçeli şunları kaydetti; "Beddualarla adı hatırlanacak sapık en iğrenç suçu işlemiştir. Ve bunu, ismi medyaya yansıyan bir vakfın çatısı altında yapmıştır. Elbette her kurum, kuruluş, dernek veya vakfın içinden böylesi müptezel ve münferit tipler çıkabilecektir. Önemli olan bu canileri süratle toplumdan ayıklamak ve adalete teslim edebilmektir. İktidar partisi AKP'nin çocuk istismarı konusundaki ikircikli ve gelgitli tutumu bizim bir diğer üzüntü kaynağımız olmuştur. Partimizin vermiş olduğu çocuk istismarlarını araştırma önergesine önce hayır diyen, bir gün sonra da kamuoyu baskısı nedeniyle çark eden şüphesiz ki Adalet ve Kalkınma Partisi'dir. Başbakan'ın Manisa'da gerçekleri çarpıtan, AKP'nin bu konuda en ön safta olduğunu ifade eden sözleri asılsız ve yalandır. Türk milleti her şeyi görmüş, tarafları fark etmiş, niyet sahiplerini okumuştur. Sırf önergemize hayır demek için çocuk istismarına kulak tıkayan AKP'nin maskesi açıkça düşmüş, makyajı akmıştır. Arkasından çok şükür aklıselim galip geldiğinden, TBMM'de çocuk istismarıyla ilgili araştırma komisyonu bizim yoğun çabalarımızla, diğer muhalefet partilerinin desteğiyle, son etapta ise AKP'nin evet demesiyle kurulmuştur. Karaman'daki vahşiliği kınamak yetmeyecektir. Sapığın en ağır şekilde cezalandırılması konusunda toplumsal bir konsensüs olduğu tartışmasızdır. Adalet buna ilgisiz ve duyarsız kalmamalıdır. Zira adalet, tıpkı 17-25 Aralık sürecinde olduğu gibi, hakkı teslim etmez, müdahalelere açık olursa, toplum vicdanı bir kez daha darbe yiyecektir. İster terörist, ister tecavüzcü, ister rüşvetçi, isterse de bir başka türden suçlu olsun, mutlaka ağır şekilde karşılığını görmelidir. Mahkemelerin baskı altına alınması, hakim ve savcıların siyasi zulüm görmeleri hukuk devletine kesif bir saldırıdır."

BAHÇELİ'DEN HÜKÜMETE SARRAF TAVSİYESİ

Devlet Bahçeli ABD'de Rıza Zarrab'ın tutuklayan savcının 'paralel' olduğu iddialarının gündeme getirildiğini anımsatarak şöyle konuştu; "Herkesin dilinde İranlı şarlatanın ne olacağı, ABD'ye hangi pazarlıkların sonucunda gittiği, bu adli takibatının nereye dayanacağı konusu vardır. Havuz medyası ise, iddianameyi hazırlayan ABD'li savcının paralel olduğuna peşinen hükmetmiş, okyanus ötesi kaynaklı yeni bir darbe planı yapıldığına dair yorum ve haberleri ısıtıp ısıtıp servis etmiştir. Bu savcının paralel olup olmadığını elbette bilemeyiz. Kaldı ki merak da etmiyoruz. Çünkü ülkemiz yeterince paralel yorgunu, yeterince paralel karmaşanın mağdurudur. Yeni bir algı operasyonu, yeni bir sinsi kampanya devreye alınmıştır. Bizim ABD'li bir savcının yazdığı iddianameden öğreneceğimiz, bulacağımız, şimdi oldu diyeceğimiz esasen bir şey bulunmamaktadır. İranlı kaçakçının çevirdiği dolapları, yediği herzeleri biz zaten biliyor, detaylarıyla hafıza kayıtlarımızda taşıyoruz. ABD'den duyacağımız yeni bir şeyin olmadığını, olsa bile bunun kanaatlerimizi temelden değiştirmeyeceğini, eğer varsa, okyanus ötesinden kaynaklı siyasi tasarımlara prim ve destek vermeyeceğimizi de açık yüreklilikle ifade ediyorum. Türkiye veya ABD'de şarlatan her zaman, her yerde şarlatandır, kara paracı, altın kaçakçısı, rüşvet simsarı olmak malum şahıs için değişmeyecek bir kaderdir. Yine de 4 Nisan'da hakim karşısına çıkarılacak İranlı kara paracının alnına kara bir leke gibi yapışmış tüm iddia ve suçlamalardan dolayı sonuna kadar yargılanması sağlanmalıdır. Bu hukuki süreçte hükümetin bilgi ve belge verilmesiyle ilgili taleplere soğuk ve mesafeli durmaması başlıca tavsiyemizdir. İranlı kara para tüccarı yolsuzluk ve kanunsuzlukların hesabını Türkiye'de vermedi, dilek ve temennimiz bari ABD'de vermesidir. Türk milleti bu kanun kaçağının hakkında ne karara varılacağını, adli sürecin nereye kadar uzanacağını sabırla beklemektedir. Gerçekler ortaya çıkarılmalı, gayri meşru ilişkiler somutlaştırılmalı, suç ve suçlular deşifre edilmeli, yetim hakkına göz koyan haramzadeler halkasının önemli siması bedel ödemelidir. Madem İranlı kaçakçı tutuklanmıştır, madem mahkemeye çıkarılacaktır, o halde gizli saklı bırakılan, milletimizin gözünden kaçırılan ne varsa hesabı görülmelidir. Türk milleti bu yargılamanın sonucunu beklemektedir. Şimdiden söyleyeyim, gün gelecek, devran dönecek 17-25 Aralık'ın hesabı sorulacaktır."

'BU KADAR ÖNEMLİ BİR TOPLUMSAL SÖZLEŞMENİN BİR AYDA YAZILMASI NASIL MÜMKÜN OLACAKTIR'

Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun yeni anayasa konusunda yol haritası hazırladıklarını söylediğini kaydeden Devlet Bahçeli, bu durumda 'Anayasa Uzlaşma Komisyonuna ne olacak?” diye sordu. Devlet Bahçeli şunları söyledi ; "Başbakan Davutoğlu anayasa konusunda yol haritası hazırladıklarını söylemiştir. Ve anayasa yazımı için kolları sıvadıklarını açıklamıştır. Durum böyleyse TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu'na ne olacaktır? AKP'de uzlaşmadan kaçmaya mı karar vermiştir? Davutoğlu'nun bu acelesi nedir, neye yormak gerekmektedir? CHP'yi ikna için sırasıyla hangi faaliyetler yapılmıştır? AKP'nin kısa süre içinde TBMM'ye getirmeyi vaat ettiği yeni anayasa hazırlığı toplumsal mutabakatı yok saydığına göre, Türk milleti bu oldubittiye nasıl cevaz verecektir? Cumhurbaşkanı AKP'yle MHP'nin azami müştereklerinden bahsetmektedir. Ve iki partinin el birliğiyle yeni anayasayı milletin huzuruna çıkaracağına inandığını söylemektedir. Bizim AKP'yle azami müştereklerimizin neler olduğu öncelikle iddia sahibinin açıklayacağı bir husus olup bizim meselemiz değildir. Milliyetçi Hareket Partisi'nin yeni anayasa çerçevesindeki görüşleri belli ve nettir. Bizim duruş ve tutumumuzda herhangi bir değişlik olmamış, olmayacaktır. Bizim AKP'nin tek yanlı, dayatmacı, millet ve devlet çıkarlarını ikinci plana atan anayasa yapımına iyimser bakmamız mümkün değildir. Ve de AKP'nin başkanlık pençesine alınmış yeni anayasa hazırlık teşebbüsünün doğru, isabetli ve meşru bir tercih olmayacağı da bugünden aşikardır. AKP, B planına göre davranıp hazırladığı yeni anayasayı TBMM'ye getirdiği takdirde, Milliyetçi Hareket Partisi gerekli demokratik mücadelesini ve kamuoyunu aydınlatma görevini kararlılıkla yerine getirecektir. Anayasa kapsayıcı olmadıktan, siyasi ve sosyal tarafların iştirakiyle üzerinde geniş bir ittifak sağlanmadıktan sonra hiçbir yaraya merhem olmayacak, hiçbir beklentiye cevap teşkil etmeyecektir. Bu kadar önemli bir toplumsal sözleşmenin bir ayda yazılması nasıl mümkün olacaktır? Başbakan'ın bu soruya verecek mantıki bir cevabı olduğuna inanmak istediğimi, Türkiye'nin bu nazik ve kırılgan döneminde anayasa kaynaklı yeni tartışmaların hakikaten de felaketle sonuçlanacağını ikaz ve önemle belirtmek istiyorum. Ülkemizin kaybedecek, israf edecek zamanı kalmamıştır. Biliyoruz ki, yeni gelişme ve dinamikleri kavrayamayanlar, gerekli atılım ve dönüşümleri başaramayacak ve hatta anlamlandıramayacak olanlardır.18. yüzyılda başlayan gelişmeleri ve tehlikeleri zamanında fark edip idrak edememiş olmanın bedelini, iki yüz yıl süren bir "geri kalmışlık" süreciyle Türkiye pahalı bir şekilde ödemiştir. Bu nedenle, geleceği belirleyen değil, başkalarının belirlediği geleceğe doğru sürüklenen bir ülkede siyaset değer üretemeyecektir. Türk siyasetine düşen görev, kafa karıştıran, akıl çelen, ufuk daraltan zihniyetlerin etki alanına takılmadan hak bildiği yolda arkasına bakmadan hızlı adımlarla yürümektir. Yeni anayasa hazırlık süreci şayet geniş kapsamlı bir mutabakata dayanır, milli ve manevi gerçekleri ihtiva ederse gelişme ve kalkınma yolunda önemli bir eşik aşılacak, yoksa 140 yıllık tartışmalar artarak devam edecektir."


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler