Bana ismini söyle…
“İsmiyle Yaşamak”, Rita Ender’in Agos gazetesinde yaptığı söyleşilerin bir derlemesi. Kitapta Türkiye’de doğup büyümüş ancak dinleri ya da etnik kökenleri gereği Türkçe isme sahip olmayan, Ermeni, Rum, Yahudi, Askenaz, Süryanilerin isimleriyle yaşadıkları imtihanlar anlatılıyor.
‘Yimakh shemo ve zikhro.’ İbranice bir deyiştir bu. Şiddetli bir bedduadır. Bunu söyleyen Tanrı’dan diler: Yeryüzünden, onun adı ve hatırası silinsin.”
Çok istersek isim deyip geçebiliriz tabii ki ama ismin bundan daha fazlası olduğunu, ‘değişik’ bir isme sahip olan herkes tecrübeyle sabit bir şekilde bilir. Rita Ender’in geçenlerde yayımlanan ikinci kitabı İsmiyle Yaşamak’ta geçen bir söyleşide şöyle deniyor: “Bizim dinde, sünnette isim açıklamak gibi bir kural var. Nasıl müslümanlarda doğumda isim kulağa fısıldanır, bizde de sünnette sinagogta ilan edilir.” İnsan düşünmeden edemiyor; neden isim ilan etmek? Neden her dinde ve kültürde bu bir ritüele dönüşmüş? İsimlerimizi koyanlar, bize ne yaptıklarının sandığımızdan fazla farkındaydılar belki de? Peşimizi ömr-ü billah bırakmayacaklardı, 'ondan olma şundan doğma’ diye anılacaktık hayatımız boyunca, ölüm ilanlarımızda, mezar taşlarımızda yer alacaktı o isimler; onlar anlamışlardı; isim önemliydi.
İSİMLERLE İMTİHAN
İsmiyle Yaşamak, Rita Ender’in Agos gazetesinde yaptığı söyleşilerin bir derlemesi. Kitapta Türkiye’de doğup büyümüş ancak dinleri ya da etnik kökenleri gereği Türkçe isme sahip olmayan, Ermeni, Rum, Yahudi, Askenaz, Süryanilerin isimleriyle yaşadıkları imtihanlar anlatılıyor. Küçük bir akl-ı selimin Türkiyeli kimliği altında anlaşmaya çalıştığı ancak bir arada yaşama terbiyesinden hayli uzak bir ülkede, sadece isimlerinden dolayı insanların ne kadar ötekileştirilebileceğini en gerçek, en yalın haliyle okumak mümkün kitapta.
Peki yabancılık ve yerlilik, öteki ve diğeri kavramları arasında isim neden bunca büyük bir öneme sahip? Daha fena ötekileştirmeler ayrıştırmalar yok mu? Elbette var ama o ayrıştıranların gözünden baktığınızda, en kendilerine benzeyen, kendileri gibi giyinip kuşanan, ‘kültürlü elit’ etiketine uyan bireylerin isimlerini aklamaya çalışması, bir tokalaşma süresince bile varlıklarını anlatmak zorunda kalışları, isimleriyle yaşamayı adeta bir savunma sporu olarak icra etmeleri durumun vahametinin bir belgesi niteliğinde.
“YABANCI MISINIZ?”
İspat ya da kendini açıklama deyince Xalid Sadini’nin çok doğru ve birazcık muhakemesi olan herkesin aklını ve vicdanını harekete geçiren meşhur cümlesi akla geliyor; “Bu ülkede Ermeniler öldüklerini, Kürtler yaşadıklarını ispat etmeye çalışıyorlar.” Maalesef bu topraklarda müslüman ve Türk olmayan herkesin bir ispat çabası, çabasından daha büyük ötekileştirilmeleri ve dışlanmaları var. İsmiyle Yaşamak'taki hikâye ve söyleşiler bu çabanın bürokrasiden sosyal hayata, eğitimden askerliğe sirayet ediş biçimlerini görmek açısından çok önemli bir kitap.
Genel olarak bu ‘değişik’ isimlerin veriliş hikâyelerine baktığımızda çoğunun dinî temelleri var. Azizler ve azizeler Türkiyeli 'gayr-i müslimlerin' isimlerinde hayli etkili. Bunun dışında ya da bununla birlikteki en önemli diğer etken ise kültürel öğeler. Çoğunun ailesinde dede ya da büyük annelerin isimlerini almak bir gelenek. Onun dışında papatya anlamındaki Rita’lar ya da görkemli dağın ismi Ararat’lar da mevcut...
Bu kişiler her tanışma faslında ismini söyledikten sonra “Yabancı mısınız?” sorusuyla karşılaşıyorlar.
Yabancı?
Değiller, buralılar. Ya da “Ne kadar güzel Türkçe konuşuyorsunuz?” yorumu ile sabırlarını sınamak zorunda kalıyorlar.
Bu en temelinde bir kabullenememe meselesi. Başka bir köken ve kültürle Türkiye’de var olmanın toplumca reddedilmesi meselesi. Mülakatçılardan bazıları iki isimli ve bu sorulara muhatap olmamak için Türkçe isimlerini kullanıyorlar ya da isimlerini Türkçeleştirerek söylüyorlar. Kendi isimlerini kullandıklarında da kimsenin doğrusunu söyleyemediğinden ya da belki özen göstermekten imtina ettiklerini söylüyorlar. İrvin Mandel diyor ki; “Üzülüyor insan, sonuçta bir ismin var ve kimse söyleyemiyorsun.”
“KİMLİĞİNDEN EMİN OLMAK...”
Söyleşilerde Türkiye yakın tarihinde 'gayr-i müslimlerin' maruz kaldıklarını görmek de mümkün. Yorgo İstefanopulos diyor ki; “23’te Mübadele’le toplumumuzu yok ettiler, 42’de Varlık Vergisi ile servetimizi yok ettiler, 55’te bütün her şeyimizi tahrip ettiler, yıktılar, yaktılar, 64’te de sürgün ettiler.”
Askerlikte isim değiştirmek zorunda kalanların, ‘değişik’ isme sahip olduğu için antisemit söylemlere maruz kalanların, 'gavur' diye anılmaya alışmak zorunda kalanların, burada 'yabancı', yurt dışında 'Türk tohumu' olanların hikâyelerini; Türklük, yabancılık, dindarlık, insanlık kavramlarını sorgulayarak okuyorsunuz. Ancak umut verici bir şey var ki o da mülakatçıların çoğunun kendi çocuklarına kültürlerini ve kimliklerini yansıtan isimler vermeye devam edeceklerini söylemeleri. Amasya doğumlu, dünyadaki son Ohannik diyor ki; “Kimliğinden emin olmak, kendi kimliğinle yaşayıp başka bir kimlik arayışında olmamak demektir.”
İsmiyle Yaşamak, Ohannik ve nicelerinin deneyimlerini en içten ve içeriden metinlerle anlatan, birarada yaşama terbiyesine dair; “Soyadı Kohen ama Türk”, “Kürt ama okumuş”, “Ermeni ama iyi” leri anlamaya dair mükemmel bir hikâyeler bütünü olarak karşımızda duruyor.
İsmiyle Yaşamak / Rita Ender / İletişim Yayınları / 296 s.
En Çok Okunan Haberler
- Rus basını yazdı: Esad ailesini Rusya'da neler bekliyor?
- Esad'a ikinci darbe
- Türkiye'nin 'konumu' hakkında açıklama
- İmamoğlu'ndan Erdoğan'a sert çıkış!
- Çanakkale'de korkutan deprem!
- Naci Görür'den korkutan uyarı
- Kalın Colani'nin yolcusu!
- Kurum, şişeyi elinin tersiyle fırlattı
- 6 asker şehit olmuştu
- Erdoğan'a kendi sözleriyle yanıt verdi