Barış Ünlü'den 'Türklük Sözleşmesi'

Barış Ünlü'nün 2014’te yayımladığı ve ulus inşası konusuna getirdiği yeni perspektifle dikkat çeken ‘Türklük Sözleşmesi’nin İmzalanışı’ adlı makale, yeni kitabı “Türklük Sözleşmesi”nin temelini oluşturuyor. Kitap, detaylandırılmış ve Ünlü’nün farklı disiplinler arasında kurduğu zihnî bağlantıları incelikleriyle takip etmemizi sağlayacak hacimde bir metin…

Yayınlanma: 05.02.2018 - 16:12
Abone Ol google-news

Bir siyasal körlük noktası
 
Türkiye’nin, Osmanlı zamanında mutabık kalınan bir Müslümanlık sözleşmesine sahip olduğunu; cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren de bu sözleşmenin daraltılarak bir Türklük sözleşmesine dönüştürüldüğünü tespit eden Ünlü’nün bu kitaptaki öncelikli amacı, “millî tarihimiz”e ve bugüne farklı açılardan bakmamızı sağlayacak bir “tarihsel ve sosyolojik model” geliştirmek. Bu modeli geliştirirken sahip olduğu alet çantası, birçok farklı alandan beslendiği için son derece zengin.

Osmanlıcılık-İslamcılık-Türkçülük akımlarına tarihî seyri içinde bakarken Osmanlı’nın Avrupa’daki topraklarını kaybederek özellikle Balkan Savaşları’ndan itibaren içine düştüğü travmaların bugünkü Türklük oluşumuna etkisinden başlayarak Hrant Dink cinayeti ve 2015’te devletin doğu illerine “operasyon” düzenlemesine kadar ilerleyen muntazam bir hat kuruyor Ünlü.

Bu hat üzerindeki dönüm noktalarını bir bir tespit ederek hem Türklük olarak tarif ettiği olgunun oluşumuna hem de bu Türklüğün krizlerine işaret ediyor.

 

TÜRKLÜK MESELESİ

“Türklük” derken Ünlü’nün kastettiği etnisite, vatandaşlık, ulusal kimlik veya ideolojik aidiyet değil, farklı toplumsal sınıflardan gelen, farklı ideolojilere yakın duran insanları yatayına kesen bir “ortaklık”. Bu ortaklık, benzer algılama, düşünme, duygulanma, ilgilenme ve bilgilenme hallerinden oluştuğu kadar, yine benzer algılamama, düşünmeme, duygulanmama, ilgilenmeme ve bilgilenmemeyi de içeriyor; Türkçeyi “temiz” kullanmak kadar, 1915’te gerçekte ne olduğu üzerine bilgilenme ihtiyacı hissetmemek de eşit derecede Türklükle ilgili birer bileşen olarak karşımıza çıkıyor. Bireyler, bu bağlamda kendilerinden neler yapması ve neler yapmaması beklendiğini küçük yaştan itibaren öğrenerek farkında bile olmadan Türklük Sözleşmesi’nin tarafları haline geliyor. Dolayısıyla soyut bir mutabakat olan Türklük Sözleşmesi, gerek devlet politikaları eliyle gerek bireylerin günlük hayattaki davranışlarıyla somutlaşıp herkesi etkileyen bir gerçekliğe dönüşüyor.

Ünlü’nün yaptığı, içinde yaşarken farkında olmadığımız gerçekliğin nasıl da hayatımızın her alanına sirayet ettiğini göstermek… Üstelik bunu yaparken akademik üsluptan uzak durarak konuyu son derece anlaşılır bir dille ortaya koyuyor Ünlü. Bu konuda onu ve katkılarını andığı editörü Utku Özmakas’ı ayrıca tebrik etmek gerek.

Ünlü’nün Türklüğü bir mesele olarak masaya yatırması, aslında çoğu noktada alıştığımız şeye başka bir gözle bakabilmeyi, meseleyi bir giysi gibi ters yüz edip dikişlerini sökerek ilerlemeyi gerektiriyor. Çünkü -onun büyük bir isabetle belirttiği gibi- suyun içindeki balık misali yaşayan Türkler olarak kendimizi Türk gibi konumlandırmayı tercih etmesek bile hâlâ içinde olduğumuz Türklüğümüzü görmüyor, başka gruplara kıyasla ne kadar imtiyazlı olduğumuzun ayırdına varmıyoruz.

Doğallaşan imtiyazlar, ayrıcalıklı olanların gözünde “sahip olunması normal” özelliklere dönüştüğü için üzerine düşünülmezken sahip olmayanlar veya kaybedenler için bir o kadar fark edilir, görünür hâle geliyor. Başta Kürtler, Aleviler, Ermeniler, Yahudiler, Rumlar ve Süryaniler olmak üzere birçok etnik ve dinî grubun üyesi, “büyük kalabalığın” mensupları gibi “normal” bir hayat süremediğinden, Türklerin imtiyazları da esas bu grupların üyeleriyle konuşunca belirginleşiyor yani Türklüğün içeriğini “tersten” örneklerle kavrıyoruz.

Bu konuda bir başka tersten örnek de İsmail Beşikçi. Ünlü’nün “suyun içinden çıkabilen ilk balık” olarak tanımladığı Beşikçi, bir Müslüman ve Türk doğmakla Türklük sözleşmesinin ilk şartını yerine getirse  de Kürt meselesine dair ürettiği çalışmalarıyla sözleşmenin “gayrimüslimlere ve Kürtlere yapılanları görmezden gelmek, onlarla duygudaşlık kurmamak” şartını ihlal ettiği için hem hukuki hem toplumsal yaptırımlara maruz kaldı, yıllarca hapis yattığı gibi kendi “entelektüel camia”sından da dışlandı. Benzer bedeller ödeyen Barış Akademisyenleri’nden biri olan Ünlü’nün kendisi de ortada yazılı bir metin bulunmasa da sözleşmenin uyanlara ödül, dışına çıkanlara ise cezalar öngördüğünün canlı bir kanıtı.

 
BİR YÜZLEŞME YOLCULUĞU

Ünlü’nün ortaya koyduğu Türklük Sözleşmesi tezi, yöntem olarak da son derece zihin açıcı noktalar barındırıyor. Sözleşme kavramı ilk bakışta, “toplumsal sözleşme” fikrini çağrıştırıyor ancak Ünlü’yü bu tezi oluşturmaya iten esas teorik zemin, ABD’deki beyazlık çalışmaları olmuş. Çeşitli ülkelerde farklı etnik, dinî ve cinsel yönelim gruplarına yönelik ayırımcılıklar üzerine çalışmalar yapılırken “büyük grubu” oluşturanların hep gözden kaçması, onları inceleyen çalışmaların olmaması, kuşkusuz onların “normal” varsayılmalarıyla ilgiliydi.

İşin ilginç yanı, beyazların sahip olduğu fakat görmediği “doğallaşmış imtiyazlar”dan ilk bahsedenlerin iki beyaz feminist olması… Bu öncü metinlerin, onların beyaz, görece imtiyazlı ve kadın olduğu için görece imtiyazsızlığının yarattığı verimli zıtlık sonucu ortaya çıkabildiğini düşünüyorum.

Nitekim bu da bize bir başka noktayı gösteriyor: Irk, millet ve cinsiyet gibi birçok özellik üzerinden uygulanabilen sözleşme metaforu, bize mutlak bir hâlden bahsetmiyor; her bireyin cinsiyetine, sınıfına, eğitimine, hatta hayat hikâyesine göre farklılıklar taşıdığını görmezden gelmiyor.

Fakat şu soruya cevap arıyor: Nasıl oluyor da bu kadar farklı özelliğin bileşiminden oluşan bireyler, yeri gelince aynı konuya karşı aynı tepkileri veriyor, aynı kaçış stratejilerini uyguluyor ya da aynı duygusuzluk içinde kayıtsız kalıyor? Bu soru, aslında kitabın tüm okuma serüveninin de temeli, âdeta bir yüzleşme yolculuğu boyunca bize eşlik eden bir pusula. Bu yüzleşmeyi yapacak cesarete sahip olmak, ne “evrenselci” ideolojileri savunan Marksistler için kolay ne de “din kardeşliği” üstünden bir retorik oluşturan İslamcılar için. Ancak görünen o ki bir süre önce başlayan bu yüzleşme, daha demokratik bir topluma kavuşmak için tek umudumuz. Olayların tazeliği ortalığı tozu dumana katmışken bile yakın tarihimize dönük serinkanlı analizler yapabilen Ünlü’nün kitabı, bu açıdan hepimize bulunmaz bir şans sunuyor. 

 
Türklük Sözleşmesi / Barış Ünlü / Dipnot Yayınları / 386 s.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler