Barok Yasağında Başarılı bir “Bayezit”!

Dünya’da hızla yükselen barokomania, barok dönemin yeniden keşfi olarak nitelenirken altı opera kurumu içinde, bu sezon sahnelenen tek barok eser olan Vivaldi’nin Bayezit Süreyya operasında Mehmet Ergüven’in rejisi ile sahnelendi.

Barok Yasağında Başarılı bir “Bayezit”!
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 03.04.2019 - 15:23

Türk izleyicisi son 10 yıldır G.F. Handel’in, Imeneo, Agrippina, Tamerlano, Herkül, Giulio Cesare gibi Avrupa operalarında sürekli sahnelenen eserleri Ergüven’in özenli rejisi ile izleyip tanımış ve salonları da doldurdu. İşte geceden notlar...

Vivaldi’nin Bayezit’i de bunların sonuncusu… 19 Yüzyıl Operasının albenisine takılmışsanız, barok operalarını “kostümlü konser” gibi algılayabilirsiniz ama; müziğin ve şarkının etkisine dayalı bu sahne anlayışında, bestecilerin şarkıcılara yüklediği teknik cambazlığın, müzikaliteye dönüştüğünü görüp şaşırırsınız! Ard arda dizilmiş Da Capo aryaların sonundan başına dönüp çeşitli süslemeler, ses numaraları yapan kastratolar (iğdiş edilmiş, kadın sesli erkek şarkıcılar) ya da onlarla yarışan fenomen sopranolar artık yok. İş, barok tekniği için özel çalışmalar yapan yeni sanatçılara kalıyor. 1943 yılında Halle’de başlayan modern denemeler ise artık öyle bir hal aldı ki, Batıdaki bazı yönetmenler sizi daha iyi “avlamak” için, eserin içinde olmayan sahneleri bile ekleyecek kadar “uçabiliyorlar”. Hem de döneminin küçük hacimli estetiğini unutarak…

Zorlu bir teknik koşu 1735 yılında Antonio Vivaldi tarafından Verona karnavalı için Agostino Pioven’in librettosu üzerine bestelenen “Bajazet” (Yıldırım Bayezid) operası, Osmanlı sultanı Yıldırım Bayezid’in Timur tarafından esir edilmesini ve söz kestiği Trabzon kraliçesi İrene yerine Bayezit’in kızıyla evlenmek istemesini konu alan bir kurgu. Ergüven, Süreyya sahne ağzını daraltarak, barok dönemin küçük sahnesine uygun dönem estetiğini korumuş; gereksiz hareket unsurlarına yer vermemiş. Nihat Kahraman’ın minimal dekorları, şatafat içinde bir kitch yerine, simgesel dönem aksesuarları ile yalın bir mekan oluşturmuş. Sevda Aksakoğlu’nun dönem giysilerini stilize edişi ve kumaş seçimleri mükemmel. Solistlere gelince: Şarkıcıya nefes alma fırsatı vermeden süren ard arda 32’lik notalar, kolarotur aryalarla dolu bir eserde, bu tekniğe özel olarak çalışmamış solistlerin işi zor. Hele 32’lik notaları uzun staccato spasajlar halinde söylenmesi gerektiğinde, çok güçlü bir diyafram ve yan kasları çalıştırmak gerekiyor ki, bunu genç solistlerimizin ayrı bir teknikle sürekli çalışması gerekir.

Bu açıdan değerlendirdiğimde, Timur rolünde kontrtenor Kaan Buldular ülkemizin tek deneyimli kontrtenoru ve barok solisti olarak giderek gelişen tekniği ile rolünün üstesinden başarıyla geliyor. Bayezit’de bariton Cengiz Arslan, çok kaliteli tonuna karşın çabukluk isteyen yerlerde zorluklar yaşıyor. Andronicus’ta mezzosoprano Elif Tuğba Tekışık, özel barok konserlerindeki deneyimi ile tekniğini iyi kullanıyor. Irene rolünde soprano Burcu Soysev, Idaspe rolünde soprano Dilruba Akgün ve Asteria’da mezzosoprano Ceren Şahin, az barok temsil yapmalarına karşın hızlı ve zor pasajları kazasız tamamlamayı başarıyor.

İstanbul’daki barok eserlerin önemli avantajı orkestrada iyi bir barok grubunun bulunması. Başkemancı Ceren Gürkan’ın öncülüğünde ayrıca konserler veren Camerata Barok İstanbul’u oluşturan yaylı sazlar grubu, barok arşeler kullanarak, vibratosuz barok soundunu ve dinamiğini çok iyi sunan ülkemizin tek ensembele’ı. Orkestra Şefi Paola Villa’nın günümüze uygun hızlıca tempoda aldığı müzik cümleleri Vivaldi’nin lirik- dramatik etkilerini güçlendiriyor. Ancak tüm opera kurumlarına “Barok Operanın adını bile  duymak istemediğini” söyleyen yeni Genel Müdür’ün “himmeti” ile tekrar sahnelenen Bayezit’e şimdilik yeni eserler eklenmesi zor görünüyor.

Kemal Küçük
Yazar / Eleştirmen

Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler