Ben onu yetiştirdim o da beni

Kızı, Egesu doğduğunda çok mutluydu. Ama amansız bir hastalık Egesu'nun hayatla bağını kopardı. Ersin Özpirinçci pes etmedi, kızına müzikle ulaştı. Doktorları, bilimi şaşırttı. Umudun zaferini iradesiyle kazandı. Egesu'nun şarkılarını 'Bir Umutla' isimli albümünde topladı. Şimdi tek hayali kızının 'baba' diyebilmesi.

Ben onu yetiştirdim o da beni
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 30.09.2009 - 09:26

 

Kızınız konuşamayacak, hareket edemeyecek, duyamayacak ve 15 yaşını bile göremeyecek. Ersen Özpirinççi bu cümleyi kızı Egesu henüz 1.5 yaşındayken duydu. Dünyası birden karardı, fakat bundan sonrası onun için umut dolu bir yolculuğa dönüştü. Pes etmedi, küsmedi, kavga etmeyi hiç bırakmadı. Kariyerini boşvererek Bodruma taşındı. Kızını müzikle beslemeye başladı. Egesu onun bu çabalarını karşılıksız bırakmadı. Babasının yaptığı müziğe tepki verdi. Ersen Özpirinççi şimdi kızına yaptığı şarkılarıBir Umutla albümünde topladı. Egesu artık 21 yaşında. İki yıldır piyano dersi alıyor, tuşlara dokunabiliyor, hareket edebiliyor. Baba Özpirinççi ise kızının baba diyeceği günü bekliyor.

Ersen Özpirinçci bir baba. Hayatındaki en özel gün, kızı Egesu’nun 1988 yılındaki doğumu. Ama hayat herkese adil değil. O da payına düşeni kızının ilk yaşını doldurmasıyla almış. Her şey Egesu’nun gözlerinde sorunlar çıkmasıyla başlamış. Ardından hareketleri ve konuşma yetisi birer birer kaybolmuş. Sonrasında sonu gelmeyen hastane ve doktor keşifleri, konulamayan teşhisler, şaşıran doktorlar... En son “Dr. Aleksander Rett Sendromu” tanısı konulmuş. Mucize gerçekleşirse en fazla 15 yaşına kadar yaşayacağı, en kötüsü de dünyayla bağının, iletişiminin bir daha geri gelmeyeceği ve hareket edemeyeceğinin söylenmesi olmuş. Buraya kadar her şey kötü ve üzücü, evet ama umut dolu hikâye işte tam bu noktada başlıyor. Hayatın bittiğini düşündüğümüz yerde. Hem de umut dolu bir şekilde. İşte bir babanın kızını hayata döndürmek için müzikle verdiği mücadelenin öyküsü.

 

Kabullenmek mi? Asla!

-Kızınız Egesu’daki değişimi ne zaman fark ettiniz?

Kızım bir buçuk yaşında ansızın hastalandı. Gözleri görmüyordu, hareketleri kesildi. Doktorlar sağır olduğunu söylüyorlardı. Eşimle birlikte hastanelere, doktorlara gittik ama sonuç alamadık. Bilmediğim yerlerde, tanımadığım insanlardan umut istiyordum. Sonunda teşhis kondu; “Dr. Aleksander Rett Sendromu”. Anlamı; Egesu’nun konuşamayacak, hareket edemeyecek, duyamayacak ve 15 yaşını bile göremeyecek olmasıydı.

- Bunu ilk öğrendiğinizde hayata karşı bir kırgınlık ve isyan hissetmiş olmalısınız.

Her şey yıkıldı, sarsıldı. “Niye biz?” demek, isyan etmek bir işe yaramıyordu çünkü zaman kaybediyorduk. Çare, şifa aradık umutsuzduk ama pes etmeyi, kabullenmeyi hiç aklımızdan geçirmedik. Ona daha iyi bakabilmek için İstanbul’daki hayatımızı Bodrum’a taşıdık. Kariyer, iş, güç, artık hiç birinin önemi kalmamıştı. Onu yaşatmalıydık.

 

Müzik bizim dilimiz

-Başardınız da. Egesu ile ilk iletişiminizi müzik ile kurmuşsunuz. Çok özel bir an olmalı. Anlatır mısınız?

Sağır olduğunu söylediklerinden sonra ona Mozart ve Pink Floyd dinletiyordum. Hiçbir şey duymuyordu, tepkisizdi. Ona inatla gitar çalmaya başladım. Bir gün sallanarak müziğime eşlik etti, elim ayağıma dolandı ama çalmaya devam ettim. Tepki vermeye devam ediyordu. Doktorlar şaşırdı, önce titreşimi hissettiğini düşündüler ama müziğin sözlerin şekline göre tepki vermeye başlayınca duyduğu kesinleşti. Sonra bir gün ağladı, yani ağlamayı denedi. Sonra her gün onunla müzik yaptım ve besteler yazdım.

-Peki, müzikle ilişkiniz ne boyuttaydı, gitar çalmayı kızınız için mi öğrendiniz?

Müzisyen bir aileden geliyorum. Müzikle büyüdüm, akordeon çalıyordum. Babam Türkiye Petrolleri’nde çalışıyordu ve dönemin Altın Mikrofon Yarışması’nda Batman Orkestrası, “Sarhoş Martılar” ile birinci olmuşlardı. Elbette müzik o zaman yalnızca müzikti. Şimdi ise kızımla aramızda kullandığımız bir dil, bize özel.

 

Tek hayalim baba demesi

- Egesu’ya yaptığınız şarkıları bir albümde topladınız. İsmi de “Bir Umutla”. Peki, o en çok hangi şarkılarınızı seviyor?

O müziği dinliyor, anlıyor ve test ediyor. Tüm parçalar onun aslında. Onun sevmediği bir şarkıyı çalmak gibi bir lüksüm de yok. Albümdeki “Sevgili Babacığım” parçasında çok ağlıyor. Ben babamı elimde kaybettim. Hep benden bir beste yapmamı isterdi ama hiç yapmadım, yapamadım. Bir gün mezarına gittiğimde bu parça yankılanıyordu kulağımda. Egesu da babamı, dedesini çok severdi. Sonra onu kaybettik. O da benim gibi onu çok özlüyordu. İlk başlarda güçlü tepki verdiği için bu şarkıyı sık çalıyordum ama artık ağlamasını istemiyorum.

-Egesu şimdi 21 yaşında. Durumu nasıl?

İki yıldır piyano dersi alıyor. Ellerini hiç kullanamıyordu şimdi tuşlara dokunabiliyor. Hareket edebiliyor.

-Yaşadıklarınız pek çok aileye örnek olacak.

Çocuklarından utananlar var. Onları kilit altına almışlar. Bir baba olarak, böyle bir kızım olduğum için çok daha şanslıyım. Çoğu arkadaşım çocukları “sağlam” oldukları halde çocuklarına ulaşamıyorlar, iletişim kuramıyorlar, uzaklar. Ben onunla her şeyi paylaşabiliyorum. Albümde “sahip olduğunuz bu çocuk dünyalar güzeli. Onunla yaşamayı yeniden öğrenin, umutlu ve mutlu olun” mesajını veriyorum.

Ben onu yetiştirdim, o da beni. Dürüst, samimi, her tepkisini anında veriyor. Yaşayan bilir. Bu henüz başarı değil, çünkü hayallerim daha bitmedi.

-Nedir hayalleriniz?

İlk hayalim Egesu’nun bana “baba” diyebilmesi. En çok da özürlüler hastanesi kurmak istiyorum. Bunun için çalışıyorum. Onların kendi başlarına gelebilecekleri bir hastaneyi düşlüyorum. Özürlüler köyü kurmak için de çalışıyorum. Albümün gelirleri TÖDEV’e aktarılıyor. Ömrüm yettikçe bunun hayalini kurmaya, emek harcamaya devam edeceğim. Artık mutlu olmayı öğrendim. Her şeyi olan ama çok şeyi eksik insanlar var. Bunu bana kızım öğretti. Onun hakkını hiçbir şekilde ödeyemem.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler