Bir Beethoven biyografisi...

Klasik müzik dediğimizde Bach ve Mozart’la birlikte ilk akla gelen üç isimden biridir Beethoven. Aydın Büke “Müziğin Dönüm Noktası” alt başlığını taşıyan biyografi çalışması “Beethoven”de bu büyük bestecinin yaşamını kaleme alırken aynı zamanda başarıya ulaşmanın ne kadar zor ve emek isteyen bir iş olduğunun öyküsü de anlatmış oluyor.

Yayınlanma: 04.11.2014 - 13:19
Abone Ol google-news

Beethoven

Beethoven müzisyen bir aileden geliyor. Dedesi, babası müzikle geçimini sağlıyor. Beethoven’in müzik yeteneği de küçük yaşlarda keşfediliyor. Sekiz yaşındayken ilk konserini veriyor. Ondan Mozart’tan bildiğimiz, o dönemde sıkça rastlanan bir küçük yetenek yaratmak istiyor babası. Ama Beethoven’in üne de paraya da ulaşması için çok uğraşması, kendi kanıtlamak için defalarca sınavlardan geçmesi, çok çalışması gerekiyor. Müzik tarihinin akışını değiştiren bu büyük yetenek eğer bu büyük emeği verip yerini perçinlemeseydi belki de döneminde anlaşılamayacak hatta unutulup gidecekti.

Türkiye biyografi çalışmaları açısından kurak bir ülkedir. Türk yazarlarının, sanatçılarının biyografileri pek yazılmaz. Öncelikle biyografi yazarlığının yoğun emek isteyen bir çaba olmasından kaynaklanıyor sanıyorum bu durum. Ama bu yoğun çabaya girmeyi göze alsanız da klasikleşmiş yazar ve sanatçılar hakkında yeterli kaynak olmamasından dolayı sonuç almanız pek mümkün olmaz. Daha yakın tarihlerden biri hakkında yazmaya kalkarsanız da mirasçıların engellemeleriyle “özel hayatın gizliliği” gibi hukuki zorlamalarla karşılaşırsınız. O nedenle biyografi yazan çok az yazarımız vardır. Bu biyografiler edebiyat dışı bir sanat alanında ise eser sayısı iyice azalır. Örneğin müzik alanında biyografi yazan yazar sayısı ikiyi, üçü geçmez. Bunların en önemli ve verimlilerinden biri Aydın Büke’dir.

Aydın Büke’yi Dünya müziğinin en önemli adlarının yaşam öykülerini yazdığı kitaplarıyla tanıdık. Bach, Mozart, Chopin, Clara Schumann yaşam öykülerini yazdığı bestecilerden. Yeni çalışması “Beethoven”i de (Ekim 2014, Can yay.) eklersek “1700’lerin başından, 1800’lerin sonuna dek geçen süreyi ayrıntılı olarak incelemiş” oluyor.

Aydın Büke bir flüt sanatçısı. Bu niteliğini öğrendiğinizde kitaplarını daha çok müzisyen bakışı ile yazdığını düşünebilirsiniz. Ama Aydın Büke yaşam öyküsünü yazdığı bestecilere tek yönlü bakmıyor. Onları öncelikle yaşadıkları dönem içinde değerlendiriyor. Siyasi ve toplumsal olarak yaşam öyküsünü yazdığı sanatçıyı konumlandırıyor. Aynı zamanda da o sanatçının yaşadığı çağda müzik dünyasında neler yaşandığına bakıyor ve yerini tespit ediyor. İnsani ilişkilerini önemsiyor.
Biyografilerin okunurluğunda, çok okura ulaşmasında en önemli unsur nasıl kaleme alındığı. Akademik nitelikte bir biyografide bir olayı, bir gelişmeyi hatta tarihi yazarken kaçınılmaz olarak olabildiğince çok kaynağa ulaşmak gereklidir. Daha popüler biyografilerde ise öykünün akışı, çekiciliği önemsenir, bazen bu nedenle gerçekler ihmal edilir. Aydın Büke akademik ve popüler anlayışları dengelemeye çalışan bir bakışla biyografilerini yazıyor ki ben de bu tür çalışmaları daha çok tercih ediyorum. Hiçbir zaman tek bir kaynağa iltifat etmiyor. Yazıla yazıla doğru kabul edilmiş yanlış bilgileri özellikle sorguluyor, tartışıyor. Kendi görüşünü, yorumunu, eleştirisini de yazmaktan çekinmiyor. Bu yanıyla akademik ama akıcılığa, öyküye de önem veriyor ve metni dipnotlara boğmuyor. Olabildiğince az dipnot veriyor. Meraklısı için kaynakça da, dizin de zaten kitabın sonunda yer alıyor. Böylelikle okurun ana metinden kopmamasını sağlıyor ve edebi niteliği de olabilecek bir eser ortaya çıkartıyor. Belki türlere göre diskograpya koymak da faydalı olabilir. Müzikseverler yaşam öyküsünü okudukları bestecinin eserlerini daha bilinçli ve zaman akışını da izleyecek bir biçimde dinleyebilir.

Aydın Büke, “Beethoven” biyografisini de bu anlayışla kaleme almış. Beethoven, siyasi açıdan çok çalkantılı bir dönemde yaşıyor. 1789 Fransız Devrimi yaşanıyor. İmparatorluklar dağılıyor, yeni devletler kuruluyor ve en önemlisi Napoleon tarih sahnesine giriyor. Beethoven tüm bu gelişmeleri yakından izliyor. Zaten ilgisiz kalması da pek mümkün değil. Savaş gelip kapıya dayanıyor. Bombalar tepesinde patlıyor ve Beethoven’in yaşamının büyük bir bölümünü geçirdiği Viyana’yı Fransızlar işgal ediyor.

Beethoven önceleri Napoleon’u beğenip takdir ederken imparatorluğunu ilan edip giderek despotlaşması ile nefret etmeye başlıyor. Diğer besteciler, icracılar gibi Beethoven’in de Avusturyalı yöneticilerle, prenslerle, kontlarla her zaman ilişkisi olmuş. Onlardan destekler almış, hamiler edinmiş. Dedesi ve babası gibi, döneminde yaşayan diğer müzisyenler gibi sarayın himayesine girip daha rahat çalışma olanaklarının yolunu aramış. Onlara besteler adamış, sipariş ettikleri eserleri bestelemiş. Kuşkusuz siyasi tavırlarında bunların da etkisi olmuştur.

Beethoven’in masonlukla ilişkisi her zaman sorgulanmış. Aydın Büke de arada Beethoven’in eserlerinden birkaçında masonik göndermeler, simgeler olduğundan söz ediyor ama bestecinin mason olup olmadığı ya da masonlarla nasıl bir ilişkisi olduğu hakkında bir şey yazmamış. Oysa, Beethoven çevresindeki birçok kişinin mason olduğu biliniyor, dönem itibariyle de masonluk oldukça popüler. Beethoven’in siyasi tavrını, yüksek konumlardaki kişilerin desteğini alırken bu durumun etkisi olup olmadığının araştırılmasında fayda olduğunu düşünüyorum. Aydın Büke’nin yazdığına göre Beethoven prenslerin kontların himayesine girmekle kalmamış, uzunca bir dönem de Viyana’yı terk etmesin diye Avusturyalı soylu dostları tarafından maaşa da bağlanmış.

Beethoven yaşam öyküsünde karanlık kalmış ya da tam olarak aydınlatılamamış birçok dönem var. Bu dönemler daha çok kanılar ve yorumlarla, akıl yürütmelerle anlatılmaya çalışılmış. Aydın Büke bu kanılara, akıl yürütmelere şüpheyle yaklaşıyor, en doğru bilgiyi bulmaya ve yazmaya çalışıyor. Doğru bilgiyi bulamamışsa da bunu açıkça belirtmekten geri durmuyor.

Beethoven yaşam öyküsünde karanlıktı kalmış ve detektiflik öyküsüne konu olabilecek olay 6 Temmuz 1812 günü bir kaplıca kenti olan Teblitz’de “Ölümsüz Sevgiliye” hitaben kaleme aldığı mektubun kime yazıldığı. “Ölümsüz Sevgili”nin kim olduğu iki yüzyıldır müzik tarihçilerini uğraştırıyormuş. Ama bir türlü bu mektubun Beethoven’in yaşamına girmiş kadınlardan hangisine yazıldığı konusunda görüş birliğine varılamamış. Bu konuda en son araştırma 2009’da yayımlanmış.
Beethoven’in genç yaşta ölen kardeşinin karısı ile mücadelesi, yeğeninin vesayetini alma çabaları da ilgi çekmiş. Beethoven ile yengesi arasındaki kıyasıya mücadelenin geri planında karşılıksız bir aşk olabileceğinden bile şüphelenilmiş.

Beethoven çok verimli ve yenilikçi bir besteci. Beste yapma hızı ve bestelerindeki yenilikler dinleyicilerini olduğu kadar eserlerini icra edenler için de şaşırtıcı. Duyma yeteneğini yitirene kadar çok başarılı bir piyanist olarak tanınan ve belki de o nedenle besteciliği iyi değerlendirilemeyen Beethoven çalınamaz denilen kendi bestelerini etkileyici bir biçimde seslendirmesi ve doğaçlama yeteneği ile dikkati çekiyor. Kıskanılıyor. Eserlerinin icrasında yaşadığı sıkıntılar, müzisyenlerin “bu eser çalınamaz” diye isyan etmeleri ve çoğunlukla değerini vererek çalmamaları da Beethoven’in hak ettiği üne erişmesini geciktiren önemli engeller olmuş. Hem eserlerin yazılış süreçleri hem de icralarında yaşananlar, Beethoven’in notalarının yayıncıları ile yaşadıkları da oldukça ilginç.
Beethoven aşk hayatında ise bir türlü aradığı mutluluğu bulamamış. Hayatına birçok kadın girmiş ama uzun süreli bir ilişkisi olmamış. Filmlere konu olan bu karşılıksız aşkların Beethoven’in eserlerine esin kaynağı olduğu gibi eserlerin yapısını da etkilediği, derinde yatan hüznün kaynağının bu karşılıksız aşklar olduğunu düşünmemek elde değil.

Aydın Büke’nin “Beethoven”ini okuduktan sonra kitaptan edindiğiniz yeni ve ufuk açıcı bilgiler ışığında bu büyük bestecinin eserlerini bir kez daha dinleme arzusu ile doluyorsunuz. Ben de öyle yaptım.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler