Bir ‘General’in portresi
Sosyalist düşüncenin iki büyük kurucusundan biri olan Friedrich Engels’in düşüncesini ve yaşamını mercek altına alan önemli bir inceleme de Terrel Carver imzasını taşıyor.
Bir
süredir peş peşe Yordam Kitap’ın “Marksist Klasikler Dizisi”nden Marksizmin iki
“kurucu babası”ndan biri olan Friedrich Engels’in kitapları çıkıyor. Yayınevinin,
kısa zaman önce duyurduğu 2020 programında da aynı dizi kapsamında Engels
kitaplarının yine belli bir ağırlığı var.
Yeni
yıl boyunca bizi bekleyen Engels yapıtları arasında Konut Sorunu, Tarihte Zorun
Rolü ve Almanya’da Devrim ve Karşıdevrim öne çıkıyor.
Bu
klasikler dizisi bir yandan yeni ve titiz çevirilerle Marx ve Engels
külliyatını önümüze yeniden sererken, bir yandan da iki ustanın yaşamlarını
belli açılardan irdeleyen yapıtlar da dilimize kazandırılmaya devam ediyor.
Bu
kitaplardan biri de Engels’in yaşamöyküsünü ortaya koyan Terrell Carver imzalı Friedrich
Engels - Yaşamı ve Düşüncesi.
ÇEPEÇEVRE
BİR PORTRE
Kitap,
Engels’in ilk yıllarına ve 1848 Avrupa devrimleri kesitine özel bir ağırlık
verse de bütün ömrünü, yapıtlarını ve özel yaşamını kapsayan çepeçevre bir
portre sunuyor.
Carver’ın
yapıtını kabaca üç temel dönemlendirme üzerine inşa ettiğini söyleyebiliriz:
Birincisi,
ilk yıllar, genç Hegelciler, Marx’la tanışma, 1848 Avrupa devrimleri ve siyaset
sahnesinde - ve hatta sokakta, silahla - aktif bir Friedrich Engels…
İkincisi,
Avrupa’da devrimci dinamiklerin sönümlenmesi ile birlikte ülkeden ülkeye geçen,
en sonunda “aile şirketi”nin başında işe yerleşen, Marx’ı parasal açıdan
destekleyen, iş ve aile dünyasına gömülen Friedrich Engels…
Üçüncüsü, son yıllar, Hegelciliğe yeni ve farklı bir dönüş, yeni yapıtlar
ve Marx’ın ölümünün ardından bir mirasın taşıyıcısı, yarım kalan çalışmaların
yayıncısı olarak Friedrich Engels…
İlk
süreçte Marksist düşüncenin temel yapıtı Komünist Manifesto’nun isim babası
olan Friedrich Engels’in, bilimsel sosyalizmin gelişimine büyük katkılarda
bulunmuş bir teorisyen olarak Hegelci çevreler içerisinde ilk kuramsal
birikimini nasıl edindiğini, şiirden kurama nasıl geçtiğini, Marx’la nasıl
tanıştığını ve kaynaştığını, işçi sınıfını örgütleme çalışmalarında bir militan
olarak nasıl öne fırladığını ve nihayetinde de 1848 Alman Devrimi sırasında
silahlı ayaklanmalara katılımını ve bir strateji ustası olarak “General”
lakabını almasını bütün ayrıntılarıyla görüyoruz. Zaten Carver’ın yaşamöyküsü
ilk yirmi beş yıla özellikle vurgu yapıyor.
Bu
vurgu içerisinde, somut eyleme koyulmuş, halkla temas halinde, sokağın nabzını
tutarak yaşayan Engels’in, hep kuramsal çalışmalara meyleden Marx’a bir uyarısı
da var.
Friedrich,
Karl Marx’a 1845 tarihinde yazdığı bir mektubunda şöyle sesleniyor: “Yaşayan
gerçek halkın doğrudan doğruya karşısına geçmek ve böylece, seni görüp
duymalarını sağlamak, ‘aklın gözü’yle gördüğün soyut okurlara şeytanca kalem
oynatmaktan çok farklıdır.”
DERİNLEŞME
VE DAYANIŞMA
Ancak
ardından, “yenilgi öğretmen”le tanışma evresi var. Ve önümüzde, yenilgilerden
de öğrenen, devrimlerle birlikte karşıdevrimleri de çözümleyen ve yeni devrimci
olanaklar belirene kadar biriktirip derinleşen bir mirasın ilk örneği var. Bu
ilk örnekte aynı zamanda dayanışmanın özel bir yeri de var.
Terrell
Carver’ın yapıtı, Karl Marx’ı maddi olarak destekleyebilmek için geçmişte terk
ettiği iş yaşamına geri dönecek kadar özverili bir yol arkadaşı olan Engels’in
bu yönünü anlatmayı da ihmal etmiyor.
Elbette
yıllar süren bu dostluk ve dayanışmanın bazı “gerilimli momentleri” de yok
değil. Eleştirel toplumcu düşüncede kadın ve erkek eşitliğinin ilk
savunucularından biri olan Engels’in Mary Burns’le hayat arkadaşı olması ama
özgür aşka inandıkları için evlenmemeleri, Mary’nin ölümünün ardından Lydia
(Lizzy) ile yaşadığı ilişki de yaşam öyküsünün sayfalarına yansırken, Engels’in
özel ilişkilerinin trajik anlarından birinde,
Londra’da maddi açıdan sıkışan ve sürekli yardım talebinde bulunan
Marx’la en büyük gerilimini yaşaması, Carver’ın akıcı anlatımında hayli güzel
verilmiş.
ELEŞTİREL
BAKIŞ VE “GÖLGE” SORUNU
Terrel
Carver’ın kapsamlı biyografi çalışmasının son bölümleri, “iş yükü”nden
kurtulmasının hemen ardından ömrünün ilk yıllarındaki yöntem ve kuram
çalışmalarına yeniden ama yeni bir bakış ve birikimle dönen Engels’e
odaklanıyor.
Sayfalar
arasında ilerlerken, siyasetçi ve kuramcı kimlikleri arasındaki gerilimi burada
da hissediyoruz.
Bir
yandan Marx’ın ölümünden sonra uluslararası komünist hareketin yol göstericisi
olmak, bir yandan Kapital’in ikinci ve üçüncü ciltlerinin yayımlanmasını
sağlamak ve kimi yapıtları “yeni dönemin gelişmelerini içeren yeni önsözler”le
okura aktarmak gibi zorlu “tamamlama” girişimlerine soyunmak, bir yandan da
“dönemin çağırdığı” yeni tartışmalara (örneğin Darvincilik tartışmasına),
kitapçıklara, yapıtlara yönelmek… elbette gerilimsiz mümkün değil.
Bu
noktada bir soru da beliriyor: Terrell Carver, Engels’in özellikle, somut
faaliyetlerdeki, bu faaliyetlerin önünü açan polemiklerdeki ve aslen de bu tartışmalara
dayanan kitapçıklar kaleme almadaki maharetine ağırlık verirken, acaba onun
kuramsal birikimini ve ön açıcılığını biraz göz ardı mı ediyor?
Yoksa
onun “Marx’ın gölgesinde kaldığı”, diyalektik anlayışının “kaba” olduğu
türünden o bilinen klişeleri yeniden mi üretiyor?
Engels’in
son dönemine, bu dönemdeki - üretkenliğine değil ama - üretiminin içeriğine
eleştirel bir mesafesi olduğu açık. Ancak örneğin Raya Dunayevskaya’nınki kadar
keskin bir mesafe değil bu. Onun hakkını vermesine engel de değil.
Lenin’in
sözleriyle “proletaryanın büyük savaşçısı ve öğretmeni” olan Engels’in sunduğu
katkıları ortaya koyarken, eksik bıraktığı yönlere de ışık tutmaya çalışıyor
sadece.
Son
sözü, Engels’in Komün yıllarında annesine yazdığı bir mektuptaki ifadelerine
bırakalım, kimsenin bir diğerinin “gölgesinde kalmadığı”, karşılıklı etkileşim
ve dönüşümün esas olduğu ilişkiyi, basit bir örnekten hareketle daha yakından
anlamaya çalışalım dilerseniz:
“Biliyorsun
ki otuz yıldır sahip olduğum fikirlerimi hiçbir şekilde değiştirmedim. Böyle
olayları duyduğum zaman onları savunmakla kalmayıp bir görev olarak harekete
geçmem seni şaşırtmış olamaz. Eğer bunu yapmasam benden utanırdın. Marx burada
olmasaydı ya da hiç var olmasaydı da durum hiç değişmeyecekti. Bu yüzden onu
suçlamak büyük haksızlık. Sevinçle hatırlıyorum ki, uzun zaman önce Marx’ın
akrabaları benim onun aklını çeldiğimi savunmuştu.”
Friedrich Engels - Yaşamı ve Düşüncesi / Terrel Carver / Çeviren: Ümit Şenesen / Yordam Kitap / 365 s.
En Çok Okunan Haberler
- Türkiye'nin 'konumu' hakkında açıklama
- Kalın Colani'nin yolcusu!
- Çanakkale'de korkutan deprem!
- Son anket: AKP eridi, fark kapanıyor
- Naci Görür'den korkutan uyarı
- 35 milyon TL değerinde altın sikke ele geçirildi
- Erdoğan'a kendi sözleriyle yanıt verdi
- Türkiye'den Şam Büyükelçiliği'ne atama!
- Kurum, şişeyi elinin tersiyle fırlattı
- 21 kişinin daha hastanelik olduğu ortaya çıktı