Bir ömür boyu barış mücadelesi
'Batsın bu dünya’ derken de ‘Bir şey yapmalı’ diyen Tahir Elçi’yi öldürdüler.
Diyarbakır’da dün gerektiğinde devletin, gerektiğinde PKK’nin şiddetini eleştiren, barışı her zaman önyargısız, fakatsız amasız savunan bir barış elçisi katledildi. Tahir Elçi, verdiği bütün fotoğraflarda gülümseyen yüzüyle bir umudu temsil ediyordu. Yıllarca faili meçhullerde, kör kurşunlarla öldürülenlerin haklarını savunmak için çabalayan Elçi’nin kaderi de ne yazık ki aynı oldu. Şırnak’ın Cizre ilçesinde 1966’da doğan Elçi, 1991’de Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. 1992’den itibaren Diyarbakır’da serbest avukatlık yapmaya başladı. “İnsan hakları” alanında çalışmak bölgedeki avukatların büyük çoğunluğu için olduğu gibi, onun için de tercihten ziyade kaderdi. Avukatlığının ilk yılları bölgede faile meçhullerin, yargısız infazların, işkencenin kol gezdiği kâbus dolu yıllardı. Ama o, insan hakları alanındaki çalışmalarını akademik bilgiyle donatmayı bilgiyle ve ezberden, slogandan uzak yürütmek istiyordu. Bu yüzden de onun avukatlığı, mücadeleci ve ayakları yere basan bir hukuksal bilgiyle donatılmıştı. Bilgiye ulaşmak için İngilizce şarttı ve iki kez İngiltere’ye dil eğitimine gitti. Daha 6 yıllık avukat iken 1998’da Diyarbakır Barosu’nda yönetici olarak görev yapmaya başladı. 2012’da baro başkanlığına seçilmesi bu yüzden sürpriz değildi. Aynı zamanda Barolar Birliği İnsan Hakları Merkezi Bilim Danışma Kurulu üyeliği de yapıyordu.
Mağdurların avukatı
İnsan Hakları Derneği (İHD) üyesi, Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) kurucularındandı Elçi. Yargısız infaz, faili meçhul cinayetler, köy yakma davalarında yaptığı mağdur avukatlığı ara vermeden sürdü. 1990’larda işlenen insanlık suçlarının yargılandığı Lice davası, Temizöz davası, Kuşkonar ve Koçağılı köylerinin bombalanması davalarının ısrarlı takipçisi olan Elçi’yi, 2000’lerde Hrant Dink cinayeti davasında, 2010’larda ise Roboski katliamı davasında görmek mümkündü. Türkiye’nin önde gelen ceza hukukçuları arasındaydı. Takip ettiği davaların önemli bir bölümünde AİHM’de mağdurlar lehine kararlar çıkmasını sağladı. Çözüm sürecinin en önemli savunucularındandı. Çatışmalar başladıktan sonra da barış için uğraşını sürdürdü. Hendeklerin kazılmasının ve çatışmaların kent merkezlerine taşınmasının karşısında durdu. PKK’nin şiddet eylemlerini de devletin ihlallerini de eleştirdi. Diyarbakır’da trafik polisleri öldürüldüğünde “Kamusal hizmet yürüten trafik polislerine saldırı kabul edilemez. Bu eylemler toplumumuzu ve meslektaşlarımızı vicdanen rahatsız etmiştir” dedi ve PKK’ye “insancıl hukukun asgari ölçülerine uyması” çağrısında bulundu. Sokağa çıkma yasağı uygulanan ilçelere giderek hak ihlallerinin durdurulması için uğraşırken üzerine ateş açıldı ama o yılmadı. Barış sürecinin yeniden başlaması için büyük çaba gösterdi. Elçi’nin öncülüğüyle 15 baro ‘çatışmalar dursun’ diye Öcalan’la görüşmek için Adalet Bakanlığı’na başvurdu, ancak talepleri reddedildi.
Elçi’nin hedef haline gelmesi ise 15 Ekim 2015’de CNN Türk’te “PKK terör örgütü değildir” demesiyle başladı. Kanala 700 bin lira para cezası kesilirken, Elçi hukuka aykırı biçimde Diyarbakır’da gözaltına alınarak İstanbul’a götürüldü. Savcılık Elçi’yi tutuklama talebiyle hâkimliğe sevk etti; yurtdışına çıkış yasağı konularak serbest bırakıldı. Hakkında “terör örgütü propagandası” suçundan 7.5 yıla kadar hapis istemiyle iddianame hazırlandı.
Boyun eğmedi
Elçi, bu olaydan sonra aldığı ölüm tehditlerine ilişkin sosyal medya hesabından “1990’lı yıllardan bu güne JİTEM’ci ağababalarınız ve generallerinize boyun eğmedim, sizden mi korkacağım? Sizden korkan sizin gibi alçak olsun” diye yazmıştı. Elçi, sokağa çıkma yasağının sık uygulandığı Sur ilçesindeki tarihi Dört Ayaklı Minare’nin kurşunlanmasına da kayıtsız kalmadı. Öldürülmeden bir gün önce tarihi değerlere sahip çıkma çağrısı yaptı ve “Sivil yaşam alanlarında çatışma ve operasyonlara son verilmesi için” Sur’da açıklama yapacaklarını duyurdu. Ne yazık ki yıllarca kör kurşunlarla öldürülen insanların katillerini bulmak ve cezalandırılmalarını sağlamak için uğraşan Elçi, Dört Ayaklı Minare’nin önünde aynı kaderle karşılaştı ve güpegündüz kör bir kurşunla öldürüldü.
DÜŞEN BAYKUŞ Evlerinin bacasından uğursuzluğun simgesi iki baykuş düşmüştü Elçi ailesinin evine. “Baykuşun acı ve hüzünlü hikayesi” diye yazdı, o lanetlenen baykuşa bakınca uğursuzluk görmüyordu oysa: “Küçüklüğümde hep baykuşun hüzünlü ve acıklı hikaye versiyonlarını dinledim. Bu gün evimin bacasından şömineye düşmüş doğa harikası iki baykuş buldum. Toplumuzun bu günlerde çokça yaşadığı acı ve hüzünlü hikâyesi gibi evimdeki baykuşların da barış ve özgürlüğü hak kettiğini düşünerek onları azat eyledim...” En sevdiği şarkı Elçi’nin favori “arabesk şarkısı” Orhan Gencebay’ın “Batsın Bu Dünya” parçası idi. Ama tabii Elçi’yi ifade edecek şarkı “Bugünlere ne güzel gidiyor” notuyla facebook hesabından paylaştığı Moğollar grubunun “Bir şey yapmalı” eseriydi. Diyarbakırlıların çoğu gibi o da Galatasaraylıydı ve oğlu Arin’le formaları çekip maç izlemek en büyük sevinçlerinden biriydi. Öğretmen eşi Türkan ve iki çocuğuyla, barış içinde mutlu bir hayat sürebilirdi... Ama o doğduğu toprakların kaderinden kaçamadı. |
En Çok Okunan Haberler
- Son anket: AKP eridi, fark kapanıyor
- Adliyede silahlı saldırı: Ölü ve yaralılar var!
- Ayşenur Arslan’ın Colani ile ilişkisi
- Serdar Ortaç: 'Ölmek istiyorum'
- Hatay’da yaşayan Alevi yurttaşlar kaygılı
- Köfteci Yusuf'tan gıda skandalı sonrası yeni hamle
- NATO Genel Sekreteri'nden tedirgin eden açıklama
- İBB'den 'Pınar Aydınlar' açıklaması: Tasvip etmiyoruz
- İmamoğlu'ndan 'Suriyeliler' açıklaması
- Edirne'de korkunç kaza