Bu kez tersi: Sofradan tarlaya

Dünya nüfusunun yüzde 27’si yetersiz beslenme, yüzde 28’i ise aşırı beslenme nedeni ile sağlık problemi yaşıyor. Yeni sistemin hedefi, “herkese gereği kadar gıda” olmalı. Ne yetersiz ne de aşırı!.. Problemin çözümü, gıda üretiminin “sofradan tarlaya” yaklaşımı ile planlanmasından geçiyor.

Bu kez tersi: Sofradan tarlaya
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 27.10.2018 - 17:04

Son yıllarda daha çok “tarladan sofraya gıda güvenliği” sistemi tartışılıyor. Bu sistemde uygulamanın kuşkusuz tarladan başlaması gerekiyor. Çünkü “gıda güvenliği” sisteminin amacı, gıdada insan sağlığına zararlı herhangi bir etkenin bulunmasının önlenmesidir. Bu etken bir cam kırığı, bir patojen bakteri veya bir pestisit kalıntısı vb. olabilir. Sofraya gelen gıdanın güvenli olması; bu potansiyel tehlikelerin birincil üretimden başlanarak adım adım elimine edilmesine bağlıdır.

Fakat bir de “gıda güvencesi” gerçeği var. Gıda güvencesi, insanın sağlıklı ve aktif yaşam için yeterli ve besleyici gıdaya erişme hakkı olarak tanımlanıyor.

Eğer günlük enerji alımı 1800 kaloriden azsa “yetersiz beslenme”den, gereğinden fazla ise “aşırı beslenme”den söz ediliyor. Birincisi kısaca büyüme ve gelişme geriliğine, ikincisi ise kilo fazlalığına ve buna bağlı diyabet, kalp, kanser gibi hastalıklara yol açıyor. Dolayısı ile optimal durum, diyet ile alınan enerjinin her iki limitten de uzak olmasıdır. Ayrıca sağlanan enerjinin karbonhidrat, yağ ve protein arasındaki dağılımı da çok önemli.

Sağlıklı ve aktif yaşam için yalnız enerji gereksinimin karşılanması yeterli değil. Vitamin, mineral, amino asit ve yağ asidi gibi 40 dolayında yaşamsal besin ögesi var. Bunların her birinin, her gün belirli miktarda alınması (günlük gereksinim düzeyi) gerekiyor. Eğer alınan miktar günlük gereksinimi karşılamıyorsa bu kez “dengesiz beslenme”den söz ediliyor. Bunların eksikliği, kendine özgü bir sağlık problemine yol açıyor. Geniş anlamda gıda güvencesi için hem makro (karbonhidrat, protein, yağ) hem de bu mikro (vitamin, mineral vb.) besin ögelerinin yeterince alınması gerekiyor.

Bir de gıda açısından “kendine yeterlik” kavramı var. Sağlık ve beslenme boyutu olmayan, salt ekonomik bir kavram. Bu kavramın da farklı tanımları var. Bir tanıma göre, bir ülkede tüketilen gıdanın yerli üretimle karşılanmasıdır. Fakat burada gıda tüketiminin beslenme açısından yeterli ve dengeli olup olmadığı dikkate alınmıyor. Eğer bu sağlanamıyorsa gerçek anlamda kendine yeterlikten söz edilemez. Çünkü kendine yeterliği sağlayan yetersiz gıda tüketimi de olabilir. Başka bir tanıma göre ise, gıda ihracatının gıda ithalatını karşılamasıdır. Fakat bu da yeterli ve dengeli beslenmenin güvencesi olamaz... Bir gıdanın ülke gereksinimi dikkate alınmadan ihraç edildiğini veya başka bir gıdanın gerekli olduğu halde ithal edilmediğini düşünelim. Her iki durum da ithalat- ihracat dengesi açısından olumlu fakat fakat gıda güvencesi açısından olumsuzdur. Çünkü insanların bu gıdalara erişimi zorlaşacaktır.

Bu nedenle, gıda açısından kendine yeterliğin en gerçekçi ölçütü dengeli beslenme gereksinimin ya da hakkının ne ölçüde karşılandığı, gıda tüketim profilinin sağlıklı ve aktif yaşama ne kadar uygun olduğudur. Günümüz dünyasında yaşanan trajedinin başlıca nedeni bu gerçeğin gözardı edilmesidir.

Dünya nüfusunun yüzde 11’i yatağa aç giriyor ve yüzde 16’sı gıda güvencesinden yoksun. Aynı dünyada nüfusunun yüzde 9’u obez ve yüzde 19’u aşırı kilolu. Demek ki dünya nüfusunun yüzde 27’si yetersiz beslenme, yüzde 28’i ise aşırı beslenme nedeni ile sağlık problemi yaşıyor. Yetersiz ve aşırı beslenenlerin toplamı (yüzde 55) dünya nüfusunun yarsını aşıyor. Bu paradoksal durum çoğu ülkede aynı anda yaşanıyor. Ancak, bazılarında yetersiz beslenme, bazılarında ise aşırı beslenme daha başat.

FAO verilerine göre, 1990-92 döneminde 843 milyon olan aç insan sayısı 2017’de henüz daha 821 milyon düzeyindedir. Obezite oranı ise hızlı bir artış gösteriyor: WHO verilerine göre dünyada obezite oranı 1975’ten 2015’e tam 3 kat arttı. Bu sorunun da öğüt vererek ve vergi koyarak önlenemeyeceği görülüyor.

Açlığın çözüm yolu artık belli. Kısaca, gıda üretiminin açlığın yaşandığı ülkelerde artırılması ve bunun için de açlık sınırındaki insanların aile çiftçiliği yaklaşımı ile üretime katılması gerekiyor. Bunun yaşama geçmesi ise gıda açıklı ülkelerin dayanışmasına bağlı.

 

Fakat dünya ölçeğinde kalıcı bir gıda güvencesi için bunun da ötesine geçilmeli. Yeni sistemin hedefi, “herkese gereği kadar gıda” olmalı. Ne yetersiz ne de aşırı!.. Problemin çözümü, gıda üretiminin “sofradan tarlaya” yaklaşımı ile planlanmasından geçiyor. Yani, mevcut gıda tüketim profilinin eksiği ve gediği ile ortaya konulması...


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler