"Bunun adı 'monşerlik' değil"

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Davos'ta İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres'e yaptığı ve dünyada büyük yankı uyandıran çıkışının ardından ortalık hazır sakinleşmişken Dr. Gamze Güngörmüş Kona ile son olayları değerlendirip, Ortadoğu'daki duruma göz gezdirdik... İşte Ortadoğu'daki büyük kavganın perde arkası...

Abone Ol google-news
Yayınlanma: 10.02.2009 - 16:20

Kaynayan kazan Ortadoğu'da meydana gelen son gelişmeler ışığı altında söyleşi yaptığımız Yurt Partisi Genel Başkan Yardımcısı Dr. Gamze Güngörmüş Kona ile Türkiye ve bölgenin geleceğini konuştuk. Kona bizlere Davos'ta Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres arasında yaşanan gerginlikten, dünya basınında çıkan haberlere, Türkiye'nin olaya tepkisinden, değişen dünya düzenine kadar birçok konuyu yorumladı.

 

'Mantıktan uzak, duygusal tepki'

- Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Davos'ta İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres'e karşı çıkışını nasıl değerlendiriyorsunuz, sizce bu çıkış diplomatik sınırlar içerisinde midir? Ayrıca faturası modaratöre kesilen bu çıkışta modaratörün tutumu saygı sınırları içerisinde yer alır mı?

G.G.K: Mantıktan uzak ve gayet duygusal bir tepki. Bu tepki, diplomatik sınırlar içinde değerlendirilemez çünkü Başbakanın tavrı diplomatik teamüllerden oldukça uzak, sadece anlık bir kızgınlığın ifadesiydi. Ayrıca Başbakan'ın asıl kızgınlığı moderatöre değil Peres'eydi. Ancak, o an kızgınlığın moderatöre yönlendirilmesinin sebebi moderatörün nezaket sınırlarını fazlasıyla aşmasıyla ilgiliydi. Hiç bir oturum yöneticisi bir devletin temsilcisine bu türden bir davranış kalıbı sergileyemez, bu tavrın hoş görülebilir yanı yoktur, olamaz da.

 

- Başbakan Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı Şimon Peres'e söylediği sözlerin bir kısmının tercüman tarafından çevrilmemesinin ya da yumuşatılarak çevrilmesinin olayın farklı boyutlara ulaşmasını engellediği düşünülebilir mi?

G.GK: Tercüman Başbakan'ın sözlerini istediği kadar yumuşatmış olsun ya da çevirmekten kaçınmış olsun, Başbakan'ın tüm çıkışı adrese teslimdi.

 

- Recep Tayyip Erdoğan'ın Gazze'de yaşanan son insanlık dramından önce bu kadar sert bir çıkışı olmadığını biliyoruz. Erdoğan'ın bu çıkışının Ortadoğu'da üstlenmek istediği arabuluculuk rolünden sonra ortaya çıkması sizce nasıl değerlendirilebilir?

G.G.K: Medya Davos'ta Başbakan'ın bu çıkışını "ilk" ve en "şiddetli" çıkış olarak nitelendirdi ancak Başbakan, İsrail hükümetine daha önce de bu şiddette fakat sözlü bir tavır almıştı. Hatırlanacağı gibi, Şaron hükümetinin Filistin'de devlet terörü uyguladığını açık bir dille ifade etmişti. Bu nedenle, Başbakan'ın Davos çıkışını arabuluculuk rolünü üstlenmek için gerçekleştirdiğini ve bu amacın bu çıkış için temel neden teşkil ettiğini söylemek yanlış değil ancak çok eksik bir saptama olur.

 

- Henüz partisinin genel seçimlerde zafer kazanacağı belli olmadan ABD Başkanıyla görüşmeye giden bir parti liderinin, ABD ile politikaları içiçe girmiş bir ülkenin liderine bu şekilde bir çıkış yapmasını nasıl yorumluyorsunuz?

G.G.K:
Sıradan insanlar hata yaptıklarında vebali kendileri yüklenirler, halkların temsilcileri ise hata yaptıklarında vebal tüm halka fatura edilir, bu nedenle, liderlerin böyle lüksleri yoktur, olmamalıdır. Bu çıkış bilinçli bir çıkış ise şu düşünülmelidir : "Hükümet ABD'nin desteğini artık alamayacağını net bir biçimde anlamış ve bu nedenle de hırçınlaşmıştır." Bu çıkış duygusal bir çıkış ise şu düşünülmelidir : "Fatura bir zaman kesilecektir ama o zaman ve şartlar nedir ve nasıldır şimdiden öngörülemez." Ancak, her iki koşul da şu gerçeği değiştiremez; "ABD bölgedeki çıkarlarını ancak İsrail'i hoş tutarak gerçekleştirebilir, bu nedenle İsrail ile ters düşen herhangi bir devlet ABD'nin gazabından kurtulamayacaktır."

 

'Türkiye olumsuz anlamda gündeme oturmuştur'

- Erdoğan'ın bu çıkışın dünyadan çeşitli tepkiler geliyor. Times, Newsweek, Wall Street Journal, Haaertz gibi yanlı veya yanlı olmayan dünya basını bu olayı farklı şekilerde yorumluyor. Sizce Erdoğan'ın tepkisi dünyada nezdindeki Türkiye imajını nasıl etkileyecek? Türkiye sınırları içerisinde alışılageldik Erdoğan uslübü dünya tarafından nasıl algılanmıştır?

G.G.K: Dünya nezdindeki Türkiye imajı daha doğrusu Başbakan üzerinden yaratılan Türkiye imajı ikinci dönem AKP iktidarının icraatlarıyla zaten 2002-2007 yılları arasındaki ivmesini kaybetmiştir. Özellikle AB üyesi ülkeler reformların oldukça yavaşladığını, insan hakları hususunun eski önemini kaybettiğini, demokratikleşme çabalarının hız kestiğini, Kıbrıs uyuşmazlığının devam ettiğini, azınlık hakları konusunun hafife alındığını ikinci AKP iktidarı döneminde sıklıkla vurgulamakta ve Türkiye'yi eleştirmektedirler. Bir de Davos'ta yaşanan bu türden bir duygusal çıkış üzgünüm ama bir kez daha Türkiye'yi olumsuz anlamda gündeme oturtmayı başarmıştır.

 

"Bunun adı 'monşerlik' değil oyunu kuralına göre oynamaktır"

- Erdoğan'ın Türkiye'yi Hamas destekçisi bir ülke gibi yansıttığını düşünüyor musunuz ve Başbakanın Hamas'a verdiği desteği nasıl yorumluyosunuz?

G.G.K: Türkiye, benzer desteği Çeçenistan'a verirken de bu kez Rusya tarafından "teröristlere destek veren ülke Türkiye" şeklinde yaftalandı. Rusya çoğu kez rahatsızlığını; Türkiye tarafından Çeçen savaşçılara verilen destek ile PKK'ye verilecek olası destek arasında paralellik kurarak ifade etti. Aynı ifadeyi Şimon Perez de kullandı "PKK'nin başınıza bir gün içinde yüzlerce bomba yağdırdığın düşünsenize, siz ne yapardınız?" Yani, İsrail Hamas'ı bir terör örgütü, Hamas militanlarını ise teröristler olarak tanımlarken, siz Türkiye olarak Hamas'ın masada söz sahibi olması gereken bir siyasi irade olduğunu ifade ediyorsunuz hem de başınızda PKK gibi bir dert varken. Bunlar gayet elastik ve hassas konular, PKK militanlarının "özgürlük savaşçısı" olarak nitelendirilmesi ve bir "terör örgütü" olarak kabul edilmemesi nasıl Türkiye'nin canını ziyadesiyle sıkıyorsa, Hamas'ın bölgede hastaneler ve ana okulları açan, fakirleri gözeten, toplu düğünler yapan bir sivil toplum örgütü hatta bir siyasi irade olarak tanımlanmasının da aynı ölçüde bir başka devletin canını fazlasıyla sıktığı düşünülmeli ve siyasi duruş ve söylem bu doğrultuda geliştirilmelidir. Bunun adı ise monşerlik değil, dengeleri gözeterek oyunu kuralına göre oynamaktır.

 

'Tam bir Ortadoğuluyuz'

-Türk halkının olay karşısındaki tutumu aşırı verilmiş bir tepki midir? Erdoğan yerel seçimler öncesi halkın nabzını iyi mi yoklamıştır? Dış politikanın iç politikaya malzeme yapılması her zaman başarıyı beraberinde getirir mi?

G.G.K
: Bizler kendimizi ne denli Batılı görmek istesek de hal, duruş ve düşünüş olarak tam bir ortadoğuluyuz. Biz de insanlar bir haftada meşhur olup milyonlar kazanırlar, diğer hafta bir küçük hatayla bu insanların kelleleri uçurulur. Heyecanlıyız, bilinçsiz bir duygu tezahürümüz var, çabuk kahramanlar ve hainler ilan ediveririz. Hele ki din ve namus konuları işin içine girince daha da heyecanlanıveririz. Mazlumların yanında olmayı ve yanında duranları severiz. İşte Gazze'de hem mazlumlar hem de müslümanlar öldürülmektedir, bunu yapanlar ise kimilerince hiç Ortadoğu'ya ait olmayan Yahudilerdir. Yani anlayacağınız tam damardan bir konudur, tam heyecan yapılacak konudur. Alkış tutan halk, PKK'ya karşı terörle mücadele kapsamında kullanılacak insansız uçakları nereden aldığımızı sorgulamaz ve bu nedenle ilişkilerimizi devam ettirmemiz gerektiğini düşünmez, mazlumun ve müslümanın hakkını koruyan Başbakan'ı alkışlar ki bu çok doğal bir duygu tezahürüdür. Burada asıl sorgulanması gereken dış politikanın iç politka malzemesi haline getirilmesi ve bu malzemenin gayet hoyratça kullanılmasıdır. Burada elde edilecek kazanım sadece iç politikada tüketilecektir oysa harcanan dış politik menfaatler olacaktır.

 

- CHP Genel Başkan yardımcısı Onur Öymen'in Erdoğan'a yönelttiği "Kerkük'te binlerce Türk, Irak'ta yüzlerce kadın ve çocuk öldü. Siz o zamanlar bu öfkenizi nereye sakladınız? Onları nasıl sineye çektiniz? O sırada o insanlar öldürülmüyor muydu? İşinize gelince öyle, işinize gelince böyle... '' açıklaması nasıl değerlendirilebilir? Muhalefet konuya objektif yaklaşabilmiş midir?

G.G.K:
Muhalefet partisi mensupları iktidarın hiç bir icraatına objektif bakmaz bakamaz, eleştirmek için vardır ve bu görevini yapar. Bu nedenle, CHP olaya doğru yaklaşsa dahi samimi değildir.

 

- Başbakan Erdoğan'ın ben siyaset adamıyım diplomasiden anlamam açıklaması bir liderin yapacağı tüden bir açıklama mıdır? Bir lider diplomasiden uzak kalabilir mi?

G.G.K:
Başbakan'ın diplomasiden anladığını ve gerektiğinde gayet diplomatik tavır aldığını somut olaylarla ifade edebiliriz. diplomasiden anlamayan bir başbakanımız olsaydı siyaset hiç yapamazdı oysa mükemmel siyaset yapıyor. Bu açıklaması sadece kızgınlıktandır, tavrını "teamüllere aykırı" bulan tarafa şu açık mesajı vermiştir : "Ben sizler gibi teamüllere uyacağım diye ezilen tarafın haklarını korumamazlık edemem, benim müslüman yönüm kuvvetlidir, müslümanı ezene de tavır alırım" Aslında gayet diplomatik ve tabanı kucaklayan bir iç siyaset açılımıdır. Diplomasinin tam da kendisi bu tavırda mevcuttur.

 

- Değişen dünya düzenlerinde Türkiye'nin ABD tarafından değiştirilen rolleri bu çıkış sonrası nasıl bir ivme kazanır yada kaybeder?

G.G.K: Bir başka devlet tarafından Türkiye için biçilen bir rolün herhangi bir olumlu ya da olumsuz gelişmenin ardından olumsuz anlamda etkilenmesi ya da ivme kazanması, rol biçilen devlete kalıcı bir getiri ya da götürü yükleyemez. 1991 yılında yine A.B.D. tarafından biçilen rol gereği, Kerkük-Yumurtalık boru hattını kapattık, ne denli büyük bir maddi kayıba uğradık, aynı krizde Saddam'ın gazabından Türkiye'ye yönelen Kürtlerin güvenli bir biçimde yaşamalarını sağlamak için bizzat bizim ricamızla ABD 36. paralelin üstünde bir güvenli bölge yarattı, bu alan Kürt devletinin ilk tohumlarının atılması için elverişli bir mekan haline dönüştü, şimdi mücadelemiz halen devam ediyor, yine SSCB dağıldığında ABD Türkiye'nin yeni bağımsızlığına kavuşan Orta Asya devletleri için bir model ülke olması gerektiğini söyledi ve Türkiye'ye böyle bir model biçti, ne Orta Asya devletlerini kazanabildik ne o coğrafyada etkin bir güç olabildik. Tüm bu nedenlerle, başak bir devletin biçtiği rol, rolü biçen devletin avantajını maksimize etmek içindir, rol biçilen devletin çıkarlarını korumak için değil.

 

"İsrail'in amacı Ortadoğu'da lider devlet olmaktır"

-Gazze'de yaşanan ve yıllardır çözülemeyen konuda Türkiye'nin oynadığı rolde başarıya ulaşması yüksek ihtimal midir, Türkiye kilit oyuncu olabilir mi? Yoksa bölgedeki büyük güçler Türkiye'nin bu rolü oynamasını etkileyebilir mi?

G.G.K: Mesele, Gazze - Kudüs meselesi değildir. Temel sorun ve konu, Arap-İsrail uyuşmazlığının Filistin özelinde net bir biçimde açığa çıkmasıdır. Ayrıca bu sorun, bölgesel bir sorun olma özelliğini çoktan yitirmiş, uluslararasılaşmıştır. Bu nedenle, bu sorunun çözümünde bölgeden bir devlet olan Türkiye'nin yaptırım gücü ve alanı yok denecek kadar azdır. Bu sorunun bölge genelinde devamından hem bölgede oldukça yüksek çıkarları olan bazı başat global güçlerin hem de taraflardan biri olan İsrail'in menfaatleri vardır. Başat güçlerin amacı, süre gelen uyuşmazlıktan İsrail üzerinden çıkar sağlamak, İsrail'in amacı ise bu uyuşmazlık üzerinden Ortadoğu'da lider devlet olmaktır.

 

- Ortadoğu herkesin hemfikir olduğu gibi kaynayan bir kazan. Ortadoğu genelinde meydana gelen çatışmaların ve sürtüşmelerin çıkış noktası nedir? Hegamon güçlerin bölgeden çekilmesi bölge devletlerinin uzlaşısında nasıl bir rol oynar?

G.G.K: Bölge dışı devletler bölgeden çekilse de Ortadoğu'da uzlaşı sağlamak mümkün değildir. Sınıflar arasında bu denli büyük bir eşitsizlik varken, politik kültür yok denecek kadar azken, halklar bu kadar cehalete mahkum edilmişken, din ve aşiret yapılanması herşeyin üstünde bir belirleyiciyken, silahlanma yarışı alıp başını gitmişken, bir kısım orta doğu halkları ABD'nin varlığından bu kadar memnun, bir diğer kısım Ortadoğu halkı ABD'nin varlığından bu denli nefret ederken üzgünüm ama büyük devletler çekilse de Ortadoğu devletlerinin ve halklarının ortak paydada birleşmeleri mümkün gözükmemektedir.

 

'Ortadoğu devletleri Türkiye'yi ve Atatürk'ü affetmezler'

- Son olarak, Ortadoğu'da Türkiye'nin rolü üzerine genel bir yorum yaparak okuyucularımıza bölge hakkında özet bir bilgi verebilir misiniz?

G.G.K: Türkiye'nin Orta Doğu'da diğer devletler üzerinde bir rolü yoktur, olamaz. aktif orta doğu olarak nitelendirilen Arap Ortadoğusu batı hayranıdır, özellikle ABD'yi kırmamak için elinden geleni yapar, pasif Ortadoğu olarak nitelendirilen çalkantılara sahne ve gebe ortadoğu devletleri ise Türkiye'yi ve Atatürk'ü affetmezler çünkü Türkiye hukukuyla, sosyal dokusuyla, eğitim ve kültürüyle Batıya kanalize olmuş, Ortadoğu'ya yar olmamış bir devlettir. Bu arayı açan ise yaptığı devrimlerle Atatürk'tür. Ortadoğu devletlerine göre Türkiye; Ortadoğu'nun çalkantılarına karışmamayı düstur edinmiş, sadece petrol krizlerinde ve Kıbrıs yalnızlığında Ortadoğu devletlerinin desteğini arayan, menfaatperest bir devlettir. Hal böyleyken, Türkiye'nin Ortadoğu devletleri üzerinde bir etkinliği olamaz.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon