''Burası Silivri yargılama kampı"

İkinci ergenekon davasının tutuklu sanığı Cumhuriyet gazetesi yazarı Mustafa Balbay, ''Burası Silivri yargılama kampı. Her şey demokratik, hukuk içinde görülüyor, ama biz infazlı yargılama kampındayız'' dedi.

''Burası Silivri yargılama kampı
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 07.05.2010 - 07:23

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmada, tutuklu sanık Kemal Aydın savunmasına devam etti.

Daha sonra sanıkların taleplerinin alındığı duruşmada konuşan Mustafa Balbay, Cumhuriyet gazetesinin, Türk Metal Sendikası ile birlikte ''Strateji'' eki çıkardığını belirtti.
Balbay, 2004'te bu eki çıkarırken, ileride bunun terör örgütü faaliyeti sayılacağına değil inanmak, aklının bile alamayacağını söyledi.

İddianamede tutuklu sanık Mustafa Özbek ile ilişkisinin bu eke dayandırıldığını ifade eden Balbay, Türkiye'nin temel konularına baktıklarında Türk Metal Sendikası ile benzer şeyleri söylediklerini fark ettiklerini, bunun üzerine ''Strateji'' ekinin çıkarıldığını kaydetti.
Cumhuriyet gazetesinin 84. kuruluş yıl dönümünü kutladığını dile getiren Balbay, ''Cumhuriyet gazetesinin adını Atatürk verdi. Atatürk, Yunus Nadi'yi çağırıyor, 'Çocuk bir gazete çıkar, adı Cumhuriyet olsun, Cumhuriyet'i bu topluma anlatalım' diyor ve Cumhuriyet çıkarılıyor'' şeklinde konuştu.

Balbay, Cumhuriyet gazetesinde, yayın hayatına başladığı 1924'ten bu yana Ziya Gökalp, Halit Ziya Uşaklıgil, Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, Yaşar Kemal, Cahit Tanyol, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Oktay Akbal, Şevket Süreyya Aydemir, Uğur Mumcu, Muammer Aksoy gibi büyük yazar, gazeteci ve düşünce adamlarının yazdığını kaydetti.

Gazeteciden edebiyatçıya, Cumhuriyet'e harç koyanların yazdığı Cumhuriyet gazetesinin, iddia makamı tarafından ''terör örgütü merkezi'' olmakla suçlandığını savunan Balbay, ''Ben bu gazetenin yazarı, yayın kurulu üyesiyim. Ama gelinen noktada gazeteyi bombalayan örgütün de üyesiyim. En hafif anlatımla buna işkence denir. Bu, düşünsel soykırımdır'' diye konuştu.

Soğuk savaşın bitmesinin ardından nasıl bir gazete çıkarmak gerektiğini düşündüğünü belirten Balbay, Cumhuriyet gazetesinin Cumhuriyet'in tarihini yazdığını ifade ederek, ''Cumhuriyet gazetesini Yunus Nadi kurdu, Nadir Nadi kurumsallaştırdı, İlhan Selçuk 21. yüzyıla taşıdı'' dedi.

Balbay, 15 aydır tutuklu bulunduğunu belirterek, şöyle devam etti:
''Buraya Silivri dolum tesisleri diyorum. Her ayı belli bir konuya ayırarak, o konudaki kitapları okuyorum. Üniversite yıllarımdan beri okuyabildiğim en iyi dönem bu. Ben dünyadaki birçok savaş kampını, esir kampını gezdim, Balkanlar'daki tecrit kamplarını gezdim. Burası da Silivri yargılama kampı. Her şey demokratik, hukuk içinde görülüyor, ama biz infazlı yargılama kampındayız. Yaşam biçimimiz, düşüncelerimiz, yayınlarımız nedeniyle yargılanıyoruz. Ankara, Hitler'i tarihin sayfalarında değil, bu iddianamenin sayfalarında arasın. Bu iddianameye göre 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ile görüşmekle suç işledim. Bu ülkenin nereye gittiğini düşündüğüm için suç işledim.''
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde Türkiye'nin imzası olduğunu belirten Balbay, ''Bize hukuku bu ülkenin sınırları dışında aratmayın. Bu toplama kampını dağıtma kampı yapın. Bizi tutuksuz yargılayın''
dedi.

 

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmada konuşan tutuklu sanık Durmuş Ali Özoğlu, tüm sosyal çevresini ve arkadaşlarını bu dava nedeniyle kaybettiğini ifade ederek, artık ne avukatlarının ne de ailesinin kendisi yüzünden üzülmemeleri gerektiğini kaydetti.
Özoğlu, avukatlarını da azlettiğini, kendisinin de artık duruşmaya katılmayacağını ancak ''silah zoruyla mahkemeye geleceğini'' söyledi.

Tutuklu sanık Tuncay Özkan da avukat Yusuf Erikel'in Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanmasının, diğer sanık avukatlarına savcılık tarafından gözdağı verilmek amacıyla gerçekleştirildiğini savundu. Yargılama sürecini eleştiren Özkan, mahkeme heyetine ''Artık size kızamıyorum. Sadece acıyorum'' dedi.

Savcılar Nihat Taşkın ve Mehmet Ali Pekgüzel'i eliyle işaret eden Özkan, ''Kızacak olsam bunlara kızarım. Ancak kızamıyorum'' ifadesini kullandı.
Özkan, ''cezaevinden çıkmasının iki kampanyaya baktığını, ilk seçimde milletvekili olup dışarı çıkabileceğini'' söyledi.


''Erikel'in tutuklanması gözdağı değil"


Durmuş Ali Özoğlu'nun avukatı Cavit Subaşı da hayatının ilk azlini aldığını ve bunu kabul ettiğini belirtti. Özoğlu'nun diğer avukatı Yusuf Erikel'in de burada avukat olarak savunmasını yapmadan önce ciddi bir kulak ameliyatı geçirdiğini söyleyen Subaşı, ilaçlarının cezaevi idaresiyle görüşülerek verildiğini kaydetti.

Subaşı, ''Savunma hakkını kullanan avukatlar maalesef bu davada yer değiştiriyor. Bizim bir korkumuz yok. Bu bir gözdağı olmamıştır. Erikel'in layık olduğu yere, savunma sıralarına dönmesini temenni ediyorum'' dedi.

Avukat Subaşı, ardından Yusuf Erikel ile Durmuş Ali Özoğlu arasında yapılan ve ''20 bin silah'' ifadesinin yer aldığı belirtilen görüşmenin ses CD'sini duruşma salonunda dinletti.
Konuşmada geçen kelimenin silah olmadığını ifade eden Subaşı, bu tapenin çözümünü yanlış yapan üç kamu görevlisi hakkında, adaleti yanılttıkları gerekçesiyle mahkeme tarafından suç duyurusunda bulunulmasını istedi. Özoğlu'nun diğer avukatı Şule Gökay Ağazade de müvekkilinin azlini kabul ettiğini dile getirdi.


Haberal'ın avukatları

Tutuklu sanık Prof. Dr. Mehmet Haberal'ın avukatı Köksal Bayraktar da müvekkiline sorulan soruların büyük bir kısmının, eski başbakanlardan Bülent Ecevit'in tedavi sürecine ilişkin olduğuna dikkati çekti.

Bayraktar, gazeteciler Can Dündar ve Rıdvan Akar'ın yazdıkları ''Karaoğlan'' adlı kitabın eki olarak verilen DVD'deki röportajın kamera arkası görüntülerini de salonda heyete izletti.
Sadece Rahşan Ecevit'in görüntüsünün yer aldığı DVD'de Rahşan Ecevit, ''eşine yanlış tedavi uygulanmadığını, 6-7 ay istirahat önerilerek eşinin siyaset hayatından uzaklaştırılmak istendiğini'' söylerken Bülent Ecevit ise kendisine o kadar süre istirahat verilmediğinden söz ediyor.


''Savcılık olarak resen işlem yapacağız"


Sanık ve avukatların taleplerinin ardından Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel açıklamada bulunarak, kanun koyucunun duruşmalar sırasında bir suç işlenmesini, mahkemeye saygısızlık yapılmasını önlemek istediğini söyledi.

Pekgüzel, ''Buna karşılık, en başta iddia makamındaki Cumhuriyet savcılarına yönelik olmak üzere, Türk Ceza Kanunu tanımlamasına göre duruşmalar sırasında hakaret, tehdit, iftira, devletin kurum ve organlarını aşağılama gibi açıkça suç oluşturabilecek sözler söylenmektedir'' dedi.

Yargılamanın başından itibaren bu konunun iddia makamı olarak dile getirildiğini ifade eden Pekgüzel, şöyle devam etti:
''Suç oluşturan eylemler asla savunma hakkı sınırlarında kabul edilemez. Savunmayı da güçlendirmeyeceği açık olan bu tutumun, bir engelleme söz konusu olmadığından bazı sanık ve müdafilerince kasıtlı olarak ve ısrarla sürdürüldüğü gözlenmektedir. Şimdiye kadarki mahkeme uygulaması dikkate alınarak bir süredir mahkemenin suç duyurusunda bulunmasına karar vermesi talep edilmemektedir. Ancak, duruşma tutanakları tanzim edildiğinde suç oluşturan her bir eylem için Cumhuriyet Savcılığı olarak resen işlem yapılacağını bildiriyoruz.''
Pekgüzel, tutuklu sanıklardan Muzaffer Öztürk'ün tahliyesini istedi.

Mahkeme Heyeti Başkanı Köksal Şengün, talepleri değerlendirmek üzere duruşmaya ara verdi.

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesince Silivri Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesi'nde oluşturulan salonda görülen davanın bugünkü duruşmasına, gazeteci Tuncay Özkan, Cumhuriyet gazetesi yazarı Mustafa Balbay ve eski Özel Harekat Dairesi Başkanvekili İbrahim Şahin'in de aralarında bulunduğu tutuklu 35 sanık katıldı.

Tutuksuz yargılanan İlyas Çınar, Mahir Akkar ve Hüseyin Vural Vural da duruşmada hazır bulundu.

Tutuklu yargılanan eski Başkent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Haberal, eski İnönü Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu ve emekli Tuğgeneral Levent Ersöz ise duruşmaya gelmedi.

 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler