DDK: Özal'ın ölümü şüpheli

Devlet Denetleme Kurulu, eski Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın ölümünün şüpheli olduğunu açıkladı. DDK, Özal'ın mezarının açılarak otopsi yapılması gerektiğini vurguladı.

DDK: Özal'ın ölümü şüpheli
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 13.06.2012 - 10:25

Cumhurbaşkanı Gül'ün talimatı üzerine Sekizinci Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın vefatını inceleyen DDK, raporunu kamuoyuna açıklandı.

Cumhurbaşkanlığı Basın Merkezi'nden yapılan açıklamada, Turgut Özal'ın 17 Nisan 1993 tarihinde vefat ettiği, aile fertleri, yakınları ve diğer kişilerce ölümüyle ilgili çeşitli iddiaların zaman zaman gündeme getirildiği hatırlatıldı.

Söz konusu iddiaları kapsayacak nitelikte bugüne kadar herhangi bir idari araştırma,inceleme ve soruşturmanın yapılmadığına işaret edilen açıklamada, toplumsal duyarlılıkları dikkate alan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün, DDK'ya 1 Ekim 2010 tarihinde, konunun ayrıntılı biçimde incelenmesi talimatı verdiği belirtildi.

DDK'nın, Özal'ın vefatıyla ilgili yaşanan süreçte gerek Köşk yerleşkesinde gerekse Hacettepe Üniversitesi Hastanesi'nde yürütülen sağlık hizmetlerine dair idari iş ve işlemlerle olayın oluş şekli ve ölüm sebebine ilişkin kamuoyuna yansıyan iddialarla ilgili tüm hususları kapsamlı şekilde araştırıp incelediği kaydedildi.

''Ölüm nedeninin belirlenmesi konusunda gerekli ihtimam gösterilmemiş''

DDK'nın raporunun giriş kısmında çalışmaya ilişkin bilgiler yer alırken, birinci bölümünde Turgut Özal'ın ölümüne yönelik ileri sürülen iddialara ilişkin incelemeler, ikinci bölümünde ölüm sebebinin tespitine yönelik incelemeler, üçüncü bölümde genel değerlendirme ve önerilerle sonuç yer aldı.

Raporda, 2010 yılında Cumhurbaşkanı Gül'ün Kurul'a verdiği araştırma ve inceleme görevi kapsamında yapılan çalışmayla aynı yıl içinde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın başlattığı soruşturma dışında adli ve idari makamlarca konunun kapsamlı olarak araştırılmadığının görüldüğü bildirildi.

Raporun nihai değerlendirme ve sonuç kısmında, bahsedilmesi gereken ilk hususun döneme dair ortaya çıkan ve kısmen de halen devam eden kamu yönetiminin güvenliği ve işleyişine ilişkin tezahür eden önemli bir zafiyet ortamının varlığı olduğu belirtilirken, merhum Turgut Özal'ın görevi başında vefat eden bir Cumhurbaşkanı olduğu hatırlatıldı.
Özal'ın ölümünün, uzun süreli devam eden ağır bir hastalık neticesinde ve beklenen bir ölüm olmadığına, ani gerçekleştiğine dikkat çekilen raporda, şu değerlendirmelerde bulunuldu:

''Görevi başında ve ani şekilde ölen bir cumhurbaşkanının ölümü her zaman 'şüpheli' bir ölümdür. Bu itibarla ölüm nedeninin belirlenmesi amacıyla herhangi bir otopsi ve/veya Köşk yerleşkesinde delil tespiti benzeri işlemlerin yapılmamış olması tam anlamıyla 'akıl tutulması' ile izah edilebilecek bir durumdur. Öyle ki mezkur akıl tutulması dönemin ilgili devlet organlarına ve merhumun yakınlarına tam anlamıyla hakim olmuştur. Bunun sonucunda da ölüm nedeninin belirlenmesi konusunda gerek doktorlar ve aile üyelerince gerekse yargı organları ve diğer devlet ricali tarafından otopsi yapılması konusunda gerekli ihtimam ve tavır gösterilmemiştir.

Kamuoyunda yaygın şekilde merhum Turgut Özal'ın ölümünün doğal bir ölüm olarak görülmemesi ve öldürülmüş olabileceğine ilişkin ölümün hemen akabinden itibaren geniş bir yelpazede bir takım iddiaların ortaya çıkmasının temel sebeplerinden birisisi de budur. Merhum Turgut Özal'ın ölümünün üzerinden 20 yıl geçmesine rağmen bu süre içerisinde ölümüyle ilgili ortaya atılan çeşitli iddialar hakkında bugüne kadar herhangi bir idari araştırma ve incelemeyle kapsamlı bir adli soruşturma yapılmamış olması da aynı akıl tutulmasının uzun yıllar boyunca devam ettiğine işaret etmektedir. Söz konusu akıl tutulması, esas itibariyle gerek görev başında ölen gerekse görevini yapmaya engel teşkil edecek nitelikte ağır hastalığa yakalanan devlet adamları hakkında izlenecek hukuki süreç ve yöntemlerin yazılı hukuk kuralları olarak Anayasa ve diğer mevzuatta tanımlanmamış olmasından kaynaklanmaktadır. Bu konu tamamıyla geleneğe bırakılmış olup devlet hayatımızda zaman zaman yaşanan inkıtalar nedeniyle bu konudaki gelenekler de tam olarak gelişmiş değildir.''

Raporda, gerek Turgut Özal'ın ölümü gerekse eski başbakanlardan Bülent Ecevit'in hastalık sürecine ilişkin iddialar ve yaşananların bu konudaki eksikliği, zafiyeti tümüyle teyit eder mahiyette olduğu ifade edildi.

''Sağlık personeli ve ambulans bulundurulmaması kabul edilebilir değil''

Bahsedilmesi gereken ikinci hususun ise dönemin Cumhurbaşkanlığı yerleşkesinde cumhurbaşkanlarına sunulan sağlık hizmetlerinin kapasitesi ve kalitesiyle ilgili ciddi sorunların varlığı olduğuna işaret edilen raporda, merhum Turgut Özal'ın geçmiş sağlık bilgileri ve yoğun program trafiği bilinmesine rağmen derhal müdahaleye uygun ve yeterli sağlık personeli, ekipmanı ve donanımlı bir ambülansın bulundurulmamasının, kabul ve izah edilebilir bir yönetim anlayışı ve uygulaması olmadığı vurgulandı.

Bu açıdan Özal'ın rahatsızlandığı anda kendisine ne gerekli vasıfta ilk müdahale yapılabildiği ne de uygun şekilde ve tam zamanında hastaneye götürülebildiği belirtilen raporda, söz konusu dönemde cumhurbaşkanının acil bir rahatsızlık geçirmesi anında izlenecek yöntem ve süreçlerin (ilk müdahaleyi yapacak sağlık personeliyle araç ve gerecin hazır tutulması, takip edilecek yol güzergahı ve gidilecek sağlık kuruluşu, yol emniyetiyle ilgili tedbirler, son zamanlarında yediği ve içtiği şeylerin listesi ve numunesi, kullandığı ilaçların listesi, hasta öyküsüne ilişkin bilgiler vb.) tanımlanmamış olması nedeniyle adeta herhangi bir mahallede aynı şekilde vefat eden bir insan için hane halkı ve komşularca yapılanların ötesinde bir uygulama yapılamadığı kaydedildi.

''Özal'ın ölüm nedeni bugün itibariyle bilinmezliğini koruyor''

Rahatsızlanma anı ve şekliyle ilgili belirsizlikler ve çelişkilerin, ölüm nedeninin tespitine yönelik gerekli otopsi ve diğer işlemlerin yapılmamış olmasının ve alınan kan örneklerine ilişkin tahlillerin akıbetinin belirsizliğinin, Özal'ın ölüm nedeninin bugün itibariyle de bilinmezliğini koruduğunu gösterdiği vurgulanan raporda şunlar kaydedildi:
''Kurulumuzca oluşturulan Tıbbi Uzmanlar Heyetinin de ulaşmış olduğu nihai bilimsel sonuç da özet itibariyle bu istikamettedir. Tıbbi Uzmanlar Heyeti'nce ulaşılan sonuca, Türkiye'deki hastane ve laboratuvarlarla Amerika Birleşik Devletleri'ndeki hastanelerden toplanabilen ve sonradan oluşturulan sağlık dosyasıyla ulaşılması ve yıllar geçtikten sonra yapılan bir çalışma olması nedeniyle belirli bir ihtiyat payıyla yaklaşılması gerekmektedir. Ancak yukarıda ifade edilen ölüm nedeninin otopsi yapılmadan tahmini olarak belirlenmiş olması karşısında; söz konusu bilimsel incelemenin yeni bazı değerlendirme ve bulgular içerdiği de açıktır''

Zehirlenme iddiaları

Merhum Özal'ın öldürülmüş olduğuna ilişkin iddialar hakkında ancak sınırlı bir inceleme yapılabildiği bildirilen raporda, somut bazı olaylar ve bilgiler ihtiva eden mezkur iddialardan, özellikle merhumun zehirlendiğine ve yeterli tıbbi yardım almadığına ilişkin merhumun yakınlarınca dile getirilen bazılarının incelendiği ifade edildi.
Özal'ın öldürülmüş olduğuna ilişkin iddiaların önemli bir bölümünün ise soyut nitelikte, daha ziyade çeşitli ulusal veya uluslararası olgular/ gelişmeler temel alınarak ortaya atılan ''öldürülme nedeni'' etrafında kurgulanan iddialar olduğunun görüldüğü belirtilen raporda, bu nedenle söz konusu iddiaların bu aşamada araştırılması ve ispatlanması imkanı bulunamadığı belirtildi.

Ölüm nedeninin netleştirilmesinden sonra söz konusu iddiaların ciddiyeti, geçerliliği hakkında düşünülebileceği/ inceleme yapılabileceği ifade edilen raporda, şunlar kaydedildi:

''Bu nedenle Tıbbı Uzmanlar Heyeti'nce mevcut tıbbi veriler çerçevesinde önerilen,ölüm nedeninin belirlenmesine ilişkin yöntem ve süreçlerin gerekliliğinin; raporun tespit ve değerlendirmeleri muvacehesinde merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın ailesiyle yargı organlarının takdir edebileceği bir durum olduğu kanaatine varılmıştır.''

Raporda, tespit, değerlendirme ve önerilerin gereğinin yapılması için Devlet Denetleme Kurulu Kurulması Hakkında Kanun'un 6. maddesi uyarınca raporun Başbakanlığa gönderilmesi gerektiği, ayrıca Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na da raporun bir örneğinin iletilmesinin uygun olacağı kaydedildi.

 

"Semra ve Ahmet Özal bilgileri sunmadı"

Rahorda, Cumhurbaşkanı'nın vefatı ile ilgili iddiaların önemli bir bölümünü dile getiren Özal'ın eşi Semra Özal ile oğlu Ahmet Özal'dan beyanlarında vereceklerini ifade ettikleri bilgi ve belgeler ile Özal'ın ölümünün aydınlatılmasına matuf her türlü bilgi ve belgenin gönderilmesi konusunda ayrı ayrı yazı ile ikişer defa belgelerin istendiği ancak Kurul'a kamuoyuna yansıtılanlar dışında her hangi bir bilgi ve belge sunulmadığı bilgisi yer aldı.
Raporda teknik sıkıntılara yer verilerek, "17 Nisan 1993 tarihinde yaşanan sürecin belirlenmesinde katkısı olabileceği düşüncesiyle Türk Telekom A.Ş.'den Cumhurbaşkanlığı Köşk'üne ait telefon kayıtları yazılı olarak istenmiş, sistem değişikliği nedeniyle mevcut olmadığı bildirilmiştir" denildi. Özal'ın vefat ettiği dönemde Köşk'ün işleyişine yönelik bilgilerin de kaydedildiği raporda, şu tespitler yer aldı:
"Konut'ta çalışan personelin seçiminde herhangi bir usul ve esasın belirlenmediği, Konut'ta Cumhurbaşkanı ve ailesi için hazırlanan yemeklerin kontrol edilmesine yönelik bir sistemin oluşturulmadığı, hazırlanan yemeklerden numune alınmadığı belirlenmiştir. Cumhurbaşkanı'na ve ailesine sağlık hizmeti vermek üzere "özel doktorluk" müessesinin oluşturulmadığı, gerek Köşk'te gerekse Konut'ta 7 gün 24 saat esasına göre sağlık hizmetinin planlanmadığı, bu kapsamda görevlendirilmiş sağlık müdürü, doktor ve diğer sağlık personelinin bulunmadığı, mevcut doktorun da yarım gün mesai ile tüm Köşk personeline hizmet verdiği ve hafta sonu çalışma zorunluluğunun olmadığı anlaşılmıştır. Öte yandan ne Cumhurbaşkanının zatına ne de Cumhurbaşkanlığı örgütünün tümüne hizmet verecek herhangi bir tam donanımlı ambulansın bulunmadığı tespit edilmiştir."

Merhum Cumhurbaşkanının bizatihi bulunduğu makamın gereği ve sağlık öyküsü dikkate alındığında, özel tabiplik kurumunun ihdas edilmesinin zorunluluk arz ettiği değerlendirmesinin yapıldığı raporda, teşkilat düzenlemelerinde yer almasına rağmen Cumhurbaşkanlığı Özel Tabipliği kadrosuna işlerlik kazandırılmadığı gibi Cumhurbaşkanlığı resmi doktoru olan Prof. Dr Hilmi Özkutlu'ya da bu yönde bir görev tevdi edilmediği kaydedildi. Özal'dan önceki Cumhurbaşkanı Kenan Evren zamanında Prof. Dr. Hilmi Özkutlu ile yapılan ve o tarihten ayrıldığı zamana kadar devam eden hizmet sözleşmeleri ve çıkarılan kararnamelere göre çalışma saatlerinin hafta sonunu kapsamadığı bilgisine yer verilen raporda, Özal'ın özel doktoru olarak bilinen, kendisini de bu şekilde tanımlayan Dr. Cengiz Aslan'ın özel tabip olarak resmi bir şekilde görevlendirilmediğine işaret edildi. Özal'ın sağlığından özel olarak sorumlu bir kişinin olmadığının, yakınında 7 gün 24 saat sağlık hizmeti veren personelin bulunmadığının, sağlık personelinin hafta sonu çalışma mecburiyetinin olmadığının tespitine yer verilen raporda, bu durumun Özal dönemine has olmadığı önceki Cumhurbaşkanı döneminde de Köşk'te bir sağlık sisteminin bulunmadığı kaydedildi. Raporda, "Gerek dönemin Genel Sekreterliğin gerekse o dönemde merhum Cumhurbaşkanı'nın özel doktorluğunu yaptığı ifade edilen kişilerin, Köşkün sağlık sisteminin oluşturulmasında ve uygulanmasında ciddi bir şekilde hatalı/kusurlu oldukları kanaatine varılmıştır" denildi.

Özal sağlık kitinin nası lkullanılacağını sormuş

Merhum Cumhurbaşkanının rahatsızlandığı esnada ilk yardım kitinin kullanılmadığına iddialarına da açıklık getirilen raporda, "Köşk'te söz konusu acil yardım kitinin bulunup bulunmadığını kesin olarak tespit etmek mümkün olamamakla birlikte, bu tespitin pratik bir faydasının olmadığı da açıktır. Çünkü söz konusu sağlık kiti mevcut olsa bile bunu kullanarak ilk müdahaleyi yapacak bir sağlık görevlisinin o gün o saatlerde Konut'ta bulunmadığı, uygulana gelen sağlık sistemine göre de bulunma ihtimalinin olmadığı tespit edilmiştir" denildi. Sağlık öyküsü ve fiziki özellikleri bilinen ve devletin başı konumunda olan Cumhurbaşkanının sağlık hizmetlerinin uzman bir ekip eliyle yürütülmesinin asıl olması gerektiğine dikkat çekilen raporda, Özal'ın özel doktoru Cengiz Aslan'ın beyanından "Merhum Cumhurbaşkanı'nın sağlık kitinin kullanımı ile ilgili kendisinden bilgi istediği"nin anlaşıldığı kaydedildi. Raporda, sağlığı yakından takip edilmesi gereken Cumhurbaşkanı'nın sağlık kitinin kullanımını merak ederken, o dönem Genel Sekreterlikte Cumhurbaşkanı'na sunulacak sağlık hizmetini belirleme yetki ve sorumluluğu olan ilgililerin bu durumu düşünmemelerinin, gerekli tedbirleri almamalarının dikkat çekici olduğu belirtildi.
Raporda, "Cumhurbaşkanı'nın, 1993 yılı başından vefat güne kadar gerek yurtiçi gerekse yurtdışı çalışma programlarının planlandığı şekilde aksatılmadan yürütüldüğü, ancak sözkonusu programların mevcut sağlık problemleri dikkate alınmaksızın yoğun bir şekilde hazırlandığı ve belirgin bir sağlık sorunu görülmemekle birlikte yorgunluk ve fazla kilo gibi belirtilerin ortaya çıktığı anlaşılmıştır" denildi.

Çelişkili ifadeler

Çeşitli anlatımlar nedeniyle 17 Nisan 1993 tarihinde Özal'ın spor yapıp yapmadığı ile neden ve nasıl rahatsızlandığının kesin olarak ortaya konulamadığının belirtildiği raporda, Cumhurbaşkanı'nın nasıl rahatsızlandığı hususunun bilinmesinin ölüm sebebinin belirlenmesi açısından önem arz ettiği ifade edilerek çelişkili ifadelere dikkat çekildi:
"Semra Özal'ın, Cumhurbaşkanı'nın 16 Nisan akşamı Köşk'te yemek yemediğini beyan etmesine karşılık, garson Ayhan Yahyalı'nın akşam yemeğinin menüsünü verecek şekilde yemek yediğini belirtmesi. Semra Özal'ın merhumla birlikte saat 24.00 sıralarında istirahata çekildiklerini söylediği halde garson Mustafa Arslan'ın saat 03.30-04.00 sıralarında merhum Cumhurbaşkanının halen bilgisayarında çalıştığını beyan etmesi. Prof. Dr. Hilmi Özkutlu ve eşi Prof. Dr. Süheyla Özkutlu'nun Sayın Semra Özal'ın 16 Nisan 1993 Cuma gecesi saat 23.30-24.00 sıralarında tansiyon yükselmesi şikayetiyle rahatsızlandığını ve müdahale ettiklerini belirtmelerine rağmen, Semra Özal'ın böyle bir olayı hatırlamadığını hatta Prof. Dr. Süheyla Özkutlu'yu hiç görmediğini ve tanımadığını ifade etmesi. GATA nöbetçi subayı Dr. Mustafa Sarsılmaz'ın, 17 Nisan 1993 tarihinde nöbeti devraldığı saat 09.00 sıralarında GATA Komutanı Prof. Dr. Ömer Yılmaz Şarlak veya emir subayının Merhum Cumhurbaşkanı'nın sağlık kontrolü yaptırmak amacıyla GATA'ya geleceğini kendisine söylemesine karşılık, Prof. Dr. Ömer Yılmaz Şarlak ve emir subayının beyanlarında bu hususu teyit etmemesi. Özal'ın sabah ne şekilde rahatsızlandığına ilişkin farklı açıklamaların (spor yaparken/spor sonrası/aniden düşme/yatakta/yataktan kalkarken) yapılması. 16 Nisan akşamı ve 17 Nisan 1993 sabahı Köşk'te kimlerin bulunduğuna ilişkin değişik beyanların olması. Merhum Cumhurbaşkanı'nın rahatsızlanmasından hemen sonra bu süreci yaşayan görgü tanıklarından bazılarının Köşk'te iken öldüğü yönünde beyanda bulunmasına karşın, bir kısım beyan sahibinin ise henüz yaşam belirtilerinin sona ermediği yönünde ifadelerinin olması."


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler