Denizlerin dalgasıyım-1: Bir lider doğuyor

İdam edildiklerinde Deniz Gezmiş ve Yusuf Aslan 25, Hüseyin İnan ise 23 yaşındaydı. Sağ siyaset, Menderes ve arkadaşlarının rövanşını üç yurtsever genci idam sehpasına çıkararak almış oldu. Öyle ki idam sayısı bile “Üç sizden üç bizden” denilerek denkleştirildi.

Denizlerin dalgasıyım-1: Bir lider doğuyor
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 06.05.2021 - 02:00

BAŞLARKEN

Sağ siyaset, Menderes ve arkadaşlarının rövanşını üç yurtsever genci idam sehpasına çıkararak almış oldu. Öyle ki, idam sayısı bile “Üç sizden üç bizden” denilerek denkleştirildi. Yargılamalar sadece usulü yerine getirmek için yapıldı. Yoksa kalemleri çoktan kırılmıştı. TBMM’deki sağ partiler 27 Mayıs’ın intikamını almış, 12 Mart cuntası da sola gözdağı vermişti kendince. Bugün, bu üç fidanın yaşamdan koparılmasının 49. yıldönümü.  

İdam edildiklerinde Deniz Gezmiş ve Yusuf Aslan 25, Hüseyin İnan ise 23 yaşındaydı. Deniz öğretmen, Yusuf Aslan ile Hüseyin İnan ise köylü çocuklarıydı. Hüseyin İnan ile Deniz Gezmiş’in aileleri ve içinde yetiştiği koşullar nedeniyle “Devrimci” olmalarını doğal karşılamak mümkün. Yusuf Aslan muhafazakâr ve anti-komünist bir aileye mensuptu. Bu üç genç ve diğer yoldaşlarını buluşturan temel motivasyon, “Tam bağımsız Türkiye’nin ve sosyalist bir düzen”in inşasıydı. 

Gençlerin karşısına o dönem güvenlik güçlerinin yanında yardımcı kol olarak da ABD güdümündeki “Kömünizmle Mücadele Dernekleri” ile iktidarın yardımıyla ele geçirilen MTTB gibi siyasal İslamcıların yuvalandığı örgütler çıkarıldı. Bu örgütlerin bütün eylemlerine göz yuman güvenlik güçleri, sol gençliğin eylemlerinde ise bu örgütlere mensup gençlerle birlikte saldırılar düzenledi.

Sol gençliğe karşı satır ve palalarla saldıran siyasal İslamcıların polis ve yargıdaki uzantıları da kumpas davalarıyla cezalandırma yöntemini seçmişlerdir. Aradan geçen yarım asırlık süreçte bu devletin güvenlik ve yargı bürokrasisinde benzer tutumları görmek Türkiye’ye özgü bir durum olsa gerek.

BUGÜNLE BENZERLİKLER

Bu dizide darağacına gönderilen üç fidanın, kendilerini Türkiye kamuoyuna tanıtan ilk eylemlerini konu alacağız. 

Deniz Gezmiş’in ilk tutuklandığı dava olan “AİSEC Protestosu” eyleminde yaşanan hukuk garabetinin bugün tartıştığımız siyasal öç alma davalarıyla ne kadar da benzediğini göreceksiniz. O davaya bakan mahkeme başkanı Sıtkı Karabel’in FETÖ’nün kumpas davalarına bakan yargıçlarla benzerliğini de...

ARŞİVDEN ÇIKAN BELGELER

Değerli ağabeyim merhum Metin Kumbasar’ın bana bıraktığı arşivindeki “AİSEC Davası”na ait dosyasında ilginç anekdotlar var. Dosyada sadece anekdotlar değil, dava dosyaları arasından çıkan Sultanahmet Cezaevi Kütüphanesi’nde savunma hazırlamak için toplanan Deniz Gezmiş, Raif Ertem, Bozkurt Nuhoğlu ve Mustafa İlker Gürkan’ın çektirdikleri ve arkalarını kurşun kalemle imzaladıkları orijinal fotoğraf da çıktı. 

Dizi, o dönemi yaşamış kuşaklar için bellek tazeleme, bugünün gençliğine, özellikle de günlerdir ağır baskılar altında direnen Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerine de ağabeylerinin 49 yıl önce başlattığı yürüyüşü ayrıntılarıyla öğrenmeleri için yazıldı.

DENİZ GEZMİŞ, TÜM ÜLKE TARAFINDAN TANINIR OLMAYA BAŞLIYOR

Deniz Gezmiş, ilk olarak TMTF’nin sağcılar tarafından kumpasla ele geçirilmesine karşı yapılan eylemlerde karakol ve nezarethanelerle tanıştı. İlk tutuklanışı da İstanbul Üniversitesi’nde AİSEC toplantısında Devlet Bakanı Seyfi Öztürk’ün öğrenciler tarafından protesto edilmesi eyleminden dolayı oldu. Gerçi bu eylemde tutuklanan öğrenciler hakkında hiçbir kanıt yoktur ama “Ben sadece Allah’ın adaletine inanırım” diye basına demeç veren siyasal İslamcı Mahkeme Başkanı Sıtkı Karabel, solcu öğrencileri tutuklamaya peşin hükmünü çoktan vermiştir. Savunma avukatlarının sözlü savunma yapmasına izin vermeyen, avukatlar hakkında suç duyurusunda bulunan, sanık lehine tanıkların dinlenmesini gereksiz bulan yargıç daha sonra RP’den siyasete atılacaktır.

27 Mayıs öncesinde olduğu gibi sonrasında da Milli Türk Talebe Birliği (MTTB) dahil fakültelerin talebe cemiyetleri CHP’li gençlerin kontrolündeydi.

AP iktidarı döneminde önce MTTB, CHP’li gençlerin katılmadığı Bursa’da düzenlenen çakma kongre ile ele geçirildi. MTTB’nin ele geçirilme yöntemi daha sonra Türkiye Milli Talebe Federasyonu (TMTF) üzerinde de denenecekti. 1968’lere gelindiğinde Türkiye Milli Gençlik Teşkilatı (TMGT) ve TMTF CHP’li gençlerin yanında sosyalist soldan gelen gençlerin de katılımıyla sol grupların belirleyici olduğu bir gençlik örgütlenmesi haline gelmişti.

MTTB’yi ele geçirme yöntemi bu kez de TMTF’de sahnelenmiştir. Bindirilmiş kıtalarla basılan TMTF kongresinde çıkartılan kargaşa bahane edilerek mahkeme kararıyla TMTF’ye kayyum atandı. Kayyum olarak atanan kişi MTTB yöneticileri ile aynı ideolojiye mensup Doç.Dr. Nevzat Yalçıntaş’tı.

19 Ocak 1967 günü 8. İcra memuru 5 otobüs dolusu toplum polisi eşliğinde federasyon binasına el koymak istemiş, ancak içerideki öğrenciler de binayı teslim etmemek için polise karşı direnmişlerdir.

Federasyon avukatlarından Kemal Kumkumoğlu ile Federasyon Başkanı Sencer Güneşsoy da polis coplarından nasibini almıştır.

Polise mukavemet suçundan Deniz Gezmiş, Bülent Yardımcı ve Atilla Özdemiroğlu nezarete alınırlar. Geceyi nezarette geçiren üç öğrenci ertesi gün serbest bırakılır. Bu arada federasyonu teslim almaya gelen kayyum Nevzat Yalçıntaş ise öğrencilerin direnişini görünce, “Bu şartlar altında devir teslim mümkün görünmüyor” diyerek sessizce olay yerinden uzaklaşır.

ŞARKILI TÜRKÜLÜ EYLEM

Yediemine teslimine kadar icra memurluğu tarafından mühürlenen TMTF binası önünde ertesi gün de toplanan 150 kadar öğrenci, polisle çatışır ve 7 öğrenci gözaltına alınır. Polis tarafından ablukaya alınan TMTF binası önünde toplanan gençler, kendilerini “Kökü dışarıda” olmakla suçlayan Başbakan Demirel ile polisi güftelerini değiştirdikleri “Kızılcıklar Oldu mu?”, “Ali Baba’nın Bir Çiftliği Var” ve “Köroğlu” türkülerini söyleyerek protesto ederler. 

Gençlerin omuzlarına aldığı TMTF II. Başkanı Faruk Yalnız’ın okuduğu Atatürk’ün “Bursa Nutku”na koro halinde eşlik ederler. 25 Ocak 1967’de yediemin Nevzat Yalçıntaş, TMTF binasını teslim alarak koltuğuna oturur. 

22 Kasım 1967 tarihinde İstanbul Üniversitesi Talebe Birliği’nin düzenlediği Kıbrıs mitinginde ABD bayrağını yırttığı iddiasıyla hakkında dava açılan Deniz Gezmiş, Uğur Büke, Nail Güller, Kemal Gençer, Mehmet Özlüer, Nusret Lekesiz, Hilmi Özcaner ve Aşık İhsani’nin davası 30 Mayıs 1968’de sonuçlanır. Sanıkların tümü beraat eder. 

AİESEC PROTESTOSU

7 Mart 1968 günü AİESEC kongresinin İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Konferans Salonu’nda yapılan açılış töreninde Devlet Bakanı Seyfi Öztürk’ü öğrenciler “yuh” çekerek protesto ederler.

Gözaltına alınan 10 öğrenci hakkında “Görevi başında devlet bakanını ve hükümeti tahkir” suçundan dava açılır.

Eylem sonrasında Deniz Gezmiş, Bozkurt Nuhoğlu (Hukuk Fakültesi öğrencisi), Mehmet Mehdi Beşpınar (İktisat Fakültesi öğrencisi), Mustafa Lütfü Kıyıcı (Hukuk Fakültesi öğrencisi), Rıfat Çaldırık (Hukuk Fakültesi öğrencisi), Raif Ertem (Stajyer Avukat), Sait Bübül, Hayri Eroğlu, Mustafa İlker Gürkan ve Rahmi Aydın adlı öğrenciler gözaltına alınır.

Gözaltına alınan Deniz Gezmiş, Mustafa Gürkan, Seyit Bülbül, Rahmi Aydın ve Hayri Eroğlu sorguları yapıldıktan sonra serbest bırakılır. Ancak bir gün sonra savcılığın üst mahkemeye itirazı sonucu yeniden tutuklanırlar.

AİSEC’in 20. Genel Kurul açılış töreninde gençlerin Devlet Bakanı Seyfi Öztürk’ün aleyhinde yaptıkları protestoya ilişkin AİSEC Türk Komitesi Sözcüsü Hasan Saydam, protestoların üniversitenin özerkliğinden yararlanarak Devlet Bakanı Öztürk’ü protesto eden kişilerin bu hareketlerinin Türk AİSEC’ine dolayısıyla Türkiye’nin milli haysiyet ve menfaatine tecavüz olarak kabul ettiklerini açıkladı.

ÖĞRENCİLER TUTUKLANDI

Devlet Bakanı Seyfi Öztürk ise öğrencilerin eylemlerini “Türkiye’de olmadığı söylenen demokrasinin açık kanıtıdır” demesine rağmen öğrenciler hakkında kamu davası açılır. Devletin kurum ve organlarını aşağılama suçundan dava açılır. TCK 266/3 maddesine göre açılan davanın alt sınırda cezası 3 ay olmasına karşın öğrenciler 1.5 ay Sultanahmet Cezaevi’nde tutuklu kalmıştır. Duruşmalar sırasında avukatların sözlü savunmalarına izin vermeyen yargıç Karabel, savunmalarını yazılı vermeleri halinde kabul edeceğini söyler. Tahliye talepleri için söz almalarına bile izin verilmeyen avukatlar hakkında yüksek sesle konuştukları için salondan çıkarma cezası verilir.

Kamu tanıkları dinlenirken savunma tarafının önerdiği tanıkların “Dinlenmesine gerek yoktur” kararı veren mahkemede gerek tanıkların gerekse avukatların itirazı zabıtlara tahrif edilerek ya da eksik bir şekilde geçirilir.

Gençlerin savunmasını yapan 14 avukat, üç ay hapis cezası olan bir suç için öğrenciler hakkında tevkif kararı veren ve bir aya yakın zamandan beri tutuklu kalmalarına neden olan 4. Asliye Ceza Yargıcı Sıtkı Karlıbel’in davadan çekilmesini istediler.

Yargıç Karlıbel, bunun üzerine 28 yıllık görevi sırasında “Allah’a inanan bir insan olarak kararından kendisinin Allah’a karşı sorumlu olduğunu” öne sürerek çekilme istemini kabul etmemiştir.

Avukatlardan Ziya Nur Erim, Nazi Almanyası hariç Avrupa’nın hiçbir ülkesinde fikir suçlularının duruşmaları sırasında tutuklu bulunmadıklarına dikkat çeker. Karabel o günlerin Taraf gazetesi işlevi gören Bugün gazetesine verdiği demeçte de kendisinin sadece “Allah’ın kanunlarına karşı sorumlu olduğu”nu açıklar.

-SÜRECEK-


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon