Dövüşmek de bir sanat
Şu sıralar hayatımıza giren ve dövüş sanatlarını merkezine taşıyan iki film ve bir de TV dizisi bu hafta radarımıza takılan işler oldu. Özellikle “The Paper Tigers” adlı film hem türe getirdiği yeni bakış açısı hem de esprili üslubuyla diğerlerinden birkaç adım öne çıkıyor.
Uzakdoğu dövüş sanatlarının ya da bu konuyu işleyen filmlerin uzmanı değilim; iyisini buldum mu izlerim, büyük de keyif alırım, o kadar. Elbette çocukluğumda başrolünü David Carradine’ın oynadığı efsane dizi “Kung Fu”yu izlemişliğim ve evde tek başına tuhaf hareketlerle hayal alemlerine dalmışlığım vardır ama bir süre sonra sayıları belli modaların yaygınlaşmasıyla artan karate salonlarına (judo, taekwondo, aikido vb) gitmedim elbette ve memleketimizi uluslararası arenada temsil falan da etmedim (ki bu spor dallarında bir hayli madalya kazandığımızın da farkındayım, hepsine buradan tebrikler). Uzatmayalım, batıda olduğu gibi ülkemizde de uzakdoğu dövüş sanatlarının konu edildiği filmler çok ilgi gören filmler ve insanları salonlara dolduran Wang Yu, Bruce Li filmlerinden bu yana belki estetik çok gelişti ve değişti, teknolojinin de katkısıyla müthiş koreografiler izler olduk ama işin ruhu hemen hiç değişmedi. Belli başlı temel değerler ve izleyiciyi içine çekecek ama sıkmayacak derinlikte bazı felsefi görüşler etrafında dönenen bu filmler en nihayetinde bireyin çıplak elleriyle (bazen de mesela bir kılıçla, ama hemen hiçbir zaman ateşli bir silahla değil) kaderini şekillendirdiği bir hikayeye evriliyor; çoğunlukla da izleyiciye kıssalar veren bir finalle sona eriyor.
BİR HAYAL KIRIKLIĞI: ‘MORTAL KOMBAT’
Son zamanlarda dövüş sanatlarını temel alan filmler ve diziler yeniden girmeye başladı hayatımıza. Bunlardan en iddialısı olan “Mortal Kombat”, ne yalan söylemeli, biraz sövüş sanatına yakın bir film olmuş. 1990’larda bir video oyun olarak ilk kez tasarlanan ve çok tutunca franchise’a dönüşen Mortal Kombat'ın bugüne dek tam 11 versiyonu çıktı ve ek paketlerdi, ara versiyonlardı falan derken 20’den fazla oyuna evrildi. Sinemada da bu son yapımdan önce iki film daha izledik (1995 ve 1997). Neredeyse 25 yıl sonra bir reboot olarak tasarlanan ve James Wan’ın yapımcılığını üstlendiği, Simon McQuoid’in (sinemadaki ilk işi) yönettiği son film haliyle büyük beklenti yarattı ama ne izleyici ne de eleştirmenler tarafından pek beğenilmedi. Özellikle dijital efektlerin fazlalığı ve alışılagelmiş türden bir turnuva iskeletinin yokluğu izleyiciyi filmden soğuttu. Bir başlangıç hikayesi olarak tasarlanmış oluşu belki bazı eleştirileri göğüsleyebilir ve bu anlamda bir çeşit turnuva da vardı hikayenin finalinde, ama son tahlilde bir dövüş filmi olarak kimseyi tatmin etmediğini ya da şaşırtmadığını (iyi anlamda şaşırmak burada kastettiğim), ticari anlamda bol gişe getirmek için kotarılmış içi boş bir metadan ibaret olduğunu söyleyebiliriz rahatlıkla.
KADINLAR DAHA İYİ DÖVÜŞÜR: ‘KUNG FU’
Hemen hemen aynı sıralarda yine başka bir reboot çıkageldi. Bu kez 1970’li yılların, yukarıda da bahsettiğim efsanesi “Kung Fu” TV dizisinin aynı adlı reboot’u idi başlayan ve bu kez başrole genç bir kadın dövüşçüyü taşıyordu. Ed Spielman’ın dizisini temel alsa da günümüz San Fransisco’sunda geçen ve mafyaya karşı birleşen bir ailenin hikayesini (her bölümde farklı bir macera dönüyor bu arada, hep mafya yok) konu alan dizide üç yıl boyunca Çin’deki bir Shaolin tapınağında eğitim alan genç Olivia’nın aynı tapınaktan çalınan gizemli (ve mistik güçlere sahip) bir kılıcı bulma macerası da daha genel bir hikaye olarak geri planda sürüyor ve şimdilik sadece 5 bölüm yayınlanmış olduğu için de nasıl sonuçlanacağını bilemiyoruz elbette. “Mortal Kombat” ile karşılaştıracak olursak çıta yükselmiş diyebiliriz ama eski “Kung Fu”nun havası yok maalesef. Yine de aşk, aile, eşcinsel karakterler, evlilik gibi konu ve karakter çeşitliliği bakımından izleyiciyi çekecek birçok unsur barındırdığına şüphe yok. Kadın karakteri merkeze oturtması ise belki de en iyi tarafı.
TÜRE YENİ BİR SOLUK: ‘THE PAPER TIGERS’
Gelelim güzel sürprize… Quoc Bao Tran’ın (onun da ilk yönetmenliği bu arada) yönetmen koltuğunda oturduğu “The Paper Tigers” (Kağıttan Kaplanlar) adlı film akla biraz 80’li yılların “Karate Kid” filmini getiren, çok belli anlarında ters köşe yaparak izleyiciyi şaşırtan, esprili üslubu ve zekice kurgulanmış hikayesiyle insanda tekrar izleme isteği uyandıran bir film “The Paper Tigers”. Filmin merkezinde gençlik yıllarında usta bir dövüşçünün eğitiminden geçmiş ve kendilerine “Üç kaplanlar” adı verilen üç arkadaş var. Artık 40’lı yaşlarını süren ve biri siyahi, ikisi Çin asıllı bu üç arkadaş yıllar sonra öldürülen ustalarının intikamını almak için bir araya geliyorlar ve daha ilk anlardan itibaren ne kadar yaşlandıklarını fark ediyorlar. Fazla ayrıntıya girmeyeceğim, sürprizleri bozmak istemem, ama dövüş sahnelerinin heyecan verici olduğu kadar kahkaha attırıcı cinsten olduklarını da belirtmek isterim. Kariyerinin çok büyük bir bölümünü TV dizilerinde irili ufaklı rollerde harcamış Alain Uy’un diğerlerinden bir adım önde olduğu film onur, şeref sözü, aile, dayanışma gibi kavramları öne çıkaran, içten, incelikli ve taze bir iş; bulduğunuz yerde izleyin derim.
En Çok Okunan Haberler
- Son anket: AKP eridi, fark kapanıyor
- Adliyede silahlı saldırı: Ölü ve yaralılar var!
- Türkiye'nin 'konumu' hakkında açıklama
- Ayşenur Arslan’ın Colani ile ilişkisi
- Serdar Ortaç: 'Ölmek istiyorum'
- Hatay’da yaşayan Alevi yurttaşlar kaygılı
- Kalın Colani'nin yolcusu!
- NATO Genel Sekreteri'nden tedirgin eden açıklama
- Türkiye'den Şam Büyükelçiliği'ne atama!
- İmamoğlu'ndan 'Suriyeliler' açıklaması