Erdoğan'a fahri doktora ünvanı
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a Madrid Avrupa Üniversitesinde düzenlenen törenle fahri doktora unvanı verildi. Erdoğan törende yaptığı konuşmada İran ile yapılan uranyum takas anlaşmasına değindi.
Başbakan Erdoğan'a, ''Medeniyetler İttifakı, halklar arası dostluk ve barışa olan katkılarından'' dolayı Madrid Avrupa Üniversitesinde düzenlenen törenle fahri doktora unvanı verildi. Törende, ''mücadeleci ve zamanının önemli bir lideri'' olarak nitelenen Başbakan Erdoğan'a cübbe giydirildi ve unvanı takdim edildi.
Törene, Başbakan Erdoğan'ın eşi Emine Erdoğan, Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, AKP Genel Başkan Yardımcısı Ömer Çelik ve Elazığ Milletvekili Necati Çetinkaya da katıldı.
Erdoğan, İran ziyareti sırasında Brezilya Devlet Başkanı Luiz Inacio Lula da Silva ve İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad ile uranyum takasına ilişkin anlaşmayı imzaladıklarını anımsattı.
Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu:
''Nükleer programla ilgili atılacak adım... Bizden dünyanın istediği şuydu; kısa bir süre önce Washington'da Nükleer Güvenlik Zirvesi yapıldı. Nükleer Güvenlik Zirvesinde bizden istenen şuydu; İran elindeki az zenginleştirilmiş uranyumun 1200 kilosunu size verecek. Size vermesi halinde biz de zenginleştirilmiş 120 kilo uranyumu sizin elinizle İran'a aktarabiliriz. Bunları geniş manada konuştuk ve 1200 kilo az zenginleştirilmiş uranyumun Türkiye'ye emanet edilmesini bir ay içerisinde karara bağladık. Bir yıl içerisinde 120 kilo zenginleştirilmiş uranyum bize teslim edilecek. Bunların tamamını İran'a teslim ettikten sonra elimizdeki 1200 kilo az zenginleştirilmiş uranyumu da biz Uluslararası Atom Enerjisi Kurumuna teslim edeceğiz.
Tabii burada insani amaçlı olarak her ülke uranyumun zenginleştirilmesini yapabilir ama kalkıp da kitle imha silahı olarak veyahutta atom bombası üretme amacıyla nükleer silah inşa etmek veyahutta onu üretmek amacıyla bunu kullanamaz. Biz bölgemizde zaten böyle bir şey istemiyoruz.
Fakat çok açık, samimi bir şey söylüyorum; bugün nükleer güvenlik konusunda konuşanlara dikkat ettiğiniz zaman, 'Biz belirleyiciyiz' diyenlere baktığımız zaman burada BM Güvenlik Konseyi'nin beş tane daimi üyesini görüyoruz ve bunun yanında da Almanya'yı görüyoruz. Ama sizin hepinizde bu var. Hepinizde nükleer silah var. Sizde nükleer silah varken siz başkasında olmasın dediğiniz zaman bunun inanılırlığı olmuyor.
Burası bir sosyal bilim merkezi olması sebebiyle bir gerçeği teyit etmemiz lazım; dünyada bizler üstünlerin hukukunu mu oluşturacağız yoksa hukukun üstünlüğünü mü oluşturacağız? Bu çok önemli. Eğer üstünlüğün hukukunu oluşturmak için varsak insan olarak kendimizden utanmamız gerekir ama hukukun üstünlüğünü oluşturmak için varsak o zaman yaradılışımızın gereğini yerine getirmiş oluruz. Çünkü unutmayalım ki bu hukuk hepimize lazım. Zira emperyalizme insanlığın hiçbir zaman boyun eğdirilmesine razı olmamalıyız.''
Şubat ayında İspanya'ya beraberindeki heyetle resmi ziyarette bulunduğunu, İspanya'nın, Avrupa Dönem Başkanlığını yürüttüğü o tarihte, yoğun gündem içinde, Türkiye–İspanya Hükümetler Arası İkinci Zirvesini yaptıklarını ifade eden Erdoğan, gerçekten dolu dolu bir zirve olduğunu, o ziyareti sırasında da Sevilla'ya giderek ''Kültürlerarası NODO Vakfının Barış Ödülünü de aldığını kaydetti.
Gerek NODO Vakfının ödülünün, gerekse bugün aldığı doktora unvanının kendi şahsından çok, Türkiye ile İspanya arasında hızla gelişen dostluğu payelendirdiğini aktaran Erdoğan, şöyle konuştu:
''Bakınız, İspanya, Akdeniz'in en batısında, Türkiye de en doğusunda yer alan iki büyük devlet. Tarihte zaman zaman bu iki büyük devletin Akdeniz'de yoğun bir rekabet halinde olduğunu görürüz. İnebahtı, yani İspanyol dostlarımızın deyimiyle Lepanto Savaşı gibi sıcak karşılaşmaların yaşandığı anlar da oldu. Ancak tarihi nasıl okuduğunuz, tarihe nasıl baktığınız, hangi zaviyeden baktığınız son derece önemli. İnebahtı Savaşı'na, Türkiye ile İspanya arasında yaşanmış bir savaş olarak da bakabilirsiniz; Türkiye ile İspanya'nın birbirini daha yakından tanıdığı, yakınlaşmaya başladığı, aralarında yeni bir dönemin kapılarının aralandığı bir hadise olarak da bakabilirsiniz. İnebahtı Savaşı'nı acıların yaşandığı bir mücadele olarak da görebilirsiniz, Cervantes gibi dünyaya mal olmuş bir yazarın doğduğu bir olay olarak da görebilirsiniz. Şuraya da dikkatlerinizi çekiyorum; 11'nci yüzyıldan itibaren Doğu ile Batı, Haçlı Seferleri yoluyla çok kanlı çatışmalar yaşadı. Bugün bize anlatılan ya da ders kitaplarında ifadesini bulduğu şekliyle, Haçlı Seferleri, Doğu ile Batı'nın, Hristiyanlarla Müslümanların, Avrupalılarla Türklerin ve Arapların savaşıdır.
Ama, bu hadiselere biraz yakından baktığınızda, biraz derinden incelediğinizde, bu seferlerin aynı zamanda Doğu ile Batı'nın kaynaşmasına, kültürel ve bilimsel alışverişine inanılmaz katkılar yaptığını görürsünüz. 1099'da Kudüs'ün Haçlı orduları tarafından alınmasının ardından, 100 yıl boyunca oradaki Batılıların artık Doğulu olduğunu görürsünüz. Öyle ki, sonradan gelen Batılılar, oradaki Doğulu soydaşlarını tanımada zorluk çekmiştir. Haçlı seferlerinin bir Müslüman-Hristiyan çatışması olduğu tezi de ilerleyen yıllarda ciddi şekilde inanıyorum ki sorgulanacaktır. Çünkü Haçlılar, yolları üzerindeki Hristiyan Rumlarla, Ermenilerle de savaşmıştır. Gün gelmiş, Müslümanlarla ittifaklar kurulmuştur, gün gelmiş, Yahudilerle Müslümanların, Yahudilerle Hristiyanların ittifaklarına şahit olunmuştur. Savaşların, çatışmaların ötesinde, iki tarafın arasında çok yoğun bir kültürel, bilimsel, sanatsal alışveriş yaşanmış; tıp ve mühendislik başta olmak üzere Batılılar Doğu'dan çok önemli bilgi ve tecrübeler edinmişlerdir. İşte sadece bu örnek bile, tarihin göründüğü gibi ya da bize gösterildiği, bize aktarıldığı gibi olmadığının, başka zaviyelerden bakıldığında farklı anlamlar taşıyabildiğinin çok önemli bir delilidir.''
''Yanlış anlamalar üzerine mi inşa edeceğiz?''
Geleceğin geçmişin hatıraları üzerine mi inşa edileceğinin, yoksa ortak bir gelecek idealiyle mi hareket edileceğinin önem taşıdığını dile getiren Başbakan Erdoğan, ''İlişkileri husumetler, yanlış anlamalar, ön yargılar üzerine mi inşa edeceğiz; yoksa dostluk, dayanışma ve paylaşım üzerine mi inşa edeceğiz? Biz, Türkiye ve İspanya olarak, ikinciyi tercih ettik'' dedi.
Medeniyetler ittifakı üçüncü formu
Türkiye ile İspanya'nın hem aralarında, hem de bölgelerinde en geniş anlamda dünyada geleceği, tarihi husumetlerden, kin, öfke ve gözyaşından, ön yargılarından arındırıp, sevgi, dostluk, kardeşlik üzerine bina etmeyi, en azından bu yolda mücadele etmeyi tercih ettiğini belirten Erdoğan, böylece yeni bir süreci başlattıklarını söyledi. Erdoğan, şunları kaydetti:
''Tarihte birçok şeyler anlatırlardı, bize de söylerlerdi. Yüzyıllardır, 'Anne, Türkler geliyor' diyen Batılı toplumlara biz bugün, 'Evet, Türkler geliyor, sevgiyi büyütmek için, dayanışmayı yüceltmek için, kardeşliği pekiştirmek için, iş birliğini geliştirmek için Türkler geliyor' diyoruz. Batı deyince kimi çevrelerde oluşan kötü çağrışımların, emperyalist anlayışların değil, evrensel değerlerin, Avrupa Birliği ile somutlaşan ortaklık ruhunun ve paylaşım kültürünün anlaşılması gerektiğini ifade ediyoruz.
İspanya'nın da, bizim bu hissiyatımızı paylaştığını, destek verdiğini, bizimle bu yolu birlikte yürüdüğünü görmekten dolayı son derece mutluyuz. İspanya'yı ve Türkiye'yi Medeniyetler İttifakı girişimine sevk eden, açıkçası bu yeni paradigma, ezber bozan bu yeni bakış açısıdır. Değerli dostum Zapatero ile birlikte 2005 yılında başlattığımız bu girişim, kısa sürede önemli mesafeler kaydetti. İttifak'ın Dostlar Grubundaki üye sayısı şu anda 120'ye ulaştı. Yani 120 ülke ve uluslararası kurum, kuruluş şu anda bu Dostlar Grubu içinde yerini aldı. İki hafta sonra Rio de Janeiro'da Medeniyetler İttifakı'nın üçüncü forumunu gerçekleştireceğiz. Üçüncü Forum, İttifak'ın Latin Amerika ve Karayip ülkelerince daha yakından tanınması için eşsiz bir fırsat sunacak.''
Erdoğan, ''Dün yapılan açıklamalar neticesinde, Fransa ve Almanya gibi ülkelerin olumsuz cevabının, İran'ın halı hazırda ülke içerisinde uranyum zenginleştirmeye devam edeceğine yönelik bir talebi olduğunu ifade etmesinden kaynaklandığının'' hatırlatılması ve bu konudaki düşüncesinin sorulması üzerine, ''Uluslararası anlaşmalara göre, uluslararası hukuka göre insani amaçlı olarak uranyum zenginleştirmeye zaten kimsenin de bir şey söylemeye hakkı yok. Yeter ki nükleer silahta kullanılmasın. O bakımdan bu hepsi için bir haktır'' yanıtını verdi.
Erdoğan, bunun da yine sözleşmede teyit altına alındığını vurgulayarak, NBC denilen olayın da bir yönünün bu olduğunu ve ayrıca orada bir madde olarak yerini aldığını ifade etti. Erdoğan, ''İnsani olarak uranyum zenginleştirmesini her ülke yapabilir'' dedi.
''120 kilonun tamamını birden vermeleri şart değil"
Bir gazetecenin, ''Anlaşmanın İran'a 120 kiloluk yakıt kısmı ile ilgili endişeleriniz mi var?'' ve ''Sertlik yanlısı ülkeler yaptırımlarda ısrar ederse, Türkiye'nin tutumu ne olacak?'' soruları üzerine, Erdoğan şunları kaydetti:
''Biz, tabii herhangi bir endişeyi taşımak istemiyoruz. Bunu düşünmek de istemiyoruz. Eğer İran bir ay içerisinde bu bin 200 kiloyu gelir bize teslim ederse, bundan sonra 120 kiloyu teslim etmesi gerekenlerdedir sorumluluk. Bunu da Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu vasıtasıyla yapacaklar. Bunlar da bize teslim edip, biz de bunu İran'a teslim edeceğiz. Ama bir ay içerisinde İran kendi görevini yerine getirmiyorsa, o zaman tabii ki İran yalnız kalacaktır. Çünkü biz, bunu kendileriyle özellikle görüştük. Şimdi bu attığımız adımın taraflarca aynen desteklenmesi lazım.
Ben inanıyorum ki İran şu ana kadar attığı bu olumlu adımla bence bir adım öne geçmiştir. Şimdi bundan sonrası uygulamadır. Uygulamayı da yerine getirirse, bu adımını güçlendirmiş olacak. Tabii yakıt noktasında da 'biz yakıtı veririz' diyen ülkeler de bunun karşılığında bir yıl içerisinde bu 120 kiloyu vermeye başlayacaklardır. Bunun, 120 kilonun tamamını birden vermeleri şart değil. Bunu taksit taksit vermeleri de mümkün.''
Başbakan Erdoğan, ''Önümüzdeki bir ay içerisinde bu sürecin tamamıyla vaktinde işleyeceğine ilişkin ne tür garantileriniz var ve bundan sonraki adımlar ne olacak? ''şeklindeki soru üzerine de ''Bunun en büyük garantisi yapılan sözleşmedir ve bu sözleşme Brezilya ve Türkiye ile birlikte yapılmıştır. Bu sözleşmeye uyulmaması halinde o zaman İran, bundan sonraki süreci kendi başına idare edecektir. Brezilya gibi, Türkiye gibi, bu noktada kendisini yalnız bırakmayan ve bu sürece olumlu yaklaşan, özellikle dünya barışı için olumlu yaklaşan iki ülke bir defa artık geri çekilecektir'' şeklinde konuştu.
Başbakan Erdoğan, bir gazetecinin, ABD Başkanı Barack Obama'ya bu konuya ilişkin mektup yazacağının ifade edildiğini belirtmesi üzerine, ''Mektup değil, kendisiyle bizzat görüşeceğim. Şu anda arkadaşlar kendisini arıyorlar, görüşeceğiz'' dedi.
Erdoğan, Barosso ile görüştü
''AB- Latin Amerika ve Karayipler Zirvesi'' için Madrid'de bulunan Başbakan Erdoğan, temasları çerçevesinde AB Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barosso ile görüştü. Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış'ın da hazır bulunduğu görüşme basına kapalı yapıldı.
En Çok Okunan Haberler
- Son anket: AKP eridi, fark kapanıyor
- Adliyede silahlı saldırı: Ölü ve yaralılar var!
- Türkiye'nin 'konumu' hakkında açıklama
- Ayşenur Arslan’ın Colani ile ilişkisi
- Hatay’da yaşayan Alevi yurttaşlar kaygılı
- Serdar Ortaç: 'Ölmek istiyorum'
- Kalın Colani'nin yolcusu!
- Erdoğan'a kendi sözleriyle yanıt verdi
- NATO Genel Sekreteri'nden tedirgin eden açıklama
- Türkiye'den Şam Büyükelçiliği'ne atama!