Fakir Baykurt destanı!..

Fakir Baykurt bütün sürgünlere, açığa almalara, cezaevlerine tıkmalara karşın çalışkanlığıyla, direnciyle, bilgeliğiyle “Fakir Baykurt Destanı”nı yazdı. Usta yazarın çileli yaşamını anlatan sekiz kitap romanları kadar akıcı, güzel, görkemli bir dille yazılıdır. Bu kitaplar bir köy çocuğunun kendini nasıl yarattığının da belgesidir.

Yayınlanma: 29.10.2020 - 00:56
Abone Ol google-news

Fakir Baykurt bütün sürgünlere, açığa almalara, cezaevlerine tıkmalara karşın çalışkanlığıyla, direnciyle, bilgeliğiyle “Fakir Baykurt Destanı”nı yazdı. Bir destandır onun yaşamı kahramanı kendi olan.

Usta yazarın çileli yaşamını anlatan sekiz kitap romanları kadar akıcı, güzel, görkemli bir dille yazılıdır. Bu kitaplar bir köy çocuğunun kendini nasıl yarattığının da belgesidir.

Gittiği yerlerde verdiği savaşım ayrı birer romanı doldurur... Bir destan bu; Fakir Baykurt’un çok varsıl bir dil şöleniyle anlattığı çağcıl, ülkemize özgü bir destan...

NÂZIM HAYRAN KALIR

Nâzım’la Vera, evlendiklerinin ikinci yılında Roma’ya giderler. İtalyan PEN Kulübü, Nâzım’la ilgili bir toplantı düzenlemiştir. Nâzım coşar, şiirler okur, konuşur. Bu toplantı aynı zamanda orada iki dilli basılan Memleketimden İnsan Manzaraları’nın kutlaması gibi olur.

Roma’da yüksek öğrenim gören iki Türk gelip kendilerini tanıtır. Nâzım gençlerle ilgilenir. “Türkiye’de ne var ne yok? Yazın dünyasında neler var? Bana biraz yeni yazarlardan, kitaplardan söz eder misiniz?” der.

Gençlerden biri Yılanların Öcü’nden söz eder.

Vera, notlarını yazdığı defterden okuyor:

“Konusu nedir bu romanın?”

Gençler anlatıyor.

“Getirebilir misiniz onu bana? Okur geri veririm!”

O kitap o gece otele geldi. Nâzım, okumaya başladı. Ben uyandım o hâlâ okuyor. Ertesi sabah kahvaltıdan önce okudu. Sonra okudu. Program çok yüklü. Yine bir toplantıya katılması gerekiyor. Bıraktı öyle. Ertesi gece sabaha kalmadan bitirdi. Kahvaltıda kitap elinin altında:

“Veracığım, bu delikanlı dünyaya benim baktığım gibi bakıyor. İşi de benim bıraktığım yerden almış. Ama başka türlü yazıyor. Yetenekli olduğu belli. Bizim hükümet böyle yazarlara çok baskı yapar, bilmem dayanabilir mi? Dayanamazsa ya bırakır yazmaz ya da alkolik olur. İki halde de Türk yazınına yazık olur.”

SEKİZ KİTAPLIK BİR DESTAN

Nâzım’ın korktuğu olmaz, Fakir bütün sürgünlere, açığa almalara, cezaevlerine tıkmalara karşın çalışkanlığıyla, direnciyle, bilgeliğiyle Fakir Baykurt Destanı’nı yazar. Gerçekten bir destandır onun yaşamı kahramanı kendi olan.

Fakir Baykurt’un öz yaşamı nice anıyla, öyküyle dolu. Sekiz kitaplık bir destan bu. Özüm Çocuktur, Köy Enstitülü Delikanlı, Kavacık Köyünün Öğretmeni, Köşe Bucak Anadolu, Bir TÖS Vardı, Genç Emekli, Sıladan Uzakta, Dost Yüzler... Bu kitaplar bir köy çocuğunun kendini nasıl yarattığının da belgesidir.

ZORLU BİR YAŞAM

Zorlu bir yaşamı alt etti Fakir Baykurt. Babasını yedi yaşındayken kaybetti. On bir yaşında dayısı okutacağım diye Nazilli’ye götürdü. Köle gibi çalıştırdı. Okutmadı. Fakir kaçtı köyüne geldi. Anası Elifçe bilge bir kadın. Nâzım’ın söylediği “Topraktan öğrenip kitapsız bilen” bir güzel insan. Yılanların Öcü’ndeki Irazca’nın örneği.

Fakir Baykurt, Gönen Köy Enstitüdeki yaşamını; “İlk üç yılım cennet, son iki yılım cehennem” diye anlatır. Çünkü 1946’da CHP’nin içindeki tutucular, ağalar Köy Enstitülerini kapattırmak için ellerinden geleni yaparlar. İsmet İnönü, parti içi dengeleri gözeterek bu özgün eğitim kurumlarını korumaz. Köy Enstitülerindeki ilerici öğrenciler, hele de yazıyla çiziyle uğraşan şiir yazan, öykü yazan çocuklar izlenir.

Gönen Köy Enstitüsü’ne verilen yeni müdür, safkan milliyetçi. Öğrencilerin demokratik biçimde yaptıkları haftalık değerlendirmeleri kaldırır. Her konuşmaya başladığında gözdağı verir.

Birinde “Bakıyorum içinizde hâlâ yola gelmeyen kanı bozuklar var. Ben adamın kafasını kırar, hık! Pabucunu eline veririm. Türk milliyetçiliğini benimsemeyen kanı bozukların aramızda hık! yeri yoktur” diye hakaret eder öğrencilere. O sırada içkilidir. Sınıfta masanın üzerine çıkmıştır.

“Birden sabrım uçuvermiş: ‘Siz biraz yavaş olsanıza! Milliyetçi insan çamurlu postalla milletin masasına çıkmaz! Siz kimi kandırıyorsunuz?’” Fakir Baykurt, yeni müdürle tartışmasını böyle anlatır.

ANADOLU’NUN TOLSTOY’U

Asıl adı Tahir olan Fakir Baykurt, şiirlerinde, yazılarında Tahir Baykurt’u kullanırken bir gün sürdürümcüsü olduğu dergilerden birinde adını yanlışlıkla Fakir Baykurt diye yazar. Bu adı kullanmaya başlar. Ne ki bu kez gelen kitaplarını, dergilerini “Senin adın Tahir” diye vermek istemezler; zorluklar çıkar. Sonunda mahkemeye gider, adını Fakir olarak değiştirir. Tahir’e neden Fakir’i eklemediğine de üzülür.

Fakir Baykurt, bana göre Anadolu’nun Tolstoy’udur. Romanlarında, öykülerinde halkın dilini kullanırken kendi de eski sözcüklere, yabancı sözcüklere yeni karşılıklar bulur, yazar. Kısa tümceler; ince, keskin gözlemler, ayrıntılarla dolu ama hiç de sıkmayan olaylar kaleminde canlı bir anlatıma dönüşür.

NAL İLE MIH ARASINDA YAZMAK

O kendi deyişiyle “Nal ile mıhın arasında bile yazar.” Sürekli not alır. Her yerde işçinin, köylünün, halkın içindedir. Onların öykülerini sorar, kendi diliyle yazar. Ataol Behramoğlu, bir romanı nasıl yazdığını anlatmasını ister. Bunun için Kaplumbağalar’ın yazım sürecini ayrıntılı anlatır öz yaşamında. Hoş öteki öykülerin, romanların da nasıl yazıldığını okuruz sekiz kitap boyunca.

Şiirler yazarken gazete yazılarıyla adını duyurur başlangıçta. Bir İstanbul ziyaretinde Vedat Günyol onu Abidin Dinolara götürür. Orada Güzin Dino sorar: “Pek güzel. Mahmut Makal, köyünden izlenimlerini yazdı. Sen de şiirler, öyküler, gazetelere yazılar yazıyorsun. Köyün romanını ne zaman yazacaksın?” Baykurt’un ufkunu açan, ona roman yazma düşüncesini veren bir konuşmadır bu.

Öyküleri Çilli’yle başlar, Can Parası, İçerdeki Oğul... Sonra romanları peş peşe çıkar. Yılanların Öcü, büyük yankı uyandırır. Metin Erksan filme çeker. Irazca’nın Dirliği, Kara Ahmet Destanı, Kaplumbağalar, Tırpan, Amerikan Sargısı, Keklik, Köygöçüren, Yüksek Fırınlar... Şiirlerini de Uzun Bir Yol kitabında toplar yıllar sonra. Köy Enstitüsü’nde yazdıklarını bulamadığı için üzülür.

ÇAĞCIL, ÜLKEMİZE ÖZGÜ BİR DESTAN

Yunus Nadi Roman Ödülü’nden TRT Büyük Ödülü’ne, Orhan Kemal Roman Armağanı’na, Sait Faik Hikâye Armağanı’ndan Türk Dil Kurumu Roman Ödülü’ne nice ödül kazanır. Almanya’da Barış Çöreği’yle ödüller sürer.

Bu sekiz kitap romanları kadar akıcı, güzel, görkemli bir dille yazarın çileli yaşamını anlatır:

Sürgünler, bakanlık buyruğuna almalar, işsiz bırakmalarla ezilmek istenen; tek maaşla ayakta kalmaya çalışan bir yazar. Sivas’tan Hafik’e, oradan Şavşat’a, kışın ortasında oradan Ankara’ya, Ankara’dan Fevzipaşa’ya... Direngen, savaşımcı bir öğretmen. Türkiye Öğretmenler Sendikası içinde verdiği savaşım... Gittiği yerlerde verdiği savaşım ayrı birer romanı doldurur...

Bir destan bu; Fakir Baykurt’un çok varsıl bir dil şöleniyle anlattığı çağcıl, ülkemize özgü bir destan... Okumayan eksik kalır. Onunla 1968’de, 1999’da iki kez karşılaştım. Onun okuduğu okuldan çıktım. Onunla uzun boylu söyleşemediğime yanarım bugün. Neler öğrenirdim kim bilir ondan!

Özyaşam 1: Özüm Çocuktur / Fakir Baykurt / Literatür Yayınları / 322 s.

Özyaşam 2: Köy Enstitülü Delikanlı / Fakir Baykurt / Literatür Yayınları / 431 s.

Özyaşam 3: Kavacık Köyünün Öğretmeni / Fakir Baykurt / Literatür Yayınları / 579 s.

Özyaşam 4: Köşe Bucak Anadolu / Fakir Baykurt / Literatür Yayınları / 548 s.

Özyaşam 5: Bir TÖS Vardı / Fakir Baykurt / Literatür Yayınları / 624 s.

Özyaşam 6: Genç Emekli / Fakir Baykurt / Literatür Yayınları / 404 s.

Özyaşam 7: Sıladan Uzakta / Fakir Baykurt / Literatür Yayınları / 460 s.

Özyaşam 8: Dost Yüzleri / Fakir Baykurt / Literatür Yayınları / 444 s.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon