Fark etme sanatı (25.10.2020)
Dile ki Uzun Sürsün Yolun, Leyla Navaro’dan yolculuk üzerine bir çeşitleme. Bir psikoloğun şahsi ve mesleki yolculuğu olduğu kadar mesleğinin-sanatının, yani psikolojinin ve psikoterapinin de yolculuğu.
Bugün bize modern bilimlerin kısıtlarını görmek çok bariz geliyor. Gezegenimizin yok olma tehlikesi karşısında gelişen çevre bilinci az çok hepimizin “ilerleme”, “ekonomik büyüme”, “ultra modernleşme” gibi konularda kuşkucu olmamızı sağlamış ve psikoloji de dahil, modern bilimler bu yıkıma “katkıda bulundu mu yoksa” sorusunu artık rahatça sorar olmuşuz.
Ancak Leyla Navaro ve yol arkadaşları birkaç on yıl öncesinden başka türlü bir psikoterapi, eko-terapi ve sanat terapisi gibi “insan-olmayan”a da açılan ve oradan da beslenen bir bireysel gelişim yöntemi arayışına başlamışlardı.
Psikoloji dahil modern bilimlerin çoğunun bağımsız, kendi kendine yeten bir özne, bir eyleyici olarak “insan” tanımına çok büyük katkılar sağladığı malum.
“İnsan eşrefi mahlukattır” diyen tek tanrılı dinlerdeki anlayışla olan benzerlik de cabası. Tabii ilerlemeye, fethetmeye odaklı “müstakil özne” olarak ötekini - insan olmayanı - kendimizden aşağı ve bize bağımlı varlıklar olarak düşünegeldik.
Kendi zekâmıza, yarattığımız dillere tapınarak gezegeni har vurup harman savurduk. İnsanın ruhsal, psikolojik gelişimi için doğaya açılma, lisanımız dışında “sözsüz” ifade biçimleri oluşturma çabaları, klasik psikolojinin de körüklediği bu “insan” tanımına duyulan kuşkuyu açığa çıkarıyor.
KİŞİSEL GELİŞİM TEKNİKLERİ
Bu bağlamda Anna Lowenhaupt Tsing’in önerdiği “fark etme sanatı” ile bu kitapta ekoterapi, ekofeminizm, ekoeleştiri vb. çerçevesinde arayışına çıkılan kişisel gelişim teknikleri arasında ilişki kurmak mümkün.
Tsing’e göre, çevre sorunları ve çevrecilik bilinci modernleşme ve ilerleme hayallerimizin çoktan suya düşmüş olduğunu gösterse de hâlâ “insan”ı ve “öteki”ni on dokuzuncu yüzyıldan kalma kategorilerle tanımlamakta direniyoruz.
Tek Tanrılı dinler kadar modern bilimin de beyinlerimize, benliklerimize kazıdığı düşünceden vazgeçemiyoruz: “İnsan ileriye baktığı için, sadece gün be gün yaşayan öteki canlılardan farklıdır ve organik-inorganik tüm öteki varlıklar insana bağımlıdır.”
İnsanı ve insan-olmayanı bu ilerleme varsayımıyla tanımlayıp hep ileriye bakarken şimdi ve burada etrafımızda olanları fark etmeyebiliyoruz.
Bir psikoloğun ekibiyle, katılımcı grubuyla yeni bir farkındalık arayışına çıktığı bu kitapta ileriye değil etrafa bakmanın çeşit çeşit örneğini bulmak mümkün.
Kendi bilincine varmak için şimdi ve burada etrafı, kendimizin dışındakini, fark etmenin - farklı coğrafyalar, farklı kültürler, farklı tatlar, başka başka kadınlar ve erkekler, çalı çırpı, dağ taş, ağaç, çiçek, çakıl taşı, bulut - yolculuğu heyecan verici ve tazeleyici olduğu kadar zorlayıcı ve kafa karıştırıcı da olabiliyor. Yolculuğa çıkmak, ben’in “saflığını” bozmak, ötekine yer açmak, ötekine bulaşmak da demek tabii.
Yeni farkındalıkları, fark etme sanatını, insanı öteki canlılardan ve evrenden ayıran en temel evrim merhalesi sayılan insan yaratısı dilin dışında, sözsüz tekniklerle, organik-inorganik nesnelerle, dansla ve hareketle ifade yollarını ararken ilk anda tekinsiz görünebilecek yollara sapmak da mümkün. Bu yüzdendir ki, arada hem insan kibrinin kaynağı hem de dünyayı algılamasının yine de biricik yolu olan dile, kavramlara ve kavramsallaştırma girişimlerine ihtiyaç duyuyoruz.
TİNSELLİK DURAĞI
Bu kitapta yolculuğun nefes ve zihin açıcı, statükoyu altüst eden sapaklarında en genel anlamıyla ötekine yer açıp yumuşak karnımızı dönüşüm rüzgârına verirken bir yandan da bu dönüşümlerin yeni sorularıyla cebelleşip yeni ve yeniden kavramsallaştırma duraklarında soluklanıyoruz. Benim en etkilendiğim duraklardan biri, tinsellik durağı oldu.
Yirmi birinci yüzyılın hem dinlere hem modern bilimlere kuşkuyla bakan kişilerinden biri olarak kendi kendine yeterli, bağımsız bir özne olmadığımı kavrarken nasıl bir anlayışa sarılacağım sorusunu hep yanımda taşıyorum. Metindeki satırlarda bu soruya cevap bulamasam da bu yolda başka sorular sorma cesaretini buldum.
Dile ki Uzun Sürsün Yolun / Leylâ Navaro / Remzi Kitabevi / 272 s. / 2020.
En Çok Okunan Haberler
- Nevşin Mengü hakkında karar
- Colani'den İsrail hakkında ilk açıklama
- 3 zincir market şubesi mühürlendi
- Eski futbolcu yeni cumhurbaşkanı oldu
- Fidan'dan 'Suriye Kürtleri' ve 'İsrail' açıklaması
- Emekliye iyi haber yok!
- MHP'den 'asgari ücret' önerisi
- AKP’nin tabutu CHP sıralarına kondu
- 350 bin 757 kez 'yazı-tura' atıldı... Sonuç şaşırttı!
- 'Kayyuma değil, halka bütçe'