Gülerek zayıflamanın kitabı da yazıldı: Erdinç Utku’dan ince kalma önerileri

Yıllardır, aforizmalarıyla, mizah kitaplarıyla tanıdığımız Erdinç Utku, “Hamur işinden humor işine geçtim” diye yazmış kendi zayıflama sürecini. Okurken aklıma neler geldi bilseniz...

Yayınlanma: 23.08.2021 - 14:13
Abone Ol google-news

Dokuz aydır, haftanın üç günü bir tür oruç tutarak kilo vermeyi, hem de bu yaşta, başardığım için “azmedilirse yapılamayacak şey yok”a her zamankinden daha fazla inandığım günlerdeyim.

Malum, ikram kültürünün çok geliştiği, o nedenle sunulanı geri çevirmenin kabalık olarak karşılandığı bir topluma, sofrada bırakılan yemeğin arkamızdan ağlayacağının söylendiği ailelere mensup bireyler olarak son derece sağlıksız/yanlış beslenmiş bir topluluğuz. Bu toplumun bir bireyi olarak ağız tadına düşkünlüğümün de etkisiyle hayli kiloluydum.

“Sende sırıtmıyor”, “Omuzlar geniş, belli olmuyor” diyenlerin gazına gelip hep ertelediğim zayıflama mücadelemi hiç de küçümsenmeyecek bir zaferle sonuçlandırmış durumdayım.

Eğer Erdinç’in (Utku) kendi zayıflama yöntemini son derece keyifli bir dille anlattığı, Cumhuriyet Kitapları’ndan çıkan kitabı “Eyvah Zayıflıyorum” dokuz ay önce basılsaydı, inanın, önerdiği yöntemi kesinlikle uygulardım.

Yıllardır, aforizmalarıyla, mizah kitaplarıyla tanıdığımız Erdinç her ne kadar “hamur işinden humor işine geçtim” diyerek yazmış da olsa, elbette kullanmayı çok iyi becerdiği mizahın o olağanüstü gücüyle, aslında zorlu geçirdiği süreci eğlenceli bir dille aktarıyor. Ne de olsa bir mizah yazarı Erdinç ama gerçekten iyi bir mizah yazarı.

İYİ Kİ YOK

Sayfaları keyifle okurken aklıma neler geldi, bilseniz. İşi kâğıtla, kalemle, haliyle okumayla olan Erdinç’in masasına oturup yazmaya başlamadan önce her sabah istiridye kahvaltısı yapan Walt Whitman’la muhabbet ettiğini hayal ettim. Kim bilir ne gırgır diyaloglar çıkardı ortaya. Ya da yaptığı ekmeklerini dostlarına ikram eden Emily Dickinson’a nasıl “hayır” diyebileceğini düşündüm de işi hayli zor olurdu Erdinç’in.

Günümüzde yazıyla okumayla haşır neşir olanın aklına perhiz yapmak falan gelmez. Erdinç’in de çok sonradan gelmiş tabii. Londra’dan ortak dostumuz başarılı işadamı Hüseyin Özer’le yürürken kilosu yüzünden ona yetişemeyişi aklına düşürmeseydi zor gelirdi sanki.

Bendeniz vejetaryenim. Bize ne zaman vejeterayen denmiş bilmiyorum ama yıllar yıllar önce Pisagorcular denirdi benim gibilere. İşte eli kalem tutanlar arasında bu yeme içmeye dikkat edenlerin başında etten de nefret eden Pisagor gelir, benim bildiğim. Sonraki yıllarda boğazına sanki biraz daha dikkat eden yazar, şair vs sayısı çoğaldı.

Tabii yine de bugünden baktığımızda Lord Byron’un sadece sirke ile patates yiyerek 32 kilo vermiş olmasını önerecek kimse yoktur. O nedenle Erdinç’in zayıflama yöntemi daha sağlıklı. 

Tabii Erdinç’in “zayıflamanın en iyi yolu yiyecek bulamayacak kadar yoksullaşmaktır” dediği yok.

Fakirlik zamanında, romanı “Oliwer Twist”te de karşımıza çıkar, pişmiş elmayla sürdürdü yaşamını Charles Dickens. Tutku derecesinde bağlıydı elmaya. Çok yoksulken ulaşabildiği tek yiyecek oydu çünkü.

İngiliz şair John Keats mide rahatsızlığından, tüberkülozdan mustaripti. Her gün tek bir hamsi ile küçük bir dilim ekmek yemesini önerdi doktoru.

Şunun için söylüyorum bunu: Erdinç günümüzde çok daha kolay koşullarda kilo verebileceğimizi, dilediğimizi ölçülü yeme koşuluyla hiçbir ağız tadından mahrum kalmayacağımızı anlatıyor kitabında. Dickens ile Keats gibi zorunlu olmadan yani.

ŞİŞMAN YAZAR OLMAZ

Erdinç’in kilo vermesi yazar kimliğine de uygun bence. Şişman yazar dostlarımız alınmasın ama bu yazar takımının şişmanı pek yoktur.

İki yüz yıl öncesinin başarılı yazarları hayli zayıftı. Taptığım Bronte kardeşler çok yoksul sayılmazlardı ama zaman zaman gıda eksikliği çeken bir ailede büyüdüler. Yulaf lapası ile ekmekten başka bir şey yemedikleri zamanlar çoktur. Kendi istekleri dışında zayıf kalsalar da kendi dönemlerinden sonra gelenlere “beden konusunda” model oldular.

Erdinç, bu niyetle başlamasa da artık “zayıf yazarlar” arasında yerini almış bulunuyor. İyi yapmış.

Kitapta aslında yaptığı şudur anladığım kadarıyla: “Zayıflatma endüstrisi”nin tuzaklarına düşmeden, “evdeki malzemelerle”, elbette onlara da dikkatli yaklaşarak kurulacak bir ilişkiyle zayıflamak. Yerinde durmamak, yürümek, ufak tefek beden hareketleri yapmak. Diyet kitaplarının “didaktik”, haliyle kibirli diline inat, Erdinç, başta kendisi olmak üzere gıdaya dair her şeyle “dalga geçerek” zayıflama yöntemi sunuyor okurlarına mizahın diliyle. Az bildiği zayıflama yöntemlerine en iyi bildiği mizahla yaklaşıyor tabii. Zayıflamasanız da (ki bu okuyanın beceriksizliğidir kesinlikle) gülmüş oluyorsunuz en azından. Bir tabu yıkıcı olarak da “bir kahkaha bir pirzola” klişesine meydan okuyor ki bir vejetaryen olarak pirzolaya yüklenen bu aşırı olumlamadan nefret eden benim gönlümü kazanıyor.

Bence zorluğu yok ama (bu yaşta kilo verdim ben), eğer zor olduğunu düşünen varsa zayıflamanın, Erdinç’in kitabı işte bu nedenle çok ama çok yararlı. Okuyun, denileni uygulayın, başladığınızın bile farkına varamayacaksınız.

Hem, kaç mizah yazarının perhiz macerasını okuyabildik ki? Şanslıyız yani. Akıllı biri “İstediğiniz beden için yiyin. Sahip olduğunuz beden için değil” demiş. Bu kadar basit.

Bu özlü söz kesmediyse Erdinç söylesin o zaman sözünü: Son şişmanlık fayda vermez.

Okuyun bakalım. 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler