Havuzda paralar böyle depolandı
AKP'nin Sabah-ATV’yi ihale karşılığı işadamlarına aldırarak yandaş medya oluşturma operasyonu, gün gün, saat saat telefon dinlemelerine takıldı ve 25 Aralık fezlekesine girdi. Erdoğan’ın işadamlarına talimatı her şeyi özetliyordu: ‘Bu işi halledeceksiniz kardeşim.’
Geçen yıl bugünler…
Tarih: 7 Ağustos 2013.
Saat 15.00’de işadamı Mehmet Cengiz’in Başbakan Erdoğan’la randevusu var.
Cengiz, Başbakan’ın hemşerisi… İlk günden beri yanında olan, onun iktidarıyla birlikte büyüyen, en büyük ihalelere giren, en kârlı projeleri alan işadamı…
Lakin bu kez ortam gergin...
Cengiz, ortaklarıyla birlikte, SKY televizyonu ile Akşam gazetesini 60 milyon dolara satın almış. Alırken de “Ben çok hevesli değildim. Bunu Başbakan’ın hatırı için alıyorum” dediği söylenmiş. Bu da Başbakan’ın kulağına gitmiş. Oysa Başbakan’ın onun için başka planı varmış. Çalık’ın zarar ettiği için elden çıkarmak istediği, ölü haldeki Sabah-ATV grubunu almasını istiyormuş. Hem de yüksek bir fiyata…
‘S.çtı ağzıma…’
2 saatlik görüşme çok sert geçiyor.
Cengiz görüşmeyi, “S.çtı ağzıma” diye özetliyor:
“Bu kadar iyilik yapıp da böyle fırça yediğim tek iş oldu.”
Konuştuğu işadamı onu teselli ediyor:
“Ben ‘Efendim’ dedikçe bana da kaydı.”
Peki neydi Başbakan’ı bu kadar kızdıran?
Bunun yanıtını bulmak için, Türkiye’de medyanın Başbakan’ın talimatıyla, oğlu ve damadının katkısıyla nasıl el değiştirdiğine delil teşkil eden telefon kayıtlarına bakalım şimdi:
‘İlk defa diklendim ona’
Saat 17.04…
Mehmet Cengiz, Başbakan görüşmesinden çıkar çıkmaz telefona sarılıyor ve bir arkadaşına içini döküyor:
“- Şimdi Beyefendi’den çıktım. 2 saattir onunla beraberiz.”
“- Ha… Ne diyor?”
“- Ya birisi demiş ki, ‘Biz çok hevesli değiliz bu işe…’”
“- Haaa. O da gitti onu mu söyledi; o… çocuğu…?”
“- Oy… Ooy oooy… Dedim ona, ‘Ya şefkatimi kırma benim. Biz de 55 yaşında adamız. Nerde ne konuşulur, onu biliyoruz’.”
“- Hem bir iş yapıyorsun, hem de şey yapıyor, öyle mi?”
“- He… ‘Niye onları aldın, niye şöyle oldu’ bilmem ney… Ama ben bugün ilk defa diklendim ona… ‘Ya şefkatimi kırma’ dedim. ‘Ben ne yaparsam kötü oluyor ya…’ Yanlış mıyım?”
‘Sabah’a girmedim ya’
Cengiz o konuşmada, gerginliğin asıl nedenini açıklıyor:
“O bana şeyden takıldı, Sabah’a girmedim ya…”
İşin sırrı bu cümlede gizli…
Çünkü 25 Aralık polis fezlekesine bakılırsa, Cengiz’in başı çektiği üçlü konsorsiyum, SKY-Akşam medya grubunu talimatla alıyor, yine talimatla vazgeçiyor. Hatta Mehmet Cengiz, SKY’i yeni sahibi Ethem Sancak’a devrederken “Son anda başka görev aldık, ondan vazgeçtik” diyor.
“Başka görev”in adı, Sabah-ATV grubu...
Erdoğan adlı şahıs
Cengiz, başta direndiği bu operasyona “fırça”dan sonra razı oluyor ve -fezlekedeki tabirle- “görevlendiriliyor.”
Kim tarafından?
Yine fezlekeye göre, “doğrudan Başbakan tarafından…”
İşte bu bölümde Başbakan’dan, “Recep Tayyip Erdoğan adlı şahıs” diye söz ediliyor.
“Görevlendirmeyi” onun yaptığına bir başka kanıt, 17 Eylül’de Erdoğan’ın Çankaya Köşkü’ndeki bir davette görüştüğü işadamı Nihat Özdemir’e söylediği cümle:
“Bu işi halledeceksiniz kardeşim.”
Örgüt lideri Yıldırım
Fezlekeye göre, havuz işinde “örgüt lideri”, Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım…
Yeni medya grubu için para toplama talimatı ona veriliyor. O da hemen tanıdık işadamlarını çağırıp görev emrini tebliğ ediyor. İşadamları mecburen boyun eğiyor.
20 Ağustos 2013 günü, Kolin İnşaat’ın sahibi Celal Koloğlu, Bakan Yıldırım’la görüşüyor. (Dinleme kayıtlarından anlaşıldığı kadarıyla Bakan, takibe karşı son derece dikkatli… Ziyaretçiler, bazı konuşmalarda dinlemeyi önlemek için telefonu bizzat söktüğünü aktarıyor.) Koloğlu, görüşmeden çıkar çıkmaz MehmetCengiz’i arıyor ve anlattıklarıyla, kirli pazarlığın tüm ayrıntılarını, telefonunu dinleyen polise vermiş oluyor:
‘Kaçarı yok’
MEHMET CENGİZ: “- Abi görüşebildin mi?”
CELAL KOLOĞLU: “- Görüştüm de kafam karmakarışık oldu ya… ‘Kırk yılda böyle bir görev verilir. Sizlerin de bunu yapmanız lazım’ diyor. ‘Bunun kaçar tarafı yok’ diyor.”
“- Sen ne dedin?”
“- ‘Ne emir verirseniz elimizden geleni yaparız’ dedim. Başka ne diyim abi söyle…”
“- Yaa…”
“- ‘İkiye ayrılmış’ diyor: ‘İşte bir tarafta ATV var, öbüründe de gazete ve A Haber var’ diyor.”
“- Onu biliyorum.”
“- ‘Öyle de böyle de bunu halledeceğiz. Sıkıntıdayız, hallolacak. Belki başkalarını da bakacağım’ diyor. Diyecek bir şey bırakmadı ki…”
FEZLEKEDEN: ‘Bakan rüşvet anlaşması yaptı’
Bakan Yıldırım, ATV-Sabah için gereken parayı toplama işini Mehmet Cengiz’e devrediyor.
Cengiz gönülsüz.
İbrahim Çeçen’e, “Ben ne gireyim abi ya… Anlamam ben bu tip işlerden. Bana ne görev düşüyorsa ben varım. Ama ‘Git şunla konuş, bunla konuş’… Mümkünü yok…” diyor.
Ama mümkün oluyor. Çünkü karşılığında milyar dolarlık ihale vaadi var.
“Örgütten” Celal Koloğlu, Bakan’ın taahhütlerini Mehmet Cengiz’e şöyle aktarıyor:
“‘Çok iş alacaksın kardeşim’diyo, ‘O kadar şeyimiz var. Daha çok alacaksınız, bu kadar avantajınız var’ diyo…”
İkilinin konuşmasından, “avanta(j)”ın boyutu anlaşılıyor:
“- Az bir iş değil ki, 2.5 milyar dolar.”
“- Doğru. 2.5 milyar dolar…”
“- Bizim havaalanı da 3 milyar Avro’luk iş…”
“- Evet, aynen öyle vallaha…”
“- Bakan gitmeden, bunu onaylatmamız lazım.”
Bakan, yerel seçim için aday olmadan projeler onaylanıyor.
Son derece kârlı demiryolları, karayolları, havayolları ihaleleri, fezlekede “örgüt üyesi” denen işadamlarına veriliyor.
Binali Yıldırım da fezlekede, “Aldığı talimat üzerine, işadamlarından yüksek miktarda para toplamak, paraların karşılığında ise bu işadamlarına bakanlığına bağlı kurumların ihalelerini vermek, rüşvet anlaşmasıyla ihaleye fesat karıştırmak”la suçlanıyor.
Talimat, Erdoğan’dan
Ama fezlekeye göre asıl talimat “yukarıdan” geliyor:
“Örgüt üyelerinin, R. Tayyip Erdoğan’dan çekindikleri, bir anlamda korktukları ve onun talimatıyla hareket ettikleri görülmüştür. Sabah-ATV grubunun devredilmesi, şirketin başına Kalyoncu’nun geçmesi talimatının yukarıdan verildiği tespit edilmiştir.”
‘Keriz değiliz. Verilmesi gerekiyor ki veriyoruz’
Bundan sonrası bir komedi dizisinde rastlanacak diyaloglarla dolu…
Medyayla ilgisi olmayan 4 işadamı, Başbakan’ın talimatıyla ve büyük ihaleler havucuyla, bir medya havuzu için fon yaratmaya soyunuyor. Sanal krediler alıp ödüyorlar.
Bazen şaşkınlık, bazen uyanıklık kokan, küfürlü diyalogları ise büyük harflerle, polis fezlekesine konuluyor.
İşte o diyaloglardan birkaç örnek:
“Adnan 30 şey yaptı, mahvoldu. Görmedin mi akşam, simsiyah olmuştu.”
“Senin paran az kardeşim, biz 100 veriyoruz.”
“Kayıtlarda nasıl göstereceğiz?”
“Ben 100’ü açıktan veriyorum ya… Battım a.. koyum. Bütün düzenim bozuldu.”
“Buna rağmen bir de havaalanını şey edersek, vallahi duman oluruz.”
“Beyefendi bana söyledi, ben canla başla ne söylense yaptım onun için… Ne diyim abi.”
“O şeyi şey yapıcaz da, yolu tam tespit edemedim. Yani üstüme mi alayım, şirket adına mı alayım?
“Ben yurtdışından şey getirtecem de, senin tanıdığın var mı, parayı burda almak istiyorum.”
“A… koyum, telefonda konuşuyorsun. Var.”
“Binali kalırsa yaşadık.”
“Yav bi şey değil de ben nasıl taşıycam, nerde vericem, nasıl vericem, nerde parayı getiricem yav..”
“Ben ne biliyim, a….koyim… Biz de keriz değiliz; verilmesi gerekiyor ki veriyoruz o parayı… Yolda bulmuyoruz ya…”
“Siz gayriresmi yapıyorsunuz değil mi?”
“Tabii, tabii öyle yapıyoruz.”
“Bu milletin a… koyacağız. Sen merak etme…”
“Türkiye’de yer yerinden oynar, bunlar farkında değiller ya…”
NASIL TAŞINDI?
…Ve paralar depolanıyor
Para toplandıktan sonra, sıra taşınmasına geldi.
Bir zorluk da oradaydı. Banka transferi yapılamayacağına göre onca para nasıl taşınacaktı?
İşadamlarından birinin telefonda, “Bana acil bir araba lazım, renkli cam olsun. Bagajı büyük olsun. Bir de o depodaki çantalar lazım” demesiyle polis harekete geçti.
Bir başka konuşmada, “Çektiler mi traktörü?” sorusu yankılandı; ardından “Zırhlı araba geliyor” dendiği duyuldu.
Araba kapıya yanaştı. Onu izleyen polis aracı da çevreye konuşlandı. Ama zırhlı minibüs garaja sığmadı. Kapıya yanaştı.
Paralar yüklendi; yüklenirken görüntülendi.
Sonra bankaya gidildi. Polis kamerası çekimdeyken paralar indirildi, bankaya kondu, misyon tamamlandı.
Havuz dolmuş, iktidar, yeni bir medya sahibi olmuştu.
Şimdi sıra tahsilata, yani ihale paylaşımına gelmişti.
FEZLEKEDEN: Kim ne kadar para verdi?
“Toplanacak para miktarlarına ilişkin teknik takip çalışmalarında elde edilen bilgiler neticesinde, işadamlarının aşağıdaki miktarları ödedikleri anlaşılmıştır:
Mehmet CENGİZ 100.000.000 ABD DOLARI
Celal KOLOĞLU 100.000.000 ABD DOLARI
Nihat ÖZDEMİR 100.000.000 ABD DOLARI
İbrahim ÇEÇEN 100.000.000 ABD DOLARI (Ancak şahıs, 3. Havalimanı’nı yapacak konsorsiyuma katılmak istediği için ve 150.000.000 ABD DOLARI vermeyi taahhüt etti)
Adnan ÇEBİ 30.000.000 ABD DOLARI
Hayrettin ÖZALTIN 20.000.000 ABD DOLARI”
Albaraka Türk’ün açıklaması
25 Aralık operasyonunu yapan polisler, telefon dinlemelerine dayanarak, Albaraka üzerinden kayıt dışı para aktarıldığını iddia ediyordu.
Dizide, fezlekeye atfen yer verdiğimiz bu “iddia”ya, Albaraka’dan bir açıklama geldi. Aynen yayınlıyorum:
“Dizinizdeki konular bankamızı hiçbir şekilde ilgilendirmemekle birlikte, dizinin 2. bölümünde, bankamız üzerinden kayıt dışı para aktarıldığı ifadesi yer almıştır.
Halka açık, ulusal ve uluslararası kurumlarca en ciddi biçimde denetlenen yasa ve etik değerlere üst derece saygılı bankamızın hiçbir şekilde yasadışı bir işlemi gerçekleştirmiş olması düşünülemez bile…
Herhangi bir kaynaktan edinilmiş olsa da sizin gibi deneyimli ve değerli bir gazetecinin, bu cümleyi kullanmadan önce asgari bankamızdan bilgi edinmiş olması gerekeceğini düşünüyoruz. Bunun, hukuk ve basın ilkelerinin bir gereği olduğu da muhakkak bilginizdedir.”
SON SÖZ
Yargıdan kaçamaz
Derin uykudayken evi soyulanlara bağırır gibi, son kez “Hırsız var” diye haykırdık 6 gün boyunca…
Savcılığa ulaşmış, 1000 sayfalık bir resmi belgeden, 25 Aralık fezlekesinden, büyük soygunu belgeleyen sayfalar, belgeler, diyaloglar aktardık.
Fezleke, devlet yönetimine yerleşmiş bir örgütün, kamu nüfuzunu kullanarak nasıl kişisel rant elde ettiğini ortaya koyuyor özetle…
Yüce Divanlık bir iddianameye dayanak teşkil ediyor.
Bütün bu iddiaların muhatabı konumundaki Başbakan ise “Hırsız var” haykırışlarını duymazdan gelerek adım adım Cumhurbaşkanlığı’na yürüyor.
Dosyayı okuyunca, Köşk’ün dokunulmazlık zırhını neden bu kadar çok istediği daha iyi anlaşılıyor.
Silinebilir mi?
Herkesin aklındaki soru şu:
Şimdiye kadar başarıyla hasıraltı edilen dosya, Erdoğan’ın devlete tamamen el koymasıyla, ortadan yok edilebilir mi?
İçindeki veriler, dinleme kayıtları, suç kanıtları silinebilir mi?
Konuştuğum yetkililer, “Evet, bu mümkün” diyor.
Verilerin korunduğu TİB’in, MİT’e devrinden sonra kanıtlara ne olacağı soru işareti…
Dosyayı devralan yeni savcıların bir süredir, fezlekede adı geçenleri sessiz sedasız çağırıp ifadelerini aldığı bildiriliyor.
Daha önce yaptıkları gibi, iddialar hakkında “takipsizlik” kararı verdirerek iddia sahiplerini yargıya götürme yolunu seçebilirler.
Ancak “inşallah, maşallah” diye diye yapılan bütün bu yolsuzluklar, hırsızlıklar, iltimaslar, Cumhuriyet tarihinin en büyük soygununun bütün sesleri internete dağılmış, bürokraside kopyalanmış, kamuoyunun hafızasına kazınmış durumda…
Bu dosya kapatılamaz
Bu tablo karşısında,
Yurttaş olarak bu soygunu bilmek hakkımız.
Gazeteci olarak yazmak sorumluluğumuz.
Başbakan olarak hesap vermek de Erdoğan’ın görevi…
Diziye son verirken bir kez daha yazayım:
Bu çapta bir dosya kapatılamaz.
Çankaya, Yüce Divan’dan kaçanlara sığınak olamaz.
Suçlular -cumhurbaşkanı bile olsalar- yargılanacaklardır.
-BİTMEDİ-
En Çok Okunan Haberler
- Op. Dr. Dericioğlu başında poşetle ölü bulundu
- Suriyeliler memleketine gidiyor
- Yaş sınırlaması Meclis’te
- Marmaray'da seferler durduruldu!
- İlber Ortaylı canlı yayını terk etti!
- Apple'dan 'şifre' talebine yanıt!
- ATM'lerde 20 gün sonra yeni dönem başlıyor
- Suriye'nin yeni başbakanından ilk açıklama
- ‘Hepinize test yapalım, bakalım kim ne kadar geçiyor!’
- Erdoğan'ı protesto eden gençlere işkence iddiasına yanıt