Hey gidi zaman
Yönetmen Nezahat Gündoğan’ın başarılı belgeseli ‘Hay Way Zaman’, bir yıl sonra Başka Sinema salonlarında gösterimde.
Geçen yılki Antalya Altın Portakal Film Festivali’nin ulusal belgesel bölümünde Jüri Özel Ödülü’ne layık bulunan “Hay Way Zaman”, büyük bir kıyımın yaşandığı, 1938 Dersim ayaklanması sırasında 5 yaşında olan, annesi, babası, ağabeyi, herkesi öldürün emrini almış askerlerce katledilmiş, aç perişan kimsesiz bir haldeyken bir teğmen tarafından evlat edinilerek büyütülmüş Emoş (Emine) Gülver’in, 75 yıl sonra kızıyla birlikte doğduğu topraklara, köklerine, geçmişine doğru çıktığı yolculuğu anlatan bir belgesel.
Dersim’in “kayıp kızları”ndan (asıl adı Elif olan) Emoş’un acılı hikâyesini yoğun duygusal ve dokunaklı bir tempoda seyreden, paralel montajla anlatılmış, epeyce özen gösterilmiş, emek verilmiş, ödüllü, saygın bir belgesele dönüştüren yönetmen Nezahat Gündoğan’la yapımcı eşi Kazım Gündoğan çiftini, zaten yine aynı coğrafyada yaşanmış trajedilere kamera tutup bürokratlar ve askerlerce evlat edinilmiş Kürt kızlarının konu edildiği, “Dersim’in Kayıp Kızları-İki Tutam Saç” (2010) adlı ilk belgesellerinden tanıyoruz.
Yeni ailesinin ilkokul 4’e dek okutup demiryollarında çalışan, ondan 15 yaş büyük, akşamcı biriyle evlendirdiği, koca dayağından bol bol nasibini alırken biri kız öteki oğlan 2 evlat büyüten, bu acımasız dünyaya sırf çocukları için katlanmış Emoş, 5 yaşındayken koptuğu Tüllük-Sütlüce köyünde önce çocukluğunu anımsıyor, dehşet verici kıyım ve bomba seslerini duyuyor, yıllar yılı ayrı düştüğü kimi yakınlarından, amcaoğlu Kamer (Hüseyin) Kaçar’la buluşuyor.
Biri Türk-Sünni (Emoş), öteki Kurmançi-Alevi (Kamer) olan iki amca çocuğunun uzun yıllar sonra bir araya gelip el ele tutuştuğu duygusal sahneler resmen göz yaşartıyor. Vergi vermeyi reddettikleri gerekçesi ve Sünni kesimde yaygın o “Kızılbaş öldürmek mübahtır” tavrıyla, günlerce “Kürt leşi” taşıyıp kızıl akan Munzur suyuna dizilip makineli tüfeklerle takır takır taranarak öldürülen, yöre halkına zehirli, yıkıcı gazlar ve pilotSabiha Gökçen’in de katıldığı hava bombardımanlarıyla yapılan zulmü, bu kurunun yanında yaşın da yandığı toplu kıyıma katılmış, halen 100’lü yaşlarındaki, vicdan azabı çeken eski askerlerin tanıklıklarıyla perdeye taşıyan film bugünü renkli, geçmişi siyah-beyaz görüntülerle yansıtıyor.
Emoş’un acılı hikâyesini, Ahmet Tirgil imzalı, hüzünlü müzikler eşliğinde, Metin Dağ’ın kamerasının bol engebeli Dersim’den saptadığı renkli dağ manzaralarına eşlik eden siyah-beyaz arşiv fotoğrafları, İ. İnönü, F. Çakmak, C. Bayar’la o yıllarda genç bir emniyet müdürü olan İ. S. Çağlayangil’den alıntılar, dönem gazetelerinden çeşitli kupürlerle ve eski belgelerle harmanlayarak aktaran “Hay Way Zaman”, 90 yıllık T.C. tarihimizin şimdiye dek hep üstü örtülmüş, zamanın gel-giti içinde hep görmezden gelinmiş en kanlı kıyımına tanık ediyor seyirciyi.
Kuşaktan kuşağa hep sessizce içe atılmış Dersim trajedisini görünür kılan, 80 dakikalık bu belgesel, özetle yıllarca unutmuş olduğumuz adalet sorumluluğumuzu hatırlattığı, toplumumuzun kanlı geçmişiyle yüzleşmesi (ve kuşkusuz saygıyla anılmayı hak eden, öldürülmüş yöre halkından özür dilenmesi) adına gecikmiş bir fırsat sağlıyor şimdi bize. Diyeceğim sadece sinemaseverlerce değil her T.C. vatandaşınca görülmesi gereken, önemli bir belgesel “Hay Way Zaman”. Darısı Fatih Akın’ın “The Cut”ının başına.
(Not: Resmi tarihe göre, 1937’de İngilizlerden yardım isteyen Dersim’deki Kureyşan aşireti reisi Seyyit Rıza’nın önderliğinde, askere gitmek ve vergi vermek istemeyen Haydaran, Demenan, Yusufhan gibi aşiretlere mensup, yaklaşık 5 bin kişi hükümete karşı ayaklandı, bunun üzerine büyük bir askeri harekâta girişen genç T.C. hükümeti de bu isyanı çok kanlı bir şekilde bastırdı.)
Doğanın intikamı
Filmlerinde öteden beri doğa-insan ilişkisini ele alan yönetmen Derviş Zaim’in senaryosunu yazıp Bursa yöresindeki bir göl kasabasında çektiği, yeni filmi “Balık”, konuşamayan hasta kızı Deniz’in (Myroslava Kostyeva Akay) derdine deva bulmak uğruna, kimyasal yöntemlerle avlanarak, ekmeğini kazandığı göle ihanet edişinin bedelini, sonunda karısı Filiz’i (Sanem Çelik) kaybederek ödeyen balıkçı Kaya’nın (Bülent İnal) hikâyesi.
Şifa verici olduğuna inanılan bir cins göl balığını yedirmekle kızını iyileştireceğine inanan Kaya, hekim ilaç tedavi giderlerini karşılamak için çok para kazanmak isterken yasal olmayan kimyasal yollara başvurup gölü ufak ufak zehirlemeye başlayınca sadece doğanın dengesini bozmakla kalmayıp sevgili karısının da ölümüne neden olacaktır...
Son Adana Altın Koza Film Festivali’nde Derviş Zaim’e en iyi senaryo ödülünü kazandıran “Balık”, ele aldığı para hırsıyla doğaya müdahale temasını yeterince etkileyici biçimde perdeye aktaramasa da, sakin dingin anlatımı, genel atmosferi, iyi niyetli ama bilinçsiz davranan karakterleri ve vasatı aşan görselliğiyle, nispeten ilgiye-seyre değer bir film sonuçta. Yine de Derviş Zaim’in filmografisinde başı çeken, başarılı işleri arasına katamayacağımız “Balık”ın beklentileri karşıladığı pek söylenemez.
En Çok Okunan Haberler
- Op. Dr. Dericioğlu başında poşetle ölü bulundu
- 500 bin TL'nin aylık getirisi belli oldu
- Suriyeliler memleketine gidiyor
- Yaş sınırlaması Meclis’te
- Marmaray'da seferler durduruldu!
- Suriye'de herkesin konuştuğu ölüm listesi
- Apple'dan 'şifre' talebine yanıt!
- Erdoğan'dan işgale 'isimsiz' tepki
- İlber Ortaylı canlı yayını terk etti!
- Suriye'nin yeni başbakanından ilk açıklama