‘Hiçliğin Mutlu Sessizliği’… Schopenhauer!

Hiçliğin Mutlu Sessizliği, Arthur Schopenhauer’in eserlerinden özenle derlenmiş bir seçki.

Yayınlanma: 19.04.2021 - 00:06
Abone Ol google-news

“Hayatımızı, hiçliğin mutlu sessizliğinde nafile yere rahatsız edilen bir dilim olarak addedebiliriz.”

“Arzu edilen şeyi elde etmek, onun ne kadar nafile olduğunu keşfetmektir.”

“Mutlu olmak için var olduğumuz, yaratılıştan hatalı olan tek kavramdır. Bu doğuştan gelen hatada ısrar ettiğimiz sürece, dünya çelişkilerle dolu görünür. Büyük ya da küçük olsun hiç fark etmez her adımda, dünya ve hayatın mutlu bir yaşayış biçimi sürdürmek amacı ile yapılandırılmadığını deneyimlemek zorundayız, bu nedenle hemen hemen tüm yaşlıların çehresi hayal kırıklığı ifadesi taşır.”

Arthur Schopenhauer, Platon‘un ve Immanuel Kant‘ın etkisinde idealizmin teorisini kendince anladığı boyutunda temsil ederken, bu genel bakışı subjektif idealizmin sınırlarından taşıramamış ve Hegel‘in felsefesini de reddetmiştir.

Hegel, Schelling ve Fichte‘ye ve sonradan kendisini fikirlerinden dolayı onore eden Schleiermacher‘e karşı etkileyici polemikler yazmaktan çekinmemiştir.

Felsefesinin ilkesel bir kavramı irade kavramıdır. Dünyanın özü ve gerçekliği irade iken, fenomenlerden oluşan dünya, tasarımdan başka bir şey değildir.

İrade, Schopenhauer felsefesinde kendini bir zorunluluk olarak gösterir, ki onun düşüncesindeki kötümserliğin ve karamsarlığın kaynağı da esas olarak budur.

İnsan, tamamen kurtulamayacak olsa da istencin emrine boyun eğerek acı ve kederden kısmen kurtulabilir. Bu noktada Schopenhauer’ın düşüncelerinin belirli ölçüde, kaderciliğin ağır bastığı doğu felsefelerine yakınlaştığı söylenebilir.

Schopenhauer’a göre; birbirlerini en çok büyüleyenler, birbirlerini en çok tamamlayanlardır.

Schopenhauer, görünen dünyanın ardında yatan esas gerçekliğin istenç olduğunu ileri sürdü. Schopenhauer’a göre bu istenç akılsız, bilinçsiz bir öze sahipti ve kendisini fenomenler dünyasında gösteriyordu. Bütün görünenlerin kaynağıydı. İnsan bedeni de onun eseriydi.

Aklın denetiminde olmayan bu istenç, insanları parmağında oynatıyor ve geçici tatminlerle veya ulaşılamayan hayâllerle, insanı hiçbir zaman dışına çıkamayacağı bir bıkkınlık ve acı döngüsüne sokuyordu.

Ona göre; bu anlamsız, boş, acıyla dolu ve kötü hayattan kaçınmanın tek yolu vardı: İstencimizi öldürmek!

Bu onu Hinduizm, Budizm gibi dünyevi bir yaşamdan el çekmeyi ve bir keşiş gibi yaşamayı, başkalarına yardım etmeyi, mutluluğumuzu olabildiğince arttırmayı değil, acılarımızı olabildiğince azaltmayı öneren bir yaşam şeklini önermeye yöneltti.

Felsefesi, aklın (rasyonalizm) temele oturtulduğu felsefe tarihinde yeni bir bakış açısı anlamına geliyordu ve psikoloji, psikanaliz, müzik, edebiyat gibi entelektüel ve sanatsal alanlarda büyük etki gösterdi.

İrade kavramı ile içgüdüsel bir anlatıyı ifade etmiştir. İrade kavramı fiziksel ve sosyal yapımızı şekillendiren bir durum gibi gözükse de doğadan, özümüzden gelen bir enerjidir.

Bu enerji yaşamı, toplumsalı, adaletsizliği döngüsel olarak sürdüren güçtür. İnsan bu enerjiden kaçamaz, içseldir ve doğanın bir parçası olan insan yaşarken aslında cinsel ve yaşamsal enerjisiyle bir yeni anlamlandırmalar silsilesi ile İrade’ye hizmet eder. İrade; yaşamı sağlayan bir enerjidir.


İnsanın kontrolsüz biçimde irade içinde hareketi; uygarlıkları, acıları ve kötülüğü doğurmuştur. Çünkü irade hep ister, yaşam için talep eder. Birey, iradenin kontrolündeki yaşamda sorunsalın içinde iradenin karşısına merhamet ve acı duygusunu koyarak bir nebze de olsa dışına çıkabilir ve birey olarak kendini gerçekleştirebilir.

Dünyanın düzenini sağlayan bu idea ve doğa fenomenleri bütünün enerjinin dışına çıkmak insana acı verir. Güçlü bir münzevi yaşam gücü ve karşı direnç ile gerçeğin karşısında yaşanılabilir.

Schopenhauer’i ayıran iki entelektüel miras vardı; anlamak ve anlayış.

Anlayış (akıl), kavramsal olarak düşünme becerisini yani kavrama bakış açısını getirirken kavram da tasarımsal olarak tüm kavramsal yaklaşımlar içinde karşılaştırma boyutunda anlaşılma bakımından ortaya çıkıyordu.

Anlamak ise buna karşı duran tanımlanamayan değerlendirmelerin görülenidir. Yani öyleyse, ne kadar çabuk veya gücünce tanınmaya çalışılan bir kimse ki sesi kalmıştır, hangi açıyla mızrağını hedefine fırlatmıştır, hedefine ulaşmak zorundadır.

Anlamak bütün hayvanlar için ortak bir özellik olsa da anlayış insanın dışavurumu olan bir özelliktir. Bu yönelim, Kant ve beraberindeki idealistleri anlamak ve anlayış üzerine geliştirdikleri teoremlerin tartışmalı boyutunda her şeye rağmen Schopenhauer’dir.

Yeni çağımızın çok az Alman felsefecisi ve ölümünden kısa bir süre sonra gerek sanat gerekse bilim alanlarında kabul görüp de ünlenmiş diğer insanları, dolaysız olarak Schopenhauer gibi yüksek bir okuyucu katmerine ve bıraktığı etkiye ulaşmıştır.

Esas olarak Friedrich Nietzsche‘yi etkileyen Schopenhauer, Richard Wagner, Leo Tolstoy, Samuel Beckett, Albert Einstein, Thomas Hardy, Henri Bergson, Kurt Tucholsky, Thomas Mann, Hermann Hesse, Wilhelm Busch gibi birçok başka kişilerce yeri geldikçe onore edilmiştir.

Onun modern Alman literatürüne ve günümüz felsefesine yaptığı katkıyı tahmin etmek oldukça zordur. Şu var ki Schopenhauer, Goethe ile birlikte Alman yazı ve felsefe dilinin günümüzde hâlâ izleri hissedilen mimarlarından biri olmaya devam edecektir.

Schopenhauer, felsefesinde Budizme ve ateizme oldukça yakın ve zengin duran veriler, bilgiler olduğunu görmüştür. Budizmin Almanya’daki yayılımında Schopenhauer’in eserlerine göz atmayı gerektiren gerçek onun anlaşılmasında bir durak noktasıdır.

Hiçliğin Mutlu Sessizliği / Arthur Schopenhauer / Çeviren: Nuran Gündüz / Zeplin Kitap / 112 s.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler