Hollywood’un senaryoları: David Fincher'ın yeni filmi 'Mank' Netflix'te
David Fincher’ın 6 yıl aradan sonra çektiği ilk sinema filmi olan “Mank” yönetmenin babası Jack Fincher’ın yaklaşık 30 yıl önce kaleme aldığı bir senaryodan hareketle çekildi. Fincher’ın sinema tarihinin en önmeli başyapıtlarından “Citizen Kane”in nasıl yazıldığını anlatan filmi Netflix’te izlenebilir.
Jack Fincher “Mank”in senaryosunu yazdığında oğlu David Fincher henüz ilk uzun metrajlı filmi “Alien3”ü çekmemişti. Yani bu filmin hikayesi bir hayli eskilere uzanıyor. İşin bir başka ilginç yanı da aslında baba Fincher’ın Herman Mankiewicz’den haberdar olmasına sebep olan kişinin oğul Fincher oluşu. Dahası bu senaryonun yazılmasına da yine David Fincher önayak olmuş (“Babam 60-61 yaşında bir senaryo yazmayı düşündüğünü söyledi bana ve ‘ne yazsam sence?’ diye sordu. ben de ona Herman Mankiewicz hakkında yazsana dedim”). Aklımdaki soru şu haliyle: Acaba yıllar yıllar sonra birileri de çıkıp “Mank”in senaryosunu aslında kim yazdı, hangi fikir kimden çıktı gibi meseleleri masaya yatırır mı? Olur mu olur.
ESKİ TARTIŞMA YENİDEN ALEVLENİRKEN…
“Mank”in ortaya attığı (daha doğrusu yeniden alevlendirdiği) tartışma da sinema tarihinin en çok tartışılan meselelerinden biri elbette: “Citizen Kane”in senaryosunu kim yazdı? Bu meseleyle ilgili en kapsamlı yazılardan birini 1971 yılında New Yorker için kaleme aldığı bir makaleyle film eleştirmeni Pauline Kael yazdı. Birçoklarına göre film eleştirisinin en yetkin ismi olan Kael 50.000 kelimelik “Raising Kane” (Kane’i Yetiştirmek) başlıklı makalesinde “Citizen Kane”in senaryosunda aslan payının Herman Mankiewicz’e ait olduğunu ileri sürüyordu. Ona karşı yanıt ise Orson Welles’in en yakınındaki isimlerden biri olan yönetmen Peter Bogdanovich’den geldi. Bogdanovich Ekim 1972’de Esquire dergisinde yayınlanan “The Kane Mutiny” (Kane İsyanı) başlıklı neredeyse eşit uzunluktaki makalesiyle Kael’in tezlerini çürütme çabasına girdi ve “Citizen Kane”in senaryosunun büyük ölçüde Welles’e ait olduğu tezini geliştirdi. (Meraklısı her iki makaleyi de internette bulabilir) Robert L. Carringer’ın 1978 tarihli “The Making of Citizen Kane” başlıklı kitabında ise Kael, Bogdanovich ve Houseman gibi isimlerin görüşleri de derlenerek varılan sonuç son tahlilde Orson Welles’in ağır bastığını ortaya koyuyor ve bir şekilde mesele kapanıyordu. Ama Fincher hem konunun tam olarak kapanmadığını gösterdi hem de aslında bu bitmeyen tartışmayı da aşan bir film çekerek Hollywood, politika, medya gibi meseleleri tüm girift ilişkileriyle birlikte tartışmaya açtı.
Amanda Seyfried filmde W.R. Hearst'ün sevgilisi Marion Davies'i canlandırıyor.
David Fincher’ın 11. sinema filmi “Mank” aynı zamanda yönetmenin ilk siyah beyaz filmi. “Mank”in siyah beyazlığı elbette biraz da ele aldığı dönemin sinemasında hakim estetik anlayışın (ya da en azından bugünden bakınca tercih ettiğimiz estetik diyelim) siyah beyaz oluşundan. Tabii ki “Citizen Kane”in siyah beyaz olduğunu da unutmayalım. Sadece renk seçimi değil üstelik; Fincher filmin hemen her aşamasında 1930’lu yılların Hollywood’unu yaratmaya soyunmuş ve bunu da büyük ölçüde kotarmış. Hatta bazı sahnelerde kullandığı ‘sigara yanıkları’ bile gözden kaçmayacaktır dikkatli izleyici için (Fincher bu ‘yanık izlerini’ “Fight Club”da da kullanmıştı hatırlayacaksınız). Ayrıca filmin zamanda ileri geri atlamalarla ilerleyen kurgusu da yine “Citizen Kane”i getiriyor akla doğal olarak. Ama tüm bunlar bir yana, -ki Fincher’ın filmi çekerken asıl ön plana çıkardığı şeye de geliyoruz bence- “Mank” ile “Citizen Kane” arasındaki en sağlam bağlantı aslında tam da içinden geçmekte olduğumuz tuhaf zamanlarda belli ediyor kendini. Buna biraz yakından bakalım isterseniz.
William Randolph Hearst rolünde İngiliz oyuncu Charles Dance (en sağda) var.
HEARST’TEN MURDOCH’A: TARİHİN DÜŞÜRDÜĞÜ KAFİYE
Feminist film teorisyeni Laura Mulvey’nin 1991 tarihli “Citizen Kane” kitabının 2011 tarihli yeni baskısı için kaleme aldığı önsöz bölümünde bahsettiği bir şey var. Mulvey, “1991’de “Yurttaş Kane”in ‘dönemi’ ve Welles’in siyasal kaygıları uzak görünüyordu. 2011’de ise toplumun son zamanlarda Rupert Murdoch ve imparatorluğu üzerinde odaklanması nedeniyle filmin güncelliği arttı” diyor ve Mark Twain’in ünlü sözünü hatırlatıyor: “Tarih kendini yinelemez, kafiye düşürür.” Mulvey’nin son derece haklı bir biçimde dikkat çektiği şey aslında başta ABD olmak üzere tüm dünyada medya aracılığıyla bir takım odakların siyasete ve toplumsal yaşama direkt müdahale edişinden başka bir şey değil. 1930’lu yıllarda William Randolph Hearst’ün yaptığı ile şimdilerde örneğin R. Murdoch’ın ve benzerlerinin yaptığı şey arasında tek önemli fark muhtemelen şimdikilerin çok daha arsızca bunu yapıyor oluşu. 1940’da Orson Welles “Citizen Kane”i hangi saiklerle çektiyse David Fincher’ın da “Mank”i benzer saiklerle çektiğini düşünmemek için pek bir sebep yok. Filmde vali adayı Upton Sinclair’in kampanyasına yönelik yalan haberler üreten Louis B. Mayer’in Hearst ile olan kirli komplosu ve bunun akabinde yaşanan trajik olay (bunu filmi izleyince anlayacaksınız, söylemek lüzumsuz) “Mank”in en vurucu bölümlerinden biri ve Fincher genel anlamda Hollywood’a olan sevgisini film boyunca göstermekten kaçınmadığı gibi bu bölümde de madalyonun öteki yüzünü göstermekten çekinmiyor. Yani bir anlamda “Citizen Kane”in senaryosu üzerinden ilerlerken bir yandan da asıl senaryoların perde arkasında yalan haberler için yazıldığı gerçeğini hatırlatmaktan geri kalmıyor. Film nihai olarak Hollywood ve politika ilişkisi üzerine elbette ama bunu yaparken Fincher’ın (hem baba hem oğul, bu aşamada hangi sahne hangisinin bilemiyoruz) belli bir oranda mizahı da kattığı harmanda birbirinden güzel sahneler izleyoruz art arda. Ben kendi adıma bir grup yazarın MGM yöneticilerinden David O. Selznick’in karşısında doğaçlama olarak bir film sinopsisi uydurduğu sahneye bayıldım örneğin. Mankiewicz kardeşlerin (Herman’ın ileride ondan daha ünlü olacak yönetmen kardeşi Joseph L. Mankiewicz de var filmide) MGM’in koridorlarında Louis B. Mayer ile yürüdüğü sahne de yine favorilerimden, keza Hearst’ün kalesindeki şömine başı sohbetin yer aldığı sahne de… Bu arada filmin Erik Messerschmidt imzalı görüntüleri muhteşem, onu da özellikle vurgulamakta yarar var.
David Fincher ve Gary Oldman sette.
Gary Oldman’ın en iyi performanslarından birini sergilediği Herman Mankiewicz rolü muhtemelen oyuncuya bir Oscar adaylığı getirecektir diye düşünüyorum. Churchill kompozisyonundan sonra bu kadar yakın ikinci bir Oscar gelir mi bilemem (örnekleri var elbette) ama filmde Amanda Seyfried (Hearst’ün metresi aktris Marion Davies rolünde) ve Charles Dance de (W.R. Hearst) müthiş performanslar sergiliyor, onlara da adaylık beklemek yanlış olmaz sanki. Tom Burke’nin canlandırdığı Orson Welles ise bence filmin sürprizlerinden biri. David Fincher babasının yazdığı ilk taslakta Orson Welles’in bir hayli kötü gösterildiğini söylüyor bir söyleşisinde. İnsan filmi izledikten sonra bu iyi haliyse kötüsü nasıldı diye düşünmeden edemiyor doğrusu. “Mank”te Welles’e haksızlık edilip edilmediği bir tartışma konusu; ama Tom Burke’ün birinci sınıf bir kompozisyon çizdiği tartışılmaz. Bu arada Orson Welles’in filmde ilk göründüğü sahneye de (flu bir silüet halinde kameraya yaklaştığı plan) bayıldım doğrusu; tam da efsanelere yakışır bir girişti.
Orson Welles'i Tom Burke canlandırıyor.
“Mank” belki sinema tarihinde “Citizen Kane” denli önemli bir etki yaratmayacak, böyle de bir iddası yok zaten. Ancak 21. yüzyılda demokratik bir düzende yaşadığımızı sanan bizler için kolay kolay gözardı edemeyeceğimiz saptamaları olan bir film. David Fincher’ın (En İyi Yönetmen Oscar’ına çok yakın duruyor bana sorarsanız) “Zodiac” ve “Se/en” gibi unutulmaz filmleri ayarında bir işe imza attığı (belki daha da üstünde) “Mank” bir an önce bitse de gitse dediğimizi yılın da en iyilerinden şüphesiz.
FİLMİN NOTU: 9/10
En Çok Okunan Haberler
- Son anket: AKP eridi, fark kapanıyor
- Adliyede silahlı saldırı: Ölü ve yaralılar var!
- Ayşenur Arslan’ın Colani ile ilişkisi
- Serdar Ortaç: 'Ölmek istiyorum'
- Hatay’da yaşayan Alevi yurttaşlar kaygılı
- Köfteci Yusuf'tan gıda skandalı sonrası yeni hamle
- NATO Genel Sekreteri'nden tedirgin eden açıklama
- İBB'den 'Pınar Aydınlar' açıklaması: Tasvip etmiyoruz
- İmamoğlu'ndan 'Suriyeliler' açıklaması
- Edirne'de korkunç kaza