Hukuk Merceğinden Ergenekon Davası
Ülkemizde yakın zaman öncesine kadar askeri bürokrasinin siyasal sistem üzerinde vesayet sahibi olduğu, siyasi iktidarı fiilen paylaşıp kullandığı, birçok kez darbe yaparak demokratik rejimi askıya aldığı, gerekli olduğuna inandığı anda darbe yapmayı meşru bir hakkı ve yetkisi olarak kabul ettiği, aklıselim sahibi herkesin reddedemeyeceği tarihsel, siyasal ve toplumsal bir olgudur.
Ergenekon dosya yığını içerisinde yargılananlar arasında bu siyasi zihniyete, kültüre sahip olanların bulunduğu da söylenebilir. Yine, yargılananlar arasında çok sayıda darbe heveslilerinin ya da isimleri anıldığında kamuoyunun belli kesimlerinde suç/suçlu algısının hemen akla geldiği bir zamanların çete-mafya-suikastçı ya da ırkçı eylem ve faaliyet sahiplerinin, kamu vicdanında faili meçhullerin, karanlık cinayetlerin sorumlusu olarak yer edenlerin olduğunu da söylemek gerekir. Bu kişiler siyasal iktidar ya da yargı organlarınca haksızlığa ve hukuka aykırı bazı işlemlere maruz kalsalar ve hukuken mağdur olsalar, edilseler bile, salt bu mağduriyetleri nedeniyle elbette demokrasi kahramanı olarak görülemezler. Bu gerçekler, adil bir yargılama yapılmamasının mazereti olamaz, olmamalıdır. Hak ve özgürlük bilinci gelişmiş toplumlarda, insanlar, kendilerinin hak ve özgürlüklerinin gerçekten güvence altında olması için rakiplerinin, muhaliflerinin ya da benimsemedikleri kesimlerin hak ve özgürlüklerini gerektiğinde savunmanın zorunlu olduğunun bilincindedir. Bu nedenle, en sevmediğimiz, en aykırı fikirlere sahip ya da hatta bize göre kesinkes suçla irtibatlı insanların da adil yargılanma hakkını ve hukuk güvencesini gerektiğinde savunmalıyız. Bu onların fikir ve eylemlerini savunmak değildir.
100 metreyi 2 saniyede koşmak
Size kalkıp birisi, “Bugün 100 metreyi 2 saniyede koştum” ya da “Yarın sabah saat 9’da İstanbul’dan otomobilimle yola çıkacağım, tam bir saat sonra saat 10’da Rize’de olurum” derse herhalde inanmaz, bunu diyenin aklından zoru olduğunu düşünürsünüz.
İşte, Ergenekon davasında 100 metrenin 2 saniyede koşulduğu iddiasında bulunanlar var. Mahkemenin kendisinin açıkladığı verilere bir bakmak bile bu gerçeği bütün çıplaklığı ile ortaya koyuyor. Mahkemenin açıkladığına göre, dosyanın hacmine ilişkin kimi sayılar şu şekilde:
Yaklaşık 40 bin sayfa duruşma tutanağı, davaya ilişkin yazılı belgelerin bulunduğu delil klasörlerinin sayısı 2 bin 538 (her bir klasörde ortalama 250 sayfa olsa, toplam yaklaşık 600 bin sayfa).
Bunların üstüne yaklaşık 20 bin sayfa iddianame, 2 bin 200 sayfa esas hakkında mütalaa, on binlerce sayfa sanık ve avukat savunmaları, yüzlerce saat telefon görüşme ses kayıtları, yine yüzlerce saat görüntü ve ses kaydı, milyonlarca sayfa belge içeren CD, DVD, flash bellek, harddisk vesair dijital materyali eklerseniz nasıl bir dosya yığını ile karşı karşıya olduğunuzu belki tahayyül edebilirsiniz.
Milyonlarca sayfalık hacmi, ses kayıtlarını, dijital kayıtları vs. bir yana bırakıp sadece yazılı belge ve klasörleri okumakla yetinelim. Abartılı bir rakam vermeden sadece bir milyon sayfa okuyacağımızı düşünelim. Evet, çok daha fazla ve hacimli olmasına karşın, biz yine de bir milyon sayfa üzerinden bir okuma yapalım.
Soru şu: Bir milyon sayfayı ne kadar zamanda okuyabilirsiniz?
Bunun için toplamı iki sayfadan ibaret olan bu yazıyı kaç dakikada okuduğunuzu bir test edin. Herhalde, ortalama bir okuyucunun 4-5 dakikasını alır. Yargıçlar da, sizin benim gibi insanlar olduklarına göre, bu iki sayfayı aşağı yukarı aynı sürede okuyabileceklerdir. Kısaca, normal bir insan bir sayfalık yazıyı okumak için 2-3 dakikaya ihtiyaç duyar. Eğer, yapacağınız okuma titiz ve dikkatli bir okumayı gerektiriyorsa, bu süre uzayacaktır. Ama, biz yine de alttan alalım ve diyelim ki, yargıçların okuma yetenekleri diğer insanlara göre daha gelişkindir ve onlar hiç yorulmadan günde on saat boyunca aynı hızla 2 dakikada bir sayfa okuyabilirler. Yok canım, bu da 100 metrenin 5 saniyede koşulabilmesi gibi olur demeyin, varsayın ki koşuyorlar. Bu durumda bile bir milyon sayfayı okuyabilmesi için bir yargıcın 2 milyon dakikaya ihtiyacı yok mu? 2 milyon dakika 33 bin 333 saat demektir. Ara vermeksizin ve dinlenmeksizin her gün düzenli olarak 10 saatlik bir okuma ile 3 bin 333 günde bir milyon sayfayı bitirebileceğiniz, üstelik fiziksel, zihinsel, bilimsel sınırları zorlayarak ulaştığınız bir sonuç oluyor. Diğer bir deyişle yaklaşık 10 yıl boyunca hafta tatili, hafta sonu demeden her gün okuyarak bir milyon sayfayı okuyup tüketebilecek yargıçlar arıyoruz. Peki, var mı?
Ergenekon mahkemesinde toplam 6 yılda bütün dosyayı okuyup bitirmiş, hazmetmiş olduklarına göre demek ki, doğaüstü ve insanüstü bir işi başardıklarını söylemek gerekiyor. Ya da bugün hiçbir insanın 100 metreyi 2 saniyede koşamayacağına inanıyorsak, dosyanın büyük bölümünü okumadan, okumuş gibi karar verdiklerini söylemek durumundayız.
Bundan sonraki süreç
Ergenekon davasında herkes temyiz sürecini yani ikinci derece yargılamasını bekliyor. Önce, Ergenekon mahkemesi gerekçeli kararını yazacak. Kısa kararın 500 sayfa olduğuna bakılacak olursa, gerekçeli kararın 5 bin sayfayı aşacağını düşünebilirsiniz. Ardından Yargıtay Başsavcılığı dosyayı okuyup inceleyecek ve sonucunda kendi görüşünü (tebliğnameyi) hazırlayacak. Yani eğer dosyayı okumuş gibi yapmayıp gerçekten okuyacaksa dosya 10 yıl Yargıtay Savcılığı’nda kalacak. Ya da mütalaayı hazırlamakla görevlendirilecek savcılar aralarında işbölümü yaparak, her biri bölüm bölüm okuma yapacak, sonuçta bir araya gelecek ve birinin okuduğu bölüme ilişkin değerlendirmesini, diğerleri zorunlu olarak kendi görüşüymüş gibi kabul edecek. Dava dosyası, ancak bundan sonra Yargıtay ceza dairesinin önüne gelebilecektir. Aynı zamana Yargıtay yargıçları da ihtiyaç duyacaklardır. Şeklen bile olsa, hiç olmazsa bundan sonraki süreçte adil bir yargılama olduğu izlenimi verilmek isteniyorsa, neredeyse 20 yıllık bilemediniz 10 yıllık bir temyiz süreci önümüzdeki gerçeklik.
Deneyimli ceza yargıcı, önceki Yargıtay başkanlarından Sami Selçuk, bu açık olguyu bütün çıplaklığı ile gördüğü için şunu ifade ediyor:
“Bunları gözeterek, bütün bunları ve bu davanın hacmini, karışıklığını ve karmaşıklığını, bir insan beyni, kafasında birlikte tutarak bir senteze gidemez; zor bir olaydır. Böyle bir davada yanlış yapmamak hemen hemen imkânsız. (...) Milyonlarca sayfalık bu davanın içinden çıkabilirmisiniz? 100 bilemediniz 200 sayfalık davalar gördük; onlarda bile çok bocaladık. Böyle bir dava insanın beyin gücünü, yeteneğini aşıyor, bunu temizlemek lazım.”
Sonuç
İnsanın bugünkü fiziksel ve zihinsel kapasitesine göre, Ergenekon dava dosyasının layıkıyla ve hukuksal gereklere uygun şekilde yargısal bir sonuca bağlanması olanaksızdır. Bu davayı içinden çıkılamaz, sağlıklı ve adil bir yargılama yapılamaz hale getirmenin sorumluluğu, hiç kuşku yok başta soruşturmayı yürüten savcılara, polislere ve yargılamayı yürüten mahkemenin yargıçlarına aittir. Özellikle siyasi davalarda, adil bir yargılamanın gereklerine uymadan da hüküm verildiği, hatta bu hükümlerin kamuoyunun belli kesimlerini tatmin ettiği görülmüştür. Ancak, adil bir yargılama yapılmadan ulaşılan hükmün kendisi -hukuksal anlamında- asla adil olarak görülemez. Ulaşmak istediğiniz hedef kadar, hedefe hangi yoldan gittiğinizin de hukuk devletlerinde ve demokrasilerde önemli olduğu unutulmamalıdır. Bunun için ceza yargılamasında, zehirli ağacın meyvesi de zehirli olur ilkesi ortaya çıkmıştır.
En Çok Okunan Haberler
- Nevşin Mengü hakkında karar
- Colani'den İsrail hakkında ilk açıklama
- 3 zincir market şubesi mühürlendi
- Eski futbolcu yeni cumhurbaşkanı oldu
- Emekliye iyi haber yok!
- Fidan'dan 'Suriye Kürtleri' ve 'İsrail' açıklaması
- MHP'den 'asgari ücret' önerisi
- AKP’nin tabutu CHP sıralarına kondu
- 'Kayyuma değil, halka bütçe'
- Arda Güler'in 2 asisti Madrid'e yetmedi