Hükümetin intikam operasyonları yolda
HSYK seçimlerinin ardından, Türkiye'yi sarsan yolsuzluk soruşturmalarının kapanması bekleniyor.
Hükümet, 17 Aralık operasyonu sonrası yargıda çok sayıda değişiklik yapsa da cemaate yönelik operasyonları istediği gibi yapamıyordu. Özellikle yargı içinde cemaate yakın hakim ve savcılarla ilgili HSYK 3. Dairesi’nden beklediği inceleme ve soruşturma kararları çıkmıyordu. Şimdi bu sonuçla, siyasi iktidar denetim altına aldığı HSYK eliyle yargıyı istediği gibi şekillendirecek. Bu noktada sosyal demokrat ve ülkücü kesime kontenjan verecek. Oluşturulacak yeni yargı ile özellikle cemaate yönelik paralel yapı operasyonları hız kazanacak.
Emniyete yönelik gözaltı dalgalarına yenilerinin eklenmesi bekleniyorken, asıl hedefin yargı üyeleri olacağı tahmin ediliyor. HSYK’deki çoğunluk sayesinde hükümet, 17-25 Aralık operasyonunu yapan savcılar Zekeriya Öz, Muammer Akkaş, Celal Kara; TIR soruşturmasını yapan Aziz Takçı, Özcan Şişman, Mustafa Sırlı, Hüseyin Bağrıyanık, İzmir’deki Liman operasyonunu yapan Ali Haydar, Hüseyin Baş’ın hükümetin hedefinde olması bekleniyor. Bu isimlerin, HSYK eliyle meslekten ihraç edilebileceği konuşuluyor. Hükümetin yargıda hedef alacağı hakim ve savcıların bu kadarla sınırlı tutmayacağı, cemaatçi olarak yorumladığı diğer yargı üyelerine yönelik de HSYK sopasını gösterebileceği ifade ediliyor.
Yolsuzluk dosyaları kapatılacak
Hükümetin HSYK’de hakimiyet kurması, siyasi iktidarın hoşuna gitmeyen dosyaların da sümen altı edilmesine neden olacak. Bu listenin başında Rıza Sarraf’ın şüpheli olduğu 17 Aralık dosyası geliyor. İzmir Liman yolsuzluğu, TIR soruşturmaları da yeni HSYK’nin insafına kaldı. Benzer bir çok yolsuzluk dosyasının da kapatılma ihtimali bulunuyor.
Yüksek yargıyı kaybetti
Yargıtay ve Danıştay’da HSYK’ye yapılan 5 asıl üyelik seçiminde hükümet ağır yenilgi almış, kurula kendisine yakın hiçbir üye sokamamıştı. Yüksek yargıdaki seçimleri cemaat- sosyal demokratlar-ülkücüler ittifakı kazanmıştı. Yargıtay’dan Yakup Ata, Mustafa Kemal Özçelik ve Kerim Tosun, Danıştay’dan ise Taci Bayhan ve Şaban Işık seçilerek, yeni HSYK üyeleri olmuştu. Bu sonuçla, yüksek yargı kökenli üyeler HSYK’de azınlıkta kaldı.
Zaferi nasıl aldı
HSYK seçim sürecine girilirken sonuçtan endişe eden hükümet, Meclis’e seçim rüşveti olarak yorumlanan bir tasarı sundu. Bu tasarı hakim ve savcılara bin 155 TL zam ve sicil affı getirilmesini öngörüyordu. İktidar, seçimi kazanmak için özellikle Adalet Bakanlığı’nda seferberlik ilan etti. Devletin birçok imkanı YBP’nin emrine verildi. İllerde yemekli toplantılar düzenlendi, araçlarla hakim ve savcılar taşındı. Bu toplantılara da Adalet Bakanlığı’nın üst düzey isimleri ve başsavcılar katılarak hakim ve savcılar baskı altına alındı.
Yargının kilidi HSYK
Bu HSYK seçimleri, hükümetin yargıya müdahale ettiği, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığının gölgelendiği; adalete olan güvenin azaldığı bir dönemde
yapıldı. HSYK, yasama-yürütme- yargı şeklinde olan kuvvetler ayrılığı denkleminde önemli bir görev yapıyor. 22 üyeli olup, 3 daire şeklinde
çalışan HSYK, yargıda atama, görevden alma, mesleğe kabul etme gibi önemli işleri yürütüyor. Bir anlamda HSYK’ye egemen olan, yargıya
hükmetme gücüne erişiyor. Bu nedenle siyasi iktidarlar her zaman yargıya hakim olmak için HSYK’da hakimiyet kurmaya çalıştı. 2010’da yüksek yargı kökenli üyelerin yönettiği HSYK’de etkin olamayan hükümet, 12 Eylül 2010 referandumu ile HSYK’nin yapısını değiştirmiş ve seçim
sistemi getirmişti. Hükümet bu değişikliği “yargıda vesayeti ortadan kaldıracağız” iddiasıyla yapmıştı. Sürece nasıl gelindi? 2010 Ekim ayında HSYK’ye yapılan üye seçimini ortak listeyle çıkan cemaat-hükümet ittifakı kazanmıştı. Bu ittifak, üç yıl boyunca uyumlu çalıştı. Yargıda istediği yüzlerce atamayı gerçekleştirdi, bu yolla toplumun muhalif kesimine yönelik operasyon üzerine operasyon yaptı. Ergenekon, Balyoz, KCK, Askeri Casusluk, Poyrazköy, Kozmik Oda, 28 Şubat, Şike soruşturmaları ile toplumda neredeyse el atılmadık alan kalmamıştı. Yargı, bir anlamda “cunta gibi” gibi çalışarak, neredeyse her sabah bir operasyon haberine imza atıyordu. Toplumda, “acaba ben de alınacak mıyım”, “benim de telefonlarım
dinleniyor mu” algısı bu dönemde oluştu.
17 Aralık çatışması
Bu ittifakta ilk çatlak, 7 Şubat MİT krizi ile yaşandı. İttifakın dağılması ise 17 Aralık operasyonu ile gerçekleşti. Hükümet ve cemaat bu tarihten itibaren açık olarak yargıda güç savaşına girdi. Cemaat; başta 17 Aralık olmak üzere İzmir Liman, MİT TIR gibi operasyonlarla hükümeti köşeye sıkıştırmaya çalıştı. Bu operasyonları başsavcılar ve HSYK eliyle durduran hükümet ise karşı hamle olarak emniyet içindeki cemaate yakın polislere operasyon yaptı. Bir dönemin ünlü polis şefleri Ali Fuat Yılmazer, Yurt Atayün gibi çok sayıda emniyetçi yasadışı dinleme iddiasıyla tutuklandı. HSYK ise yargıda cemaate yakın olup da önemli konumlarda olan hakim ve savcıların il dışına sürdü. Özel yetkili mahkemelerin yerine kurulan terörle mücadele mahkemeleri de hükümet tarafından yasa değişikliğiyle kaldırıldı. Hükümet, paralel yapı operasyonlarında istediği kararları çıkarmak için sulh ceza hakimliklerini kurdu. Bu hakimliklere, 17 Aralık operasyonunda bakan çocukları ile Rıza Sarraf’ı serbest bırakan hakimler gibi hükümetin seçtiği hakimler atandı.
En Çok Okunan Haberler
- Nevşin Mengü hakkında karar
- Colani'den İsrail hakkında ilk açıklama
- 3 zincir market şubesi mühürlendi
- Eski futbolcu yeni cumhurbaşkanı oldu
- Emekliye iyi haber yok!
- Fidan'dan 'Suriye Kürtleri' ve 'İsrail' açıklaması
- MHP'den 'asgari ücret' önerisi
- AKP’nin tabutu CHP sıralarına kondu
- 'Kayyuma değil, halka bütçe'
- Arda Güler'in 2 asisti Madrid'e yetmedi